Cami ile tahrikin serüveni

Özgürlük Direnişi münasebetiyle yaşadığımız son olaylar gösteriyor ki, başlığımızdaki serü-ven iyici bilinip gerekli ibret alınmadan bu topraklarda rahat yüzü görmek mümkün olamaz.

Cami ve namaza dayandırılan tahriklerin oluk gibi kan akmasına sebep olacak bombalar gibi etki yaptığını İslam tarihini tanıyanlar iyi bilir.
Allah ile aldatmanın en tehlikeli araçlarından biri olan cami ile tahrikin en dehşet verici örnekleri ne yazık ki Türkiye’de sergilenmiştir. Gerekli dersin çıkarılması için, bu insanlık ve İslam dışı tahrikin, fıkıh tarihi açısından da irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
Meselenin esası şu: Bazı camiler, tarih boyunca bütün Müslüman toplumlarda kamusal ve sıhhî zorunluluklarla, ibadet dışında bazı hizmetler için kullanılmış ama ‘Türkiye siyaset dinciliği’ Türkiye’de bu kullanımı camilere bir tür ‘tecavüz’ gibi lanse ederek halkı, siyasal rakip gördüğü kitlelere karşı kışkırtmıştır. Dehşet verici bir olaydır bu. Dinciliğin, bugünkü dünyada bile ‘Allah ile aldatma’ oyununu ne kadar insafsız biçimde kullanabileceğinin yaman bir göstergesidir. Anadolu halklarının da Batı dünyasının da bu dehşet verici olaydan gereken dersi çıkarmasını ümit ediyoruz.
Saltanat dinciliği, cami ile tahriki Anadolu’da, Millî Mücadele’nin başladığı günlerden beri fütursuzca kullandı. Özellikle, Atatürk ve İnönü’yü karalamak için. Balkan harplerinden ikinci dünya harbine kadar en ağır ıstırapların en dehşet verici acılarıyla boğuşan bir halkın, yeri geldiğinde askerî amaçlarla kullandığı camileri, âdeta haçlı işgaline uğramış gibi göstere-rek, “Camiler ahıra, depoya döndürüldü” poropagandası yapan dincilik  ekipleri ortalığı vel-veleye verip Müslüman halkı tahrik etmişlerdir. Yaptıkları iş, haçlı saldırganlara destekten başka hiçbir anlam taşımıyordu.
Şimdi burada, İslam fıkıh tarihinden, benzeri durumlarda neler yapılmış olduğuna ilişkin belirleyici nitelikte bir iki fetva ve uygulamaya değinmek istiyorum:

Cumhuriyet dönemi icraatının öncüsü HZ. Ömer’dir

Camilerin kamusal ihtiyaçları karşılamak için ibadet dışında kullanımları, Hz. Ömer tarafından başlatılmıştır. Hz. Ömer, bu icraatında, sahabenin en önde gelen fakîhlerinin (mesela, İbn Mesûd’un) de onayını almıştır. Evet, Hz. Ömer devrinde mescitler, sadece as-kerî zorunluluklarla değil, aynı zamanda idarî işlerin yürütülmesinde de kullanıldı. Yani dinci-lerin Kurtuluş Savaşı şartlarında camilerden idarî-askerî anlamda yararlanan devlet güçlerini, sırf cumhuriyetçi oldukları için bir tür ‘dinsizlik’ ile ithamları, İslam dışı bir iftiradır.
Türkiye’deki şartlardan çok daha hafifleri sebebiyle camilerin kamu hizmetinde, hatta bazı gerekçelerle kişisel hizmetlerde kullanılmasının büyük fakîhler tarafından fetvaya bağlandığını görüyoruz. Dinciliğin öncü zebanileri bunları bilir ama hepsinin üstünü örterek Cumhuriyet dönemi icraatını din dışı göstermek için akıl almaz vicdansızlıklar sergiler.
Kamu yararı gerekçesiyle camileri depo olarak kullanmak şöyle dursun, camilerin yıkılma-sına bile fetva verilmiştir. Ve bu fetva, Kur’an’ın ‘dırar mescidi’ (insanlara zarar veren cami) sebebiyle inen ayetlerinden hareketle, Hz. Ömer ve İbn Mesûd gibi fıkıh öncüsü sahabîlerce verilmiştir. Dinci iftiracılık, bütün bu gerçekleri saklamış ve halkın bilgisizliğini, pis emelleri-ne ulaşmak ve kinlerini tatmin etmek için hayasızca istismar etmiştir.
Şunu bilir misiniz: “İnsanlara zarar veriyor” gerekçesiyle cami yıkan ilk insan ve tek peygamber, Hz. Muhammed’dir. Hz. Ömer aynı işi, ‘kamu yararı’ gerekçesiyle yapmıştır.  Zengin ve nüfuzlu bir adam olan Ömer bin Utbe, Kûfe’nin orta kısmında bir cami yaptırıp ibadete açmıştı. Hz. Ömer’in Kûfe valisi olan İbn Mesûd, halkın bir camide toplanması yerine bölünmesine yol açıyor gerekçesiyle bu camiyi yıktırmıştır. (Muhammed Revvâs Kal’aci, Fıkhu İbn Mesûd, 451) Daha önemli gerekçeleri bir kere daha düşünmek gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar