Yandaş olmak lazım, yandaş!

Bazen fena halde içerliyorum kendime… Kızıyorum da üstelik! Ne vardı şu ‘biat kültürü’ne karşı çıkacak? Sana ne? Gelen ağam, giden paşam de! Boyun eğ, düzene uy! Senin nene gerek, müesses nizamla kavga etmek; sen mi değiştireceksin düzeni? Ne üstüne vazife! Bırak başkaları senin yerine düşünsün, sen söyleneni yap! Yap ki; evin barkın, içtima-i mevkin, şanın, şöhretin olsun!
Yapamadım… Haksızlığa, hukuksuzluğa, kurnazlığa, adam sendeciliğe bir türlü ayak uyduramadım…  40 yıllık meslek yaşamımda, kimseye boyun eğmedim! Hep doğruyu söylemeye çalıştım… Bu yüzden bir çok gazeteden onurumla kovuldum! Bir tek Cumhuriyet’ten istifa ettim, göz yaşlarıyla… 

Aktif politika yapmadım ama hep siyasetin içerisinde oldum.  Önce insan temelinde, sol ideolojiyi içselleştirdim… Ama Türkiye’deki, siyaset-medya ilişkisinde ne yazık ki benim bu tercihimin hiçbir yararını görmedim. Çünkü Türkiye siyaseti ‘sol iktidar’ oluşturamadı. Havasından mıdır, suyundan mıdır yoksa; bu sol siyaset denen ‘menem şey’i yönetenlerin sevilmeyen kemiğinden midir bilinmez; millet iktidarı solculara bir türlü vermedi. Dolayısıyla, benim oyum da iktidara nasip olmadı. Hep muhalefet, hep muhalefet!..

Oysa bir parça esnek davransam, sol dışındaki öteki partilere biraz olsun ‘eyvallah’ desem iş değişecekti… Yazılarımda, televizyon programlarımda onlara biraz eyyamcılık yapsam; amiyane tabiriyle azıcık ‘döneklik’ etsem, eminim ki şimdi çok daha farklı konumlarda olurdum.  Pek ala, şu an bir gazetenin ya da bir televizyonun genel yayın yönetmeni koltuğunda oturuyordum.

Neden mi?
Çünkü bu ülkede ne yazık ki liyakat, bilgi, birikim ve deneyimle olmuyor bu işler!
Yandaş olacaksın, yandaş!

Günümüzde gazetecilikle hiç ilgisi olmayan, mesleki geçmişleri tartışılır bir sürü isim, ne yazık ki bu anlayışın ürünü olarak, gazete köşe yazarı da oluyor, yayın yönetmeni de… Gazete ve televizyon sahibi de… Bal tutan parmağını yalıyor, anlayacağınız…

Ya bizler… Bedri Rahmi’nin söylediği gibi “Ya biz eşref-i mahlukat! Hepimizde bir çalım, bir kibir ki sormayın… Nereden inceyse oradan kopsun… Sadece kendi kendimizi öldürmüşüz!”
Allah kahretsin ki, gerçek anlamda sol kültürü içselleştirmiş olanlar bir türlü bunu beceremiyor. Ne yandaş olabiliyor ne de biat ediyor. Geriye kalıyor: sadakat… Ne yazık ki, o da tartışma konusu… Kim kime ne kadar sadık, hangi sadakat ölçüsünde davranıyor; o da belli değil. Tek başına, yel değirmenlerine karşı kavgaya devam ediyor.
Haaa… Hemen söyleyeyim; kendi adıma hiçbir pişmanlığım yok! Geriye takılıp yaşamayı hiç sevmem. Ama bu ülkeyi yöneten siyasi kadrolar adına aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Düşünüyorum da; acaba benim siyasi akrabalarım iktidar olsaydı, bugünden farklı mı olurdu?
Hiç sanmıyorum! Çünkü bizimkilerin, ‘yaralı parmağa işediği’ne de hiç tanık olmadım!
Cumhuriyet Bayramı’nız kutlu olsun!..

Önceki ve Sonraki Yazılar