Yiğit Günay: Türkiye yüzde 5 küçülecek

Yiğit Günay: Türkiye yüzde 5 küçülecek

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi Adayı Nazım Yiğit Günay, gazeteci Serkan Ulu'nun sorularını yanıtladı.

Kovid-19 sürecinde etkilenen Türkiye ve dünya ekonomisini değerlendiren Günay, yeni dünya düzeni oluşurken ülkelerin uyguladıkları politikalar ile ilgili görüşlerini paylaştı.

CHP'li Günay'ın yanıtları şöyle:

- Covid-19 salgını öncesinde dünya ekonomisinin özellikle bu yıl sonu itibariyle bir resesyona gireceği bekleniyordu. Pandemi krizi bu süreci sizce nasıl etkiledi? Dünya ekonomisindeki gelişmeleri nasıl değerlendirirsiniz?

Gelişmiş veya gelişmekte olan tüm dünya ülkeleri bu tür bir krize hiçbir hazırlığı yokken yakalandı. Aslında bu çok üzücü… Küreselleşmenin, teknolojik donanımın, dijital yeteneklerin, akademik kapasitenin ulaştığı yeri dikkate aldığımızda, böyle bir krizin öngörülememiş olması aslında büyük bir zafiyet. Diğer yandan işaret etmeliyim ki, pandemi ile mücadelede ülkeler çok kötü bir sınav verdi ve bu koordinasyonsuzluk halen de devam ediyor. Küreselleşme bu krizden çok büyük yara aldı; küreselleşmeye ve küresel iş birliğine yeniden ivme kazandırmak çok zor olacak.

Kovid-19 sürecinin dünya için yeni bir milat olacağını düşünüyorum; dünyada yönetimsel anlayışlar değişeceğe benziyor. Devletçi politikalar ön plana çıkacak. Dünyaya hakim olan liberalizm, devletçi politikalarla yumuşatılacağa benziyor. Yani dünyaya “modern ulusalcılık” hakim olacak. Keynesyen politika üzerine ekonomik dengeler oluşacak. Keynes ekonomisi özel sektörün ağırlıklı olduğu ama devlet ve kamu sektörünün büyük role sahip olduğu bir karma ekonomiyi savunur. Kısacası kendi ayakları üzerinde durabilen ülkeler yeni dünya düzeninde önemli rol oynayacak. Bu süreç ekonomik dengeler, adil düzen, hukuk devleti gibi kavramların iyileştirilmesi açısından fırsat olarak görülmeli.

Normal şartlar altında 2020 yılı sonunda, büyük ihtimal ile ABD seçimleri sonrasında beklenen resesyon Covid-19 ile birlikte erkene alınmış oldu. Ancak resesyon ile ortaya çıkabilecek küresel ekonomi daralmasının çok üstünde bir daralmadan bahsediyoruz. Şöyle söyleyebilirim: Covid-19 krizi son 100 yılın en ağır daralması ile sonuçlanacak. Zira dünya belki ilk defa hem arz yönlü hem de talep yönlü bir şok yedi. Özellikle hizmet sektörleri yoğun olan ülkeler bu krizden daha fazla etkilendiler ve daha da etkilenecekler… Örneğin bizim ihracat pazarlarımız arasında 1 no’lu sırada olan AB ekonomisi yüzde 5-10 aralığında daralacak, büyük ihtimal Almanya ve Fransa yüzde 7-8 düzeyinden bir daralma gösterecek.

Diğer yandan bu krizi, tarihte karşılaşılan tipik bir kriz olarak da okumak yanlış. Özellikle hizmet sektörlerinde norm değişiklikleri olacak; eski kapasitelere belki hiçbir zaman ulaşılamayacak ve eski düzeylerde bir dünya hasılasına hiçbir zaman erişilemeyecek. Salgının küresel ekonomide büyük değişimlere neden olacağı aşikâr. Yüksek kredi borçları ve işsizlik ülke ekonomilerini ve siyasetlerini derinden etkileyecek. Bu yüzden; dünya ülkelerinin bu yeni “anormal” durumdan birçok ders çıkartacağını düşünüyorum.


Şunu da eklemek isterim ki; Ortak aklın ve iş birliğinin önemi bu krizde daha çok ortaya çıktı; sivil toplum kuruluşlarının ekonomik ve sosyal sorunların çözümünde önemli bir paydaş olduğu yadsınamaz. Bu yüzden; STK'ların güçlenmelerinin ve sürdürülebilirliğinin her zamankinden daha önemli olduğunu düşünüyorum. Buradan ileriye bakınca, Covid-19 krizi sonrası refah ve kalkınma politikaları açısından tek rehberimizin Birleşmiş Milletler’in 17 başlıkta ele aldığı Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları olduğunu görüyorum; hükümet ve siyasi parti programları bu amaçları gündemlerine mutlaka almalılar. “Yeni dünya düzeni”nde ülkelerin nasıl pozisyon alacağı dünyanın dengesini belirleyecek.

