Torununuzu nasıl boğarsınız?

Gerek yetkili kişilerin gerekse sıradan insanların çoğunluğu dünyanın gidişi karşısında son derece sorumsuz. Bu küresel bir olgu.

Örneğin meyve üretimi ile tanınmış bir ilçemizde belediye başkanına:

-“başkanım, meyve üretiminde ilçenizde, tarım zehirleri ve kimyasal gübreler kullanımı sonucu, ürünlerinizi tüketen insanlar ve çiftçileriniz zehirleniyor, kanser oluyor. Gölünüz de bunlarla kirleniyor. Yakında gölünüz bir zehir çukuru olacak” dediğinizde cevap şöyle oluyor:

-“Bu ekolojik üretim saçmalık, ayakları yere basan bir şey değil. Biz bu ilaçlardan vazgeçemeyiz. Devlet çok büyük destekler yaparsa belki düşünürüz”

Bu cevap aslında şöyle tercüme edilebilir:

-“Biz çocuklarımızı sıkıntıya sokacağız, torunlarımızı ise boğmayı düşünüyoruz.”

Biraz daha eğitimli bir belediye başkanı ise şöyle söyleyebiliyor:

-“Agroekolojik tarım dediğiniz geniş alanlarda uygulanamaz (hâlbuki dünya deneyimleri bunun aksini söylüyor) biz en fazla “iyi tarımı” biraz yaymayı düşünüyoruz. Önümüzdeki beş yıl halka biraz ucuz sebze, meyve yedirebilirsek ne âlâ.”

Bu sözleri şöyle çevirebiliriz: “Halk zehirli sebze, meyveye alışmış. Biz bu işi kurcalamayalım. Tabii çocuklarımızı kötü bir gelecek bekliyor, torunlarımızı ise boğmayı düşünüyoruz.”

Kentte orta halli bir tüketici ile konuştuğunuzda şunu söylüyor:

-“organik dediklerine ben güvenmiyorum. Bir de bu işler çok karışık, neye inanacağımızı bilemiyorum. Biri bize doğruyu söylese. Ben şurada en fazla 20 yıl yaşarım. Gerisi beni ilgilendirmez” Bu cümleleri tercüme etmeye çalışalım. Şöyle olabilir: “Sıradan sebze, meyve daha zehirli muhakkak, ama bence daha ucuz olması daha önemli, kanser olacağımız da belli değil. Çocuğum kötü yaşayacak, torumum ise ölsün, bana ne. Ben onu şimdi seviyorum. O boğulurken görmeyeceğim”

Küresel iklim değişikliği artık en dar kafalı bir insanın bile algılayacağı bir duruma gelmişken, şirket sahipleri dar çıkarları gereği en gerici ve zalim davranışları gösteriyorlar. Petrol şirketleri bir zamanlar (belki de hâlâ) küresel ısınmanın olmadığını iddia eden güya bilimsel makalelere yüklü ödemeler yapıyordu. Endüstriyel tarımın ve gıdaların seyahatini kışkırtan (ABD’den pirinç, buğday almak gibi) uluslararası ticaret sisteminin küresel iklim değişikliğinde büyük bir payı olduğunu biliyoruz.

Elbette, “elektriği idareli kullanalım, suyu boşa akıtmayalım” gibi bireysel önlemlerle durdurulacak bir şey değil bu küresel iklim sorunu. Ama “Kabahat Senin -Demeğe de Dilim Varmıyor Ama-kabahatin Çoğu Senin, Canım Kardeşim”

“Çocuğunu sıkıntıya sokalım, torununu boğsan da olur” diyenleri desteklemekten ne zaman vazgeçeceksin. Senin çocuğunu da torununu da sevdiğine inanmıyorum.

Hadi, sayın başkan ve belediye meclisi, meyvelerinizi kurtarın, gölünü kurtarın. Gerçekçi değil dediğin agroekolojiyi ve doğrudan pazarlamayı uygulayın. Hadi sıradan vatandaş; sen öğrenmezsen, kimse sana iyi gıdanın ne olduğunu, nereden bulacağını söylemeyecek. Dizilere, maçlara ayırdığın zamanın birazını da bu işe ayır. Kendini kurtaracak olan sensin. Bunlar bizi aşar diyorsan, torununu boğduğunu kendine itiraf et, hiç olmazsa.

Önceki ve Sonraki Yazılar