Sigaraları söndürün, Küba'ya cami yapıyoruz!

En son “sigara içen vatandaşlara yönelik uyarı” örneğinde de gördük; Erdoğan’ın fıtratında olan ve aslında bir “yönetme pratiği”ne tekabül eden bu tür çıkışlarını, kimileri basitçe bir “gündem değiştirme taktiği” olarak görüyor.

“Gizli gerçek”i bir tek kendisinin bildiğini düşünen bu akıl yürütme biçimi, böyle durumlarda devreye girerek bizi hemen uyarıyor: “Siz, bunlarla uğraşırken, aslında Meclis’ten şu yasa geçti, ABD’yle şunun pazarlığı yapıldı, şu işadamına şu arazi verildi” vesaire…

Sanki o an, “iktidar tarafından yaratılan o sahte gündem” olmasa, biz de o gündeme “aldanmasak” milyonlar hemen o “hakiki gündem”e kilitleniverecek ve gereken tepkiyi göstereceklermiş gibi; sanki “gündemi değiştiriyorlar aldanmayın” diyenlerin uyarılarını dinlesek memlekette işler böyle gitmeyecekmiş gibi bir tuhaflık söz konusu.

Oysa ortada gündem değiştirme vesaire yok, bir yönetim zihniyeti ve pratiği var.

“Sigara” örneğinden devam edelim: Erdoğan bunu gündemi değiştirmek için yapmıyor, rol de kesmiyor, yaptığı işin ve bulunduğu konumun doğası gereği olduğunu düşünüyor, buna inanıyor.

Çünkü Erdoğan kendisini basitçe bir siyasi lider olarak değil, henüz reşit olmamış ve bundan ötürü iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ayıramayacak bir milletin, her şeyin en doğrusunu bilen vasisi olarak görüyor.

Yani ortada toplumu, onlar adına doğru karar verilmesi gereken çocuklar olarak gören bir “baba” figürü var. Baba hem seviyor hem de kızıyor; çocuklarını zararlarının farkında olmadıkları “kötü alışkanlıklar”dan uzak tutuyor.

Benzer bir durum, “Amerika’yı Kolomb’dan önce Müslümanlar buldu, Küba’ya cami yakışır” sözleri için de geçerli.

Bunlar ne bir akıl yitiminin ürünü, ne de gündem değiştirme çabası.

Çünkü Erdoğan kendisini sadece bir devletin cumhurbaşkanı olarak değil; içeride yeni bir “millet” yaratan, dışarıda ise tüm dünya Müslümanlarını temsil eden bir lider olarak görüyor.

Unutmayalım ki her yeni kolektif kimlik inşası, o kimliğe uygun düşen bir tarih yazımını beraberinde getirir.

Nasıl ki 1930’larda genç Cumhuriyet bir ulus yaratırken İslam ve Osmanlı’yla tarihsel bağını koparmak için Türk Tarih Tezi’ni ortaya atmış ve Türklerin Orta Asya’daki kökenlerine eğilmişse, yeni Türkiye de şimdi bunun tam tersini yapıyor.

Yeni Türkiye’ye tekabül eden yeni kolektif kimliğe iktidar “millet” adını veriyor, ben ise bunu geçtiğimiz günlerde çıkan “AKP, Cemaat, Sünni-Ulus” adlı yeni kitabımda da görülebileceği üzere “Sünni-Ulus” olarak adlandırıyorum.

İşte şimdi “Sünni-Ulus”a uygun bir tarih yazılıyor. Nasıl ki 1930’larda seküler bir ulus kurulurken, buna uygun bir tarih yazımıyla Türklerin Batı medeniyetinin bir parçası olduğu anlatılmaya çalışılmışsa, şimdi de bunun “Sünni-Ulus” versiyonu var karşımızda.

Fakat bu sefer karşımızdaki rejim 1923’ten çok farklı olduğu için, seküler değil dinsel bir ulus yaratmak istiyor, böyle olunca da devreye “Amerika’yı aslında Müslümanlar buldu” tarzı açıklamalar giriyor. Yani “Sünni-Ulus” a uygun, “Müslüman medeniyeti” vurgulu bir tarih anlatısı devreye sokuluyor.

Buna bir de “Dünya Müslümanlarının Lideri” olma arzusu eklenince “sosyalist bir ülkeye cami dikmek” fantezisiyle birlikte, manzara tamamlanmış oluyor.

Tam da bu nedenle, Erdoğan ve iktidarın sigaradan içkiye, kürtajdan tarih yazımına söylem ve eylemleri aslında “gündem değiştirmiyor”, bizzat yeni rejimin fıtratını, doğasını sergiliyor, karakteristiğini ortaya koyuyor. O yüzden, sigaralarınızı söndürün, daha Küba’ya cami yapacağız!

Önceki ve Sonraki Yazılar