Eğitim nasıl olmamalıyı görmek istiyorsanız okullara bakın derim

Eğitim nasıl olmamalıyı görmek istiyorsanız okullara bakın derim

"Devleti, sağcısı, solcusu, ulusalcısı, komünistiyle çocukları bir yana çekmeyi bırakmalıyız"

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na ilişkin olarak  Nesin Vakfı yöneticisi Süleyman Cihangiroğlu, "Mevcut durumda çocuklar büyüdüklerinde yaratıcılığı ölmüş, tamamen işçi bireyler oluyorlar. Eğitim nasıl olmamalıyı görmek istiyorsanız okullara bakın derim" dedi. 

Birgün'den Meltem Yılmaz'a konuşan Cihangiroğlu, Aziz Nesin'in çocuk sevgisini "Aziz Dedenin en çok etkilendiğim yanı çocuğa karşısında bir büyük varmış gibi davranması ve tabi sonsuz saygı duymasıydı" diye anlattı. 

Cihargiroğlu'nun söyleşisinin devamı şöyle: 

Yetişkinler olarak bencilce kendi dünyalarımıza odaklanıyoruz ama bu ülkede çocuklar ne kadar mutlu, psikolojik olarak ne kadar sağlıklı bireyler olarak yetişiyor bilemiyoruz. Siz, uzun zamandır Nesin Vakfı yöneticiliği yapan bir isim olarak, bu konudaki gözlemlerinizi paylaşır mısınız?

Genel olarak sadece çocuklar değil, bu ülkede kimse çok sağlıklı yetişmiyor. Bir kaos ortamı ve ekonomik sıkıntılar var. Bu sıkıntılar, bu belirsiz durumlar ve bu kaos, en çok çocukları etkiliyor. Zira çocuk, dünyasında stabilite zemin ister, kedi gibidir, o zemin olmazsa tedirgin olur. Bunu söylerken, çocuğu hayatın gerçeğinden koparmaktan ya da fanusun içinde yaşatmaktan söz etmiyorum. Mesela başka bir yerde kitleniyor çünkü: Eğitim. Eğitimde çok net bir sistemin oturtulmaması, özel eğitim yapılarının olmaması, sanatın bir tür lüks gibi algılanması, çocuğu özgüvensiz ve psikolojik olarak sağlıksız bir sürece sokuyor.

Bu noktada anne babaların da payı oldukça fazla olsa gerek?

Onlar çocukluklarında ve hayatlarında yapamadıklarını çocuklarının yapmasını istiyorlar. Çevremdeki bir yığın insan, bir sürü alandan mezun olmuş ama bambaşka işler yapan insanlar. Yapsalar bile mutlu değiller. Mühendisliğe karşı değilim ama herkesin mühendis olmak istemesinde bir tuhaflık var. ÖSS birincileri ya mühendis oluyor ya doktor. Ama nasıl bir çarktan geçiyorlar ki yollar çöküyor, binalar yıkılıyor. Ne oluyor da o birinciler varken iş bu noktaya geliyor? Gerçekten de eğitim anne karnında başlıyor. Kitap çocuğun hayatının bir parçası olduğu sürece, çocuk yolunu bulur zaten, onu yönlendirmeye gerek yok. Yoksa görüyorsunuz işte, mevcut durumda çocuklar büyüdüklerinde yaratıcılığı ölmüş, tamamen işçi bireyler oluyorlar. Bakıyorsunuz özel okullar bile o eksenden kendilerini çıkaramıyor. Mesela okullarda çocuklara boyama yaptırırlar. İçi boş hazır bir resim koyarlar önüne ve ‘içini doldur’ hatta bir de ‘taşırma’ derler. Ben buna çocuk işçi çalıştırmak diyorum. Diğer yandan eğitim nasıl olmamalıyı daha iyi görmek istiyorsanız; -kimi iyi örnekleri tenzih ederek- devletine okullara bakın derim. Devleti, sağcısı, solcusu, milliyetçisi, ulusalcısı, komünistiyle çocukları bir yana çekmeyi bırakmalı, halkımıza güvenmeliyiz.

Nesin Vakfı matemakik köyü, felsefe köyü bünyesinde yetişen çocukların dünyasından söz eder misiniz? Çoğu, Anadolu’nun en ücra köşelerinden gelen çocukların dünyası nasıl değişiyor, gelişiyor?

