
1 MAYIS ÖZEL | Veli Ağbaba Yurt'a konuştu: İşçiye örgütsüzlüğü dayatıyorlar
1 Mayıs'la ilgili YURT'a konuşan CHP Emek Büroları Genel Koordinatörü Veli Ağbaba, Türkiye'de işçilerin örgütsüz olduğuna vurgu yaparak, "İşçilerimiz bu 1 Mayıs'ı da sömürünün, açlığın güvencesizliğin örgütsüzlüğün ve iş cinayetlerinin pençesinde karşılıyor" dedi
Seçil Balık
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Emek Büroları Genel Koordinatörü Veli Ağbaba, 1 Mayıs vesilesiyle YURT'a Türkiye'deki emekçilerin durumunu anlatırken iktidarın işçi düşmanı politikalarını sert bir dille eleştirdi. "Bu yıl 1 Mayıs yine ne yazık ki yine yasakların gölgesinde kutlanmaktadır. İstanbul Valiliği geleneği bozmamış Taksimi yine bu yılda işçilere emekçilere kapatmıştır" diyerek sözlerine başlayan Ağbaba, işçilerin çalışma ve yaşam şartlarını sorduğumuzda ise "Türkiye’de işçiler son dönemlerde büyük saldırılara ve baskılara maruz kalmaktadır. Özellikle içerisinde geçtiğimiz Ekonomik kriz sürecinde işçilerin gündelik yaşamları çok daha fazla zorlaşmaktadır. Tüm bunların dışında sendikasızlşatırma politikaları, iş cinayetleri güvencesiz çalışma koşulları Türkiye’de işçilerin yaşadığı en büyük problemlerin başında gelmektedir" ifadelerini kullandı. Türkiye'nin toplu iş sözleşmesi kapsamı ve sendikalaşma açısından OECD sonuncusu olduğuna dikkat çeken Ağbaba, yine 2018'de Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) verilerine göre Türkiye'nin işçi ve sendika hak ihlallerinin yoğun olarak uygulandığı, dünyanın en kötü 10 ülkesi arasında yer aldığının altını çizdi.
ÖRGÜTSÜZLÜK DAYATMASI
"İşçilerimizin yüzde 90’ı sendikasızdır. Türkiye’de toplam 16 milyon 254 bin işçinin 14 milyon 395 bini herhangi bir sendikaya üye değildir" diyen Ağbaba, "Kayıt dışı işçiler dâhil edildiğinde ise fiili sendikalaşma oranı yüzde 11,4’tür. Ve yine İşçilerimizin yüzde 93’ü toplu iş sözleşmesi kapsamında değildir. Bu verilere göz önüne alındığında Türkiye’de sendikalaşma hakkı ne yazık ki kağıt üzerinde sınırlı kalmaktadır. AKP iktidarı eliyle yıllardır işçilere örgütsüz politikalar sistematik bir şekilde dayatılmaktadır" şeklinde konuştu.
> 1 Mayıs'a giderken işçi sınıfının durumu nedir?
Bu yıl 1 Mayıs yine ne yazık ki yine yasakların gölgesinde kutlanmaktadır. İstanbul Valiliği geleneği bozmamış Taksim'i yine bu yıl da işçilere emekçilere kapatmıştır.
Türkiye’de işçiler son dönemlerde büyük saldırılara ve baskılara maruz kalmaktadır. Özellikle ekonomik kriz sürecinde işçilerin gündelik yaşamları çok daha fazla zorlaşmaktadır. Tüm bunların dışında sendikasızlşatırma politikaları, iş cinayetleri güvencesiz çalışma koşulları Türkiye’de işçilerin yaşadığı en büyük problemlerin başında gelmektedir.
Kısaca örnek vermemiz gerekirse;
Türkiye, toplu iş sözleşmesi kapsamı ve sendikalaşma açısından OECD sonuncusudur. Yine geçtiğimz yıl, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) verilerine göre, Türkiye işçi ve sendika hak ihlallerinin yoğun olarak uygulandığı dünyanın en kötü 10 ülkesi arasında yer almaktadır.
'SENDİKALAŞMA HAKKI SADECE KAĞIT ÜZERİNDE'
İşçilerimizin yüzde 90’ı sendikasızdır. Türkiye’de toplam 16 milyon 254 bin işçinin, 14 milyon 395 bini herhangi bir sendikaya üye değildir. Kayıt dışı işçiler dâhil edildiğinde ise fiili sendikalaşma oranı yüzde 11,4’tür. Ve yine İşçilerimizin yüzde 93’ü toplu iş sözleşmesi kapsamında değildir. Bu verilere göz önüne alındığında, Türkiye’de sendikalaşma hakkı ne yazık ki kağıt üzerinde sınırlı kalmaktadır. AKP iktidarı eli ile yıllardır işçilere örgütsüz politikalar sistematik bir şekilde dayatılmaktadır.