- “Yeni dünya düzeni”ni biraz daha açabilir misiniz?

“Yeni dünya düzeni” tanımı aslında dünyada yaşanan pandemi sonrası ülkelerin yönetimsel ve ekonomik dinamiklerini yeniden şekillendirmesini ifade ediyor. 1980 sonrasında yaygınlaşan liberal ekonomi politikası bazı zorlukları da beraberinde getirdi. Dünyada adaletsiz bir ekonomik dengesizlik oluşturdu. Covid-19 sürecinde şunu gördük: ithalatın yüksek olduğu ülkeler süreci ağır geçiriyor; ancak ihracatın yüksek olduğu ülkeler süreci daha az yara alarak atlatmaya çalışıyorlar. Yani ekonomisini üretim üzerine kuran ülkeler, tüketimin yüksek olduğu ülkeler karşısında ayakta durabiliyor. Aslına baktığınız da bu olumsuz durum beraberinde olumlu oluşumlar için de fırsatı getiriyor. Türkiye için de bu durum fırsat olabilir, olmalı da. Vatandaşı borçlandırarak ekonomik dengeyi sağlamak, ileride yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Üretime ve katma değer ekonomisine önem verilmesi gerekiyor.

- Bu noktada Türkiye ekonomisine dönersek… Türkiye ekonomisi bu süreçten nasıl etkilendi? 2020 yılı nasıl geçecek? Umutlar 2021 yılına mı kaldı?

Aslında Türkiye ekonomisi Covid-19 öncesi oldukça zayıf bir dengedeydi. Hatırlayalım, kendi kendimize yarattığımız bir Rahip Brunson krizi ile durup dururken 2018 ve 2019 yılını kaybettik ve bu iki yılda da yıllık bazda yüzde 1-2 aralığında çok düşük bir büyüme sergiledik. Üstelik TL’nin aşırı değer kaybettiği ve enflasyonun yüzde 20’lere ulaştığı bir dönem içinden geçtik. Bu sancılar devam ederken pandemi krizine yakalandık. Yani içinde bulunduğumuz daralmanın aslında tek nedeni bu pandemi krizi değil… Programsız ve yönsüz bir ekonomi yönetimi ile bugünlere geldik. Kovid-19 salgını döneminde alım/satım dengelerinde yaşanan düşüş karşısında, fiili istihdama baktığımız da 7 milyona yakın insanın işsiz kaldığını görüyoruz. Elbette önemli destek programlarıyla hükümet toplum kesimlerine destek olmaya çalışıyor; ancak yine aynı programsızlıktan bahsetmem gerekiyor: toplam aktarılan kaynak nedir? Hangi kesim nasıl yararlanmıştır? Olası ikinci dalga için hazırlık nedir? İşte bunların hepsi önemli sorular… Ben bu sene ve önümüzdeki sene bir toparlanmanın zor olacağını düşünüyorum; çünkü ekonomi yönetimi ve kurumların bugün içinde bulunduğu bu zayıf durum ve tutum yine Türkiye ekonomisini zora sokacaktır. Bu sene Türkiye ekonomisi yüzde 5 civarında küçülebilir.

- Pandemi öncesinde Türkiye-AB ilişkileri zaten oldukça zayıflamıştı. Pandemi sonrası durum nedir? AB ilişkileri halen önemli midir?

Çok önemli bir konu… Öncelikle Türkiye için AB uyumu temel olarak ‘disiplinli bir kalkınma modelidir’, demokratik standartları yükseltme modelidir ve Türkiye’nin kurulduğu dönemlerden bu yana en temel yönelimidir. Her iki tarafta da sorunlu tutumlar olmuştur ve süreç sakatlanmıştır. Bu süreci özellikle pandemi sonrası ve hatta pandemi vesilesiyle yeniden hızlandırmak ve düzgün bir programa bağlamak gerekir. Üstelik AB, öyle anlaşılıyor ki, pandemi sonrası özellikle ürün zincirinde farklı coğrafyalara doğru bir değişikliğe gidecek ve kendini özellikle doğu Asya’ya bağımlı olmaktan çıkartacak. Hal böyleyse Türkiye’nin bu süreçten büyük fayda sağlaması mümkün. O nedenle Türkiye’nin AB uyumunu başta demokratik standartlar olmak üzere tüm başlıklarda yeni bir İVME programı ile hazırlaması gerekir. Türkiye için bu durum bir fırsat olabilir, olmalı da.

