Ütopyasız kalmak, hükümetsiz kalmaktan daha kötüdür

Neo-liberal modern aygıt ile ortaçağ a(r)tıklarının “eş başkanlığı”nda halklar boğazlanıyor, kentler yağmalanıyor, tarih ve habitat yok ediliyor, insanlık haysiyeti ayaklar altına alınıyor. İplerinden koparılmış “tarih öncesi köpekleri havlıyor”.

“Suriyelileşme” ve “Yunanistanlaşma” yeni dünya düzeninden iki kesit. Duruma göre her an ikisinden biri halkların başına gelebilir. İkisi de yanı başımızda, üstelik her ikisini aynı anda yaşayabilmenin kıyısındayız.

Zira bugünkü iktidar neo-liberalizm ile siyasal İslamı telif etmekle övünüyor, en geri, en kanlı ve karanlık rejimlerle, gruplarla hemhal.

Bununla birlikte ‘başka bir dünya mümkün’ diyenlerin sesi coğrafyamızda da yankı buluyor. Güney Amerika’da, Meksika’da, İspanya’da, Yunanistan’da yükselen onur mücadelesi Rojava ve Kobane direnişiyle büyüyerek kapımıza vurup duruyor.

HDP’nin seçim başarısı ve Kürt güçlerinin Suriye’de İŞİD’i geriletmesi ile iyice somutlaşan bu durum iktidarı iyice panikletmiş durumda.

Seçim sürecinde tüm kampanyayı neredeyse tamamen HDP karşıtlığı ve Kürt nefreti üzerine inşa ederek seçimde başarısız olan AKP/Erdoğan neden HDP karşıtlığına devam ediyor? Elbette iktidarlarını aşındıran gelişmelerden hoşnut değiller. “Nereden çıktı Rojava, nereden çıktı Kobane şimdi” diye hayıflanıp duruyorlar.

Hükümet ve yandaşları HDP’yi Türk milliyetçiliğinin kadim “PKK ile bağını kopar” söylemine ek olarak “Suriye’deki gelişmeleri iç politikada kullanma” diyerek sürekli uyarıp ayar vermeye çalışıyorlar. “PKK ile bağını kopar” söyleminin bu bağdan yararlanarak “çözüm sürecini” yürüten bir iktidar ve yandaşlarınca öne sürülmesi abes.

Daha önemlisi, iktidarın ve yandaşlarının Suriye’de PYD-YPG tarafından yaratılan fiili durumun kabul edilemeyeceği, bunu önlemek için savaş dahil her türlü önlemin alınacağına dönük çıkışları 1990’ları hatırlatıyor.

O tarihlerde Irak’ta bir Kürt oluşumuna karşı çıkılıyordu, bu, devletin kırmızı çizgisiydi. Ancak, yıllar sonra Türkiye’nin Irak Kürdistan yönetimiyle gerçekleştirdiği doğrudan ve yakın ilişki Irak merkezi yönetiminin öfkesini çekiyor. Tarihin ve hayatın akışına karşı yaratılan kırmızı çizgileri hayatın gerçekleri yerle bir etmişti.

Şimdi AKP aynı muktedir kibri ve geleneksel devlet refleksiyle kırmızı çizgilerden bahsediyor, tarihin akışına karşı duruyor. Hayatın gerçekleri bunu da aşıp geçecek. Ama durum sadece bundan ibaret değil. İŞİD ile komşu olmanın yaratmadığı hoşnutsuzluk Kürtler söz konusu olduğunda neden ortaya çıkıyor.

Çocuklarını, kadınlarını, canlarını, ırzlarını, habitatını, tarihini kısaca insanlık haysiyetini katil sürüsünden koruyanlardan neden rahatsızlık duyuluyor. Mezhepçi, ayrımcı, katliamcı bir dil ve pratik neden terk edilmiyor. Bu yolun sonunda Türkiye’nin de benzer bir kanlı iç savaşa doğru sürüklenebileceği düşünülmüyor.

Suriye’nin kuzeyinde halklar kendini savunuyor, örgütlenip, kendi kendilerini yönetmeye başlıyorlar. Hiçbir devletin ve muktedirin kendilerini korumak için kılını kımıldatmadığı, hatta canileri desteklediği koşullarda ölüm kalım mücadelesi veriyorlar.

Haysiyet ve özgürlük mücadelesinde politik bilinçleri de gelişiyor ve bugüne dek diktatörlerin ve gerici rejimlerin hiçbir zaman izin vermedikleri öz yönetimi pratiğe dönüştürüyor, kendi kantonlarında özgürlüğü kurumsallaştıyorlar.

Şimdiye kadar ‘radikal demokrasi’, “yerinden yönetim”, “’yönetişim’, ‘yerelleşme’ vb. içi boş, süslü kavramları dolaşıma sokarak ne kadar demokrat olduklarını göstermeye çalışanların gerçek yüzleri bir kez daha görülüyor.

Muktedirin verdiği ile yetinmemek, kendine kaderine sahip çıkmak affedilecek bir şey değil…

En çok da buna kızıyorlar.

Bırakın her türlü özgürleşme girişimini, böyle bir ihtimali bile boğan, yarattığı distopik bir ülkeyi “yeni Türkiye” olarak sunan bir iktidardan ütopya düşmanlığından başka bir şey beklemek hayal olur.

“Uzlaşma” diye sunulan bir koalisyonun ne ile uzlaşmak adına geleceğini iyice düşünmek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar