'Şerefsizler listesi' ve 'Kürt annesini görmesin' koalisyonu

Bilindik bir fıkradır; idam sehpasına götürülen Laz’a, Kürt’e ve Türk’e son istekleri sorulur, Laz, “Bu bana bir ders olsun” der, başka da bir şey demez.

Kürt’ün son isteği annesini görmek olur, Türk ise şöyle açıklar son isteğini: “Kürt annesini görmesin!”

Şüphesiz ki bu fıkra tüm Türk halkına mal edilemez, Kürtlerle barış içerisinde ve eşit şartlarda bir arada yaşamak isteyen milyonlarca Türk vardır; ancak Türk sağının ve milliyetçi-muhafazakâr ideolojinin merkezinde sol ve Alevi düşmanlığıyla birlikte Kürt düşmanlığının bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

7 Haziran sonrası ortaya çıkan tablo Türk sağının bir kez daha “Kürt annesini görmesin” sözü etrafında bir araya gelmesine ve fiili bir koalisyon kurmasına işaret etmektedir.

Seçim gecesine ve sonrasındaki birkaç güne damgasını vuran “AKP karşıtı % 60’lık blok” söylemi kısa zaman içerisinde darmadağın olmuş, HDP’nin seçim başarısı ve Suriye’de yaşananlar üzerinden fiili bir “Milliyetçi-Muhafazakâr Cephe” şekillenmiştir.

AKP’nin yeni bir savaş konseptini uygulamasıyla birlikte MHP bir kez daha ve bu sefer çok daha şevkle rejimin koltuk değnekliği misyonunu üstlenmiş, son birkaç gündür ise AKP-MHP yakınlaşmasının dozu artmıştır.

Yani masada AKP-CHP koalisyon görüşmeleri yapıladursun, aslında sahada bir “Milliyetçi-Muhafazakâr Cephe”, Sarayın da planlarına gayet uygun bir şekilde inşa edilmekte, aynı argümanlarla ve aynı söylemlerle politika yürütmektedir.

Havuz medyasının “HDP/Demirtaş yerli ve küresel güç odaklarının bir projesidir” argümanına uygun bir şekilde, Bahçeli’nin “yalılarda oturup viskilerini yudumlayan HDP seçmeni şerefsizler” şeklinde bir açıklamada bulunması bunun son örneğidir.

Yıllar boyunca yerli ve küresel güç odaklarının taşeronluğunu yapmış olan Türk sağının “düşman” kategorisine yerleştirdikleri için “dış mihrakların uzantısı, küresel güçlerin taşeronu vs.” gibi tanımlamalar kullanması yeni değildir, Soğuk Savaş’ın başından beri bu böyledir.

 Ancak yeni olan, legal ve barajı geçip 80 milletvekili çıkarmış bir partinin seçmenlerine, yine 80 milletvekili çıkarmış bir partinin genel başkanının “şerefsiz” diyebilmesi ve bunun sıradanlaşabilmesidir. Dahası, aynı genel başkanın basın danışmanı, “elimizde HDP’ye oy veren 3000 kişilik şerefsizler listesi” var diyerek bu ülkenin yurttaşı olan ve legal bir partiye seçimlerde oy veren insanları hem hedef göstermiş hem de HDP’ye oy vermeyi kriminalize etmiştir.

Aynı günlerde, her ne kadar sonradan yalanlamış olsa da, aynı partinin genel başkan yardımcılarından birinin ülkeyi erken seçime götürecek bir AKP azınlık hükümetine destek vereceklerini açıklaması, şüphesiz ki tesadüf değildir.

AKP ile CHP arasındaki koalisyon görüşmelerinden bir sonuç çıkma ihtimalinin azaldığı, Sarayın da planlarına uygun bir şekilde erken seçim ihtimalinin ise arttığı şu günlerde Milliyetçi-Muhafazakâr Cephe safları sıklaştırmaktadır. Amacın ise ne olduğu bellidir: Demirtaş’ı tasfiye etmek, HDP’yi zayıf düşürmek ve böylelikle mümkünse baraj altında bırakmak.

Böylece Saray yeniden tek parti hükümeti kurma imkânına kavuşacak, MHP ise
“HDP tehdidi”ni savuşturmuş olacaktır.
Peki bu “Kürt annesini görmesin koalisyonu”nun ülkeyi götürebileceği bir yer var mıdır? Bu koalisyon daha çok kan, daha çok ölüm, daha çok yıkım demektir.

Dinci gericilikle, milliyetçilikle, emperyalizmle ve savaş siyasetiyle topyekûn mücadele edecek bir “eşitlik, özgürlük, kardeşlik cephesi”nin kurulması ise öncelikli görevimiz olarak karşımızda durmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar