
Ben işimi yapıyorum
Önce, Osman Akçıl’ın çok anlamlı mektubunu okuyalım, sonra kısa bir yorum.
“2004 yılı itibariyle sizi takip etmeye başladım. O günkü yazdıklarınızın tamamını noktası, virgülüne dokunmadan bugün aynen yazsanız güncel olaylara ‘cuk’ diye oturur. O günlerde, yazdıklarınızı yakın çevreme ve uzak çevreme anlattığımda, ‘Paranoya’ deyip bana inanmıyorlardı.”
“Bu kişiler, kitapçı raflarında ‘En Çok Satılanlar’ standındaki kitaplarınızı merak ediyorlar, ellerini uzatıyorlar ama günaha gireriz diye almıyorlardı. Bu nasıl bir beyin yıkanmışlık, nasıl bir şartlandırılmışlıktır?! Şimdi ben bu insanları mahcup ediyorum. Diyorum ki: ‘Yüzyıllardır İslam’ın Muazzez Peygamberi’ne isnat edilen yalanlardan biri olan ‘Hz. Aişe ile sekiz yaşında evlendi’ iddiasının nasıl bir yalan olduğunu Yaşar Nuri ispatladı. Hepiniz bu konuda Yaşar Nuri Öztürk Hoca’ya şükran duyuyorsunuz. Peki, işinize gelince neden kabul ediyorsunuz da, diğer yazdıklarına itiraz ediyorsunuz?’ Cevap veremiyorlar.”
“Kitaplarınızın belli bir kesim tarafından okunmaması için birileri sanki özel bir gayret sarf ediyor. Burası çok önemli bir nokta. Kur’an’ı hüccet göstererek yazdıklarınız, bugün artık tek tek ortaya çıkmış durumda. Mâûn Suresi; kan, gözyaşı, toz, duman, pislik içindeki İslam dünyasını, sizin söyleminizle söylersek, tokatlıyor âdeta. İnsanlar, yine sizin söyleminizle; ‘Ört ki ölem!’ diye bağırıyor. Sizin tespitlerinizi tüm Türk halkının duyması, öğrenmesi şart oldu artık. Halk TV’deki Işığa Çağrı programı bu boşluğu doldurur inşallah.”
“Siyasal söylemler içinde ‘din’ kelimesinin geçmesini bile laikliğe aykırı bulan muhalefet (CHP), o günlerde sizi eleştiriyordu. O günlerde sizi dışlayanlar şimdi hatalarını anlamış olacaklar ki, Kılıçdaroğlu sizin söylemlerinizden küçük alıntılar yapıyor. Ama çok cılız ve etkisiz biçimde.”
“Dünyanın en önemli birkaç ilahiyatçısı arasında olmanız yanında; tarih, Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı konularında engin bilgileri olan sizden, muhalefet neden yararlanmaz, anlayamıyorum! Yine sizin söyleminizle; ‘Türk halkı kendi dini ile vuruluyor. Bu zehire karşı panzehir lazım.’ O panzehirin sizin engin bilgileriniz olduğunu açık ve net görüyorum.”
BENİM YORUMUM ŞU
İnsanoğlundan hiçbir şey beklemedim, beklemiyorum. Ben, varoluş onurumun bana yüklediği görevi yani işimi yapıyorum. İşim, vicdan, irfan ve imanımın icabıdır. Kalabalıklar takdir eder veya etmez; o onların bileceği şey. Ben, bu gök kubbenin altında tek başıma kalsam da, bu görevi yapacağım. Ölümsüz Nietzsche’nin dediği gibi, “Ben, bana verilen hayat nimetinin hakkını ödüyorum”. Kaldı ki, bana verilen sadece hayat nimeti değildir; ilim, hikmet, düşünce, hitabet gibi çok az insana nasip olan nimetlerle de lütuflandırılmışım. Ben bunların şükran borcunu ödemek için çırpınıyorum.
İnsan denen varlıktan beklediğim hiçbir şey olmadı, olmayacaktır. Zaten, insanın elinde benim görevimin karşılığı olacak bir nimet de yoktur; olsa da ben istemiyorum. Benim yaptığımın bir ‘karşılığı’ olacaksa; onu bana, ancak demin saydığım değerleri bahşeden kudret verebilir. İnsan kim oluyor da ondan karşılık bekleyeceğim, onun beni anlamasını ümit edeceğim! Yok böyle bir beklentim, yok böyle bir ümidim.
Ben, böyle bir beklentiden, böyle bir ümitten münezzeh olacak kadar asil yaradılışlı bir adamım. Şükürler olsun Yaratan’a!