Sayılar, Yalanlar ve Demokrasi

2002 Kasım’ında Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak yaptığım son basın toplantısında, gazeteci arkadaşlara açıklamalarımın sonunda, bir de yakarışım olmuştu : “Arkadaşlar, ne olur demokrasiyi bir ‘sayı oyunu’na indirgemeyin. Ne olur sayı oyununa indirgenmiş bir ‘demokrasi’ye, Cumhuriyet’i feda etmeyin !”

Çünkü AKP, 2002 Kasım seçimlerinde %34 oy alarak, yalnızca iki partinin girebildiği TBMM’de, sandalyelerin %67’sini ele geçirmişti. Yalnız Anayasa’yı değil, bütün Cumhuriyet kurumlarını “elden geçirmeyi”, AB için “reform yapıyoruz” diyerek, ABD ve AB onayıyla bir “karşıdevrim”e girişmeyi, kendisinde hak olarak görüyordu. İşin kötüsü, AKP’nin bu çabalarına kendilerini demokrat –hata solcu!- sayan “yetmez ama evet”çi, “yes be annem”ci çevrelerden de iş işten geçinceye kadar destek gelmeye devam etti…

 Demokrasiyi bir sayı oyununa indirgeyerek, “halk iradesi”ni arkalarına alarak, halkın bütün haklarını gaspetmeye kalkışan ve başarılı olan ilk iktidar sahibi, kuşkusuz AKP değildi…

1922’de Mussolini, seçimlerde %25 oy almış ve İtalyan Parlamentosundaki sandalyelerin %75’ini ele geçirmişti. Çünkü istikrarsızlıktan yakınan İtalyanlar 1922’deki Seçim Yasası’nı, böyle düzenlemişlerdi ! Aradıkları “istikrarı” buldular : Mussolini , “Duçe” oldu ve Faşistlerin başında tam 21 yıl ülkeyi yönetti !

1933’de, Hitler, tıpkı 2002’deki AKP gibi, oyların %34’ünü alarak seçimi “kazandı”… Altı ay sonra, bir Parlamento yangını provakasyonuyla ve Parlamentoda terör estirerek, Nazi Partisi Hitler’e Parlamentonun yerine geçerek  kara alma ve ülkeyi böylece tek başına yönetme yetkisi verdi ! Hem de bugün “bazı ülkelerde” denendiği gibi, Anayasa’yı rafa kaldırarak değil, Anayasa’ya uygun olarak ! Çünkü, Alman Anayasası, demokrasiyi, “istikrar” arayışına kurban etmişti…

Yalanlar

Demokrasiyi sayı oyununa indirgeyerek iktidara gelip, durumunu “yalanlar”la sağlamlaştırıp, sürdüren ilk iktidar da AKP’ninki değildir.  Bu “iş” kuşkusuz Goebels’le başlamamış, ama onunla “yalanlarla halkı kandırma” sanatı (!) doruğuna ulaşmıştır.

Gerçi bu alandaki “şampiyonluk”, “kitle imha silahları” yalanıyla yalnız kendi halkını değil, dünyanın da önemlice bir kısmını kandırmayı başaran ABD eski Başkanı Bush’undur ama, AKP sorumlularının ve ”dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı”nın da bu alandaki performansı kayda değerdir…

“Kabataş’ta hamile kadın ve çocuğuna –galiba dede de oradaymış- saldırdılar” yalanı, bunlardan yalnızca biri. Şimdi de “İç Güvenlik Paketi”nin TBMM’den geçmesi için söylenen yalanların da bini bir para… Her fırsatta “terörü bitirerek, Olağanüstü Hali biz kaldırdık” yalanını söylemeye devam eden AKP’ye anımsatılmalı : 2001’den 2002 sonuna kadar Türkiye’de  bir tek terör olayı yaşanmamış ve Olağanüstü Hal uygulaması Kasım 2002 sonunda Şırnak ve Diyarbakırdan’da, Ecevit Hükümeti’nin iradesiyle kaldırılmıştır.

En son, ama en önemli konuya da değinelim : Laiklik olmadan demokrasinin olamayacağı, dolayısıyla kendisinden başka hiçbir düşünce ve örgütlenmeye izin vermeyecek olan dogmaların iktidarının, demokrasinin sonunu getireceği artık bilinmelidir.

Demokrasi, bir sayı oyunu olmamalıdır. En küçük sayıda temsil edilen düşünce ve siyasal örgütler de , gerçek demokrasilerde bir gün iktidara gelebilecekleri umudunu yitirmezler…   Yalan söylemek ve halkı kandırmaya çalışmak, demokrasilerde en büyük “günah”tır ve cezalandırılır…

CHP, bazılarınca yeterli görünmese de , demokratik bir adım atarak, illerin çoğunluğunda ön seçim yapacak. Bu adım, 1980’den beri demokrasiye vurulan prangalardan birinin kısmen de olsa çözülmesidir. Ama, gerçek bir demokrasi için yeniden düzenlenmesi gereken yalnız bu parti içi tutumlar değil, aynı zamanda en az Anayasa kadar önemli olan, Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları ile TBMM İçTüzüğü’dür…

             

Önceki ve Sonraki Yazılar