- Dünya pandemi krizinden çıkmak için çokça araç kullanıyor; para basıyor, bütçe harcamaları yapıyor, vergilerden feragat ediyor? Burada bir sona yaklaştık mı? Türkiye’nin kullandığı araçlar etkili oldu mu? Bu destekler bitince ne olacak?

Dünya için para politikasının sonuna gelindi, ülkeler daha çok bugünlerde maliye politikalarını kullanıyor; yani kamu harcamaları artıyor ve kamu açıkları artıyor. Aslında gevşek para politikasının da sonuna gelindi. Benim gözlemim genel olarak artık daha yoğun bir destek politikası beklemiyorum. Ancak bu demek değildir ki; artık bir ekonomik sorun olmayacak. Destekler bittikten sonra aslında hasar tespitini yapacağız ve kalıcı hasarları göreceğiz.

Türkiye’nin kullandığı destek politikaların benim açımdan en önemli ayağı KOBİ’lere yönelik olanlardır. Zira asıl istihdam deposu KOBİ’lerdir. Ben bu alanda daha spesifik bir KOBİ destek politikası ve hatta sektörel bazda bir destek politikası beklerdim, bu olmadı ve bunun maalesef sonuçları olacak. Örneğin; Türk Turizm sektörü… Bu sektör Türkiye’nin kalkınma motoru olan bir sektördür, geçen sene 35 milyar dolar olan turizm geliri bu sene zar zor 10 milyar dolar olacak veya olmayacak. Hal böyleyken ben bu sektöre yönelik özel bir program göremedim. Sadece bu sektörden büyümenin, işsizliğin ve özellikle cari işlemler açığının büyük ölçüde etkileneceğini düşünüyorum. Süratle bu sektörün sorunlarına eğilmek gerekiyor.


Belki son olarak ülkemizin rezervlerini de değerlendirmek gerekiyor. Malum son bir-iki yılda Merkez Bankamız çeşitli nedenlerden dolayı çok büyük rezerv kaybı yaşadı. Henüz çok tehlikeli bir düzeyde değil ama tedirgin edici bir düzeyde Merkez Bankası rezervleri… Bu nedenle ihracatımız çok önemli… AB küçülürken ihracatımız nasıl artırılabilir? En önemli konu bu bence… Çok spesifik, bölge ve ürün bazında bir ihracat teşvik sistemine ihtiyaç var. Ve ayrıca ithalatın yüksek olduğu ülkeler süreci ağır geçiyor; ancak ihracatın yüksek olduğu ülkeler süreci daha az yara alarak atlatmaya çalışıyorlar. Yani ekonomisini üretim üzerine kuran ülkeler, tüketimin yüksek olduğu ülkeler karşısında ayakta durabiliyor. Son olarak söyleyebilirim ki; salgın sonrası oluşacak yeni düzende ülkelerin uyguladıkları politikalar ve oluşacak yeni küresel iş birlikleri ekonominin geleceğini belirleyecek. 

Nazım Yiğit Günay kimdir?

Nazım Yiğit Günay, 1984 yılında Ordu’da doğmuştur.

İlk ve orta öğrenimini Ordu Merkez İlköğretim Okulu’nda tamamlayan Günay, lise öğrenimine Ordu Fatih Lisesi’nde devam ederek, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi lisans derecesini almıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi okuluna orta okul yıllarında katılan Günay, 1999 seçimleri sonrası CHP Ordu Gençlik Kolları Başkanlığı görevini üstlenmiştir. Üniversite yıllarında CHP Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Günay, aynı dönemlerde Halk TV’de “Türkiye Anlatıyor” tartışma programının moderatörlüğünü yapmıştır.

27. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde Ordu Milletvekili adayı olan Nazım Yiğit Günay, seçim çalışmalarında görev almıştır.

2009-2012 yıllarında Günay Danışmanlık adı ile kendi şirketini kuran Günay; girişimcilere KOSGEB, KOBİ danışmanlık hizmetleri ve Avrupa Birliği Hibe ve Destek Kredileri danışmanlığı sağlayarak iş yaşamına adım atmıştır. 2011-2016 yılları arasında, turizm ve organizasyon alanında faaliyet gösteren holding bünyesinde İş Geliştirme Uzmanı ve Yönetim Kurulu Danışmanlığı görevini yürütmüştür. ZAY Strateji Stratejik İletişim Danışmanlığı görevini yürüten Günay; bu kapsamda temsilen iş dünyası ile iletişim çalışmalarına katılmaktadır. Şu an halen uluslararası ölçekte faaliyet gösteren elektrik/mekanik firmasında İş Geliştirme Müdürlüğü görevini sürdürmektedir.

Günay yaptığı çalışmalar kapsamında başta iş dünyası ile ilişkiler, belediye ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere Türkiye’nin gelişmesi yolunda projeler gerçekleştirmiştir.