Dağ köylerinden, kasabalardan eğitim olanaklarından yoksun çocuklar geliyor bize. Geçen yıl 13 bin dolayında çocuk ve genç faydalandı köyden ama talep bunun 4-5 katı. Bize geldiklerinde ailede olduğu gibi sergi ve saygı ilişkisinde büyüyorlar. İkincisi de olabildiğince onun da isteklerini ve haklarını gözeterek onu donatmaya çalışıyoruz. Marangozhaneye de giriyorlar, seramik atölyesine de giriyorlar, yemek de yapıyorlar, kendi odalarını kendileri temizliyorlar. Üretici çocuklar olmaları için çabalıyoruz. Sorumluluk alanı açıyoruz ve bu olgunlukla hareket etme becerisi kazanıyorlar. Üstelik buraya alırken bir sınava tabii tutmuyoruz, önemli olan okumak istiyor olması. Mühendis olan, sanatçı olan, fizikçi olan, akademisyen olan onlarca çocuğumuz var. Ama önemli olan mutlu olmaları. Hedefimiz bu sayıyı daha da arttırmak. Gücümüz yetse de memleketin birçok yerinde kurabilsek böyle köyler. Hedeflerimizden biri de dünya düzeyinde bir lise kurmak: Nesin Lisesi. Çalışmalarımız sürüyor.

Aziz Nesin’in çocuklarla olan ilişkisi de burada merakımızı cezbeden bir konu. Çocukların gelişiminde en çok neleri önemser, neyi önceler, ne öğüt verir, nelere dikkat ederdi?

Aziz Dedenin en çok etkilendiğim yanı çocuğa karşısında bir büyük varmış gibi davranması ve tabi sonsuz saygı duymasıydı. Yemeğe bizimle birlikte otururdu ve ilk işi şöyle etrafına bakmak olurdu. Onca çocuk içinden birinin eksikliğini hemen fark ederdi. Tayfun nerede, Ayşe nerede diye sorardı. Zaten ilişkimiz daha çok dede torun ilişkisiydi. En küçükler akşam yemeğinden sonra yanına gider sohbet ederdik. Bize şeker verirdi. Bir çocuk söz konusuysa akan sular dururdu onun için ve çocuklar için ne yapılırsa azdı onun gözünde. Çocukların özgüvenli yetişmesi için çabalardı. Ve daha önemlisi dünyaya eleştirel bir gözle bakmamızı isterdi. Benden de gelse hiç bir düşünceyi olduğu gibi kabul etmeyin önce eleştirin, kafanıza yatarsa kabul edin derdi. Özeleştiri de yapmamız gerektiğini söylerdi. Üretici çocuklar olmamızı, ne yaparsak yapalım dürüst, namuslu ve çalışkan bireyler olmamızı öğütlerdi. ‘Siz fakirlerin tek silahı var o da çalışmak’ derdi, ‘çalışmak, çalışmak ve çalışmak’ diye üç kez yinelerdi.

AZİZ NESİN BUGÜN YAŞASAYDI...

Aziz Nesin bugün yaşasaydı… Devamını siz getirir misiniz?

Aziz Nesin bugün yaşasaydı; doğrusu kestirmek zor. Düşündüklerimizin tersine Aziz Nesin ne zaman, nerede, nasıl tepki vereceğini kestiremeyeceğiniz kişilerden biriydi. Bir diğeri kimdir deseniz bir fikrim yok doğrusu. Bu memleketin yetiştirdiği en sıra dışı adamlardan biriydi. Bildiğimiz bir şey varsa her daim halkının yanında olmayı görev bilmiş tam bir halk adamı oluşu. Onlarca konuda sayısız girişimde bulunmuş, yaşamının sonuna kadar yaptığı tüm işlere bakın hep bu temel ilkeyi göreceksiniz. 80’lerde Kenan Evren’e karşı aydınlar dilekçesini yayınlarken veya yoksulluğu görüp Nesin Vakfı’nı kurarken de hep aynı amacı gütmüş: Halkına karşı sorumlu olmak ve onlara olan borcunu geri ödeme düşüncesi. Bu yönüyle Nesin Vakfı’nın bana kalırsa profesyonel bir ismi var: Aziz Nesin’in borç ödeme projesi.

KENDİ AİLENDEN NASIL MEZUN OLURSUN

Nesin Vakfı ile tanışma hikâyenizi de dinlemek isteriz…

Benim Nesin Vakfı’yla tanışma hikâyem 28 yıllık bir hikâye. Bilfiil 28 yıldır bu ailenin bir parçasıyım. Abimin Aziz Nesin’e yazdığı ve Vakfa gelmek istediğini belirttiği bir mektupla başlar hikayemiz. Aziz Nesin abimin mektubuna karşılık; ‘Sen yolunu almışsın, bize iki kardeşini gönder.’ diye cevap veriyor. 1990 yılında kardeşimle birlikte vakfa kabul edildik. 2001 yılında üniversiteden mezun oldum ve kendi ayaklarımın üzerinde durma hikâyem böyle başladı. Vakıftan da mezun oldum ama insan kendi ailesinden nasıl mezun olur ki? Benimki de öyle, bağlarım hiç kopmadı. İstanbul’da çalışırken hafta sonu olsun da vakfa gideyim diyordum. Hep çocuklarla vakit geçirmek, gelip vakfın bir eksik gediğini tamamlamak, kısacası işin ucundan tutmaya çalıştım. Burası aileniz nasıl kopabilirsiniz ki? 2009 yılından bu yana da Nesin Vakfı’nın yöneticiliğini yapıyorum.