Ekonomist Uğur Gürses ekonominin nasıl düzeleceğini açıkladı

Ekonomist Uğur Gürses ekonominin nasıl düzeleceğini açıkladı

Reformların sürekli dillendirildiği halde bir türlü yapılamaması tepki çekiyor. Ekonomist Cevdet Akçay, “Godot’yu bekler gibi reformları bekliyoruz. Bunun yerine ayakları yere sağlam basan politikalar lazım” ifadesinde bulundu.

Kurdaki artışı dizginleyebilmek için eldeki kısıtlı rezervleri eritme, büyümeyi krediler üzerinden sağlama gibi temel hataların yapıldığı ekonomide, bu yıl da batık kredilerin artması, yüksek enflasyon ile yüksek işsizliğin sürmesi ve hanehalkındaki yoksulluğun artması bekleniyor.

Koç Üniversitesi ile TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu tarafından düzenlenen panelde, yıllardır halı altına süpürülerek ötelenen sorunlarla artık yüzleşilmesi gerektiği, ertelemeye vakit kalmadığı öğrenildi. 
Mevcut ekonomik krizin yanında bir de politika krizi olduğuna dikkat çeken ekonomist Uğur Gürses, ancak siyasetin normalleşmesi ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla sorunların çözülebileceğini bir kez daha yineledi.

Cumhuriyet'ten Gamze Bal'ın haberine göre, bugüne kadar, sorunların yabancı sermaye akışıyla ötelendiğine, son 2-3 yıldır da kredi büyümesiyle pansumanlandığına dikkat çeken Gürses, “Artık böyle bir imkân yok. Aşırı bir kredi genişlemesiyle şirketler borçlu. Dışarıdan para gelmiyor. Gayrimenkul hariç doğrudan yatırımlar 2003’ten bu yana ilk defa negatife döndü. Buna eşlik eden sermaye çıkışları ve istihdam kaybı var. Durgunluk belirginleşecek. Şirketlerin bilançoları küçülecek. Bir kısmı batacak. İşsizlik artacak. Bunlar hanehalkları nezdinde bir yoksullaşma yaratacak” ifadesinde bulundu.

Gürses, şöyle devam etti:

“Toplum, 1994 ve 2001’de siyaseti değiştirmiş. 2019’da da bunun sinyalleri verildi. Bundan sonraki süreçte demokratik yollarla siyasetin değişeceğini düşünüyorum, kimse karamsarlığa kapılmasın.”


Ekonomi yönetiminin çok büyük iki hata yaptığını dile getiren TÜSİAD Başekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, bunları “düşük rezervlere rağmen kuru sabitlemeye çalışmak” ve “muazzam krediler” olarak sıralarken; Koç Üniversitesi Ekonomi Profesörü Selva Demiralp ise pandemiye çift haneli enflasyonla yakalanmanın ve diğer hatalı politikaların nasıl ayak bağına dönüştüğünü anlattı.

Demiralp, şöyle dedi:

“İhtiyaç duyulduğu zamanda ve miktarda ekonomiye para sürebilmek aslında bir lüks. Ve biz bu lükse sahip değildik. Enflasyon pahasına büyümeye çalışmak ayak bağı oluyor. Bir de elinizdeki rezervleri, kuru kontrol altına almak için eritmek bir intihar. Elde rezerv kalmayınca havlu atmak zorunda kalındı. Duvara çarpma noktasına gelince de tekrar geleneksel Ortodoks para politikalarına dönüldü. Bu daha erken yapılmalıydı.”

Ekonomist Cevdet Akçay ise şöyle konuştu: “Reform kelimesinin arkasındaki muğlaklıktan sıkıldım. Godot’yu bekler gibi reformları bekliyoruz. Bunun yerine ayakları yere sağlam basan politikalar lazım.”


Gelişmekte olan ülkelerde enflasyon oranı yüzde 3-4 bandında düşük seyrederken, Türkiye’deki enflasyonun yüzde14’lerin üzerinde olduğuna dikkat çeken TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, ekonomide güven ortamı yaratmanın ilk koşulunun düşük enflasyon olduğunu vurguladı.

“Ekonomide yeniden güven sağlamanın uzun bir zaman alacağını bilerek doğru adımlarla ilerlemeliyiz” diyen Kaslowski, “Bir ekonomide istikrar sağlamadan, önümüzü görmeden ve güven ortamı inşa etmeden kalıcı büyüme sağlanamaz. Sağlıklı yatırım ve üretim kararları almak da imkânsız hale gelir. Önümüzde enflasyonla mücadelede oldukça uzun bir yol var. Bu yolun zorluğunu bilerek tüm ekonomik aktörler tarafından tam mutabakat sağlanmasının son derece kritik olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.


Paranın değersiz olduğu ekonomilerdeki belirsizliğe ve plan yapılamadığına değinen Kaslowski, şöyle devam etti:

“Böyle bir ortam, reel kesimin herhangi bir üretim ya da yatırım kararı almasını zorlaştırıyor ve arzu ettiğimiz büyümeye ulaşamıyoruz. Aksi şekilde, yüksek enflasyonla mücadeleyi erteleyip, her ne pahasına olursa olsun büyüyelim dediğimizde de var olan kaynaklarımızı tasarruflu kullanamayarak israf ediyoruz. Ve yine bu süreç büyüme üzerinde baskı ile sonuçlanıyor. Ülkece bu sarmaldan çıkmalıyız.”