Umut etmek istiyorum!

Parmaklarıma söz geçiremiyorum… İçerisinde bulunduğum halet-i ruhiye, “yazma” diyor, yazarsan başın belaya girer! Duygularım ile aklım ve mantığım arasında müthiş bir mücadele var. Birbiriyle didişiyor ve amansızca direniyorlar birbirlerine…

Huzurum yok. Bir yanda karamsarlık, bir yanda endişe, bir yanda öfke…
İnanır mısınız? Kovamıyorum hiç birini. Gitmiyorlar çünkü…
Sanki; ben, ben olmaktan çıkmışım!

Umut etmek istiyorum, ama edemiyorum. Oysa, hiç bir zaman “umudu tükenenler”den olmadım. Hiçbir zaman yitirmedim bu duygumu… “Her ne kadar bazen bulutlar örtse de” güneşi ve yıldızları ama bilirim ki her gün ve her gece yeniden doğuyorlar, pırıl pırıl… Umut da böyle bir şey!
Ancak gel gör ki güneş, o güneş değil, yıldız, o yıldız değil… Sanki kökünden bir kurt girmiş ağaca ve paramparça etmiş yaprakları. Sanki, yeşiller, maviler kapkara olmuş… Sanki bütün yollar yokuş… Eller ayaklar ise tutmuyor ve yorulmuş… Bitkin, bıkkın, yıkık!
Hayır!

Hayır, bu ben değilim. Olamam, olmamalıyım! Eğer, hâlâ yürüyebiliyor, hâlâ nefes alabiliyor, görebiliyor ve düşünebiliyorsam, yaşıyorum demektir. Düştük belki ama ölmedik, mutlaka kalkarız ve kalkmalıyız.

***

Türkiye’nin içerisinden geçtiği sürecin, ruhumda yarattığı fırtınanın özeti böyle. Bir karabasan, sanki bir kâbus ve toza dumana katılmış gidiyoruz.
Ama değil!

Toplum olarak toza dumana katılıp boğulmaktansa, tozu dumana katmayı becerebilmeliyiz. Toplum; kendi menfaatlerini düşünenlerin dayatmalarına ve “oldu bitti”lerine boyun eğmemeli. Demokratik hakları, hukukun içerisinde sonuna kadar kullanmalı.
Peki ama ne yapmalı?
Aha işte! Sandık yeniden halkın önüne geliyor. Bu çok önemli bir fırsattır. Toplum; bu “kifayetsiz muhteris” siyasi kadrolardan hesap sormalı ve onlara bir mesaj vermeli…
Şöyle ki:
Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere, 13 yıllık iktidarları sonunda ülkeyi yangın yerine çeviren AKP kadrolarına “Yeter artık, bıktık! Çekin gidin!” demeli.
Çözümsüzlüğü, çözüm olarak dayatan MHP lideri Devlet Bahçeli’ye, “Bırak artık! 7 Haziran’da sana bir fırsat verdik. Ama ne yapmak istediğini anlamadık. Hem AKP’ye muhalefet ediyor hem, yedek lastiği oluyorsun. MHP’ye zarar veriyorsun. Emekli ol ve çekil köşene!”
“Ben bütün Türkiye’nin partisi olacağım!” diye yola çıkıp, 80 milletvekili çıkaran HDP’ye, “Bu nasıl bir Türkiye partisi olmak? Hem barıştan söz edeceksin, hem de ardındaki silahlı unsurlar yüzünden hergün şehit cenazeleri gelecek. Sen ne yapmak istiyorsun? Bir miyiz, değil miyiz? Ülke sınırları içerisinde ‘özerk bölgeler’ ilan ediyorsun. Ayrılıp başka bir devlet mi olmak istiyorsun?” diye sormalı.
7 Haziran seçimlerinde, “Yaşanacak Bir Türkiye” sloganıyla yola çıkan CHP’ye de “Kökü, Kurtuluş Savaşı’na dayanan ve bu ülkenin banisi bir parti olarak seni önemsiyorum. Ama cesaretin eksik. Statükonun değil, devrimin ve yenileşmenin sürekliliği ne zaman aklına gelecek? Daha ne bekliyorsun?” mesajını vermeli.
Ve nihayet seçmen; bütün bu sorulara ve değerlendirmelerime “makul ve mantıklı” bir yanıtınız yoksa,  “Topyekün çekin gidin, hiç birinizi istemiyorum!” demeli.
Der mi?
Bilemiyorum… Belki der belki demez. Benimkisi bir temenni nihayetinde… Ve umut etmek istiyorum. Ama; bütün toplumların, layık oldukları yönetimler ve yöneticiler tarafından yönetildiği gerçeğinin de farkındayım.

***

Anlaşılacağı üzere, yazının başında belirttiğim ruhumdaki karmaşada, mantığım galip geldi. Dilerim Türkiye, bu karanlık süreçten en kısa zamanda çıkar ve yeniden aydınlık günlere kavuşur!

Önceki ve Sonraki Yazılar