İşçilerimiz adına bir diğer önemli sorun ise, grev hakkıdır. Türkiye uluslararası sözleşmelere taraf olmasına rağmen Avrupa’da ve dünyada grev yasaklarının yoğun olarak uygulandığı bir ülkedir. Özellikle AKP iktidarından bugüne, 7’si OHAL sürecinde olmak üzere toplam 16 grev, AKP iktidarı döneminde ‘erteleme’ adı altında yasaklanmıştır. AKP iktidarı döneminde 200 bine yakın işçinin grev hakkı elinden alınmıştır. 1985-2000 yılları arasında yılda ortalama 127,5 grev gerçekleşirken grevlere katılan ortalama işçi sayısı 47.534 iken bu oran 2002-2017 döneminde 5693’e gerilemiştir. Grev yasaklamaları 80 darbesinin hemen ardından Kenan Evren tarafından getirilirken, AKP iktidarı döneminde grev yasaklamaları aynen devam etmiş, hatta Evren döneminden daha ileriye taşınmıştır.
Tüm bunların dışında işçilerimiz yıllardır sağlık ve güvensiz bir şekilde çalıştırılmakta, özellikle AKP iktidarı dönemi süresince her gün göz göre göre iş yerlerinde ölüme gönderilmektedir. AKP iktidarından bugüne 22 binden fazla işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Türkiye iş cinayetleri sıralamasında AB birincisi dünya üçüncüsüdür. 2012 yılında yürürlüğe giren ‘6331’ sayılı ‘İş Sağlığı ve İş Güvenliği’ kanunundan bugüne sistematik olarak hem iş kazaları artmış hem de bu kazalardan kaynaklı olarak işçi ölümleri de artmıştır. Türkiye’de 2012 -2017 yılları arası yaklaşık 1,3 milyon iş kazası yaşanmıştır. 2012 -2018 yılları arasında en az 11 bin 494 işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Ölen işçilerin yüzde 98’i sendika üyesi değildir. Yani sendikasız çalışmak ölüm demektir.
'İNSAN HAKLARINA AYKIRI'
Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi diyor ki: 'Herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma yolları ile de desteklenen adil ve elverişli bir ücret hakkı vardır’. Türkiye‘de mevcut asgari ücret ve açlıki yoksulluk oranları göz önüne alındığında Türkiye’deki asgari ücret uygulaması insan haklarına aykırıdır.
TÜİK verilerine göre 2 milyona yakın kişi asgari ücretin altında gelir elde etmektedir. Türkiye’de Cumhurbaşkanı'nın maaşı asgari ücretin 25,4 katı. Bu tutar ile Türkiye OECD ülkeleri içinde 4. sıradadır. Ülkemizde ne yazık ki 7 milyondan fazla kişi açlık sınırı altında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.
Kısacası İşçilerimiz bu 1 Mayısı da sömürünün, açlığın güvencesizliğin örgütsüzlüğün ve iş cinayetlerinin pençesinde karşılamaktadır.
> Kıdem tazminatı ve zorunlu BES başlıkları emek mücadelesinin neresinde?
Öncelikle şunu belirtelim ki, kıdem tazminatı işçilerin bir hak olarak yararlandığı 83 yıllık bir mirastır. Yani kıdem tazminatı işçilerimizin elindeki son güvencedir, kırmızı çizgidir. AKP iktidarının kıdem tazminatını daha önce birçok kez kaldırmayı denediği lakin sendikaların ve sivil toplum kuruluşların baskısı ile cesaret edemediğini hepimiz iyi biliyoruz. Şimdi de bir oldu bittiye getirerek kıdem tazminatını kaldırmayı amaçlamaktadırlar. Kıdem tazminatı ile ilgili en ufak bir hak gaspına 3 büyük işçi konfederasyonu ve çalışan milyonlarca işçi karşı iken, iktidarın bu konuyu sürekli olarak gündeme getirmesi art niyetlilikten başka bir şey değildir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak işçilerimizin onay vermediği ve sendikalarımızın hayır dediği bu tür düzenlemelere asla ve asla evet demeyiz. Geçmiş dönemde emek büroları olarak ‘kıdem tazminatı’ çalıştayı düzenlemiş ve ilk defa 3 büyük işçi konfederasyonunu bir araya getirmiştik. O dönemde alınan kararların sonuna kadar arkasındayız. Asla ve asla kıdem tazminatının fona devredilmesine izin vermeyiz.
'ÇALIŞANDAN ÇOK İKTİDAR YARARLANACAK'
Son yapısal reform paketinde Bakan Albayrak kıdem tazminatı ve BES entegrasyonu ile birlikte 5 yılda sistemde biriken fonların milli gelirin yüzde 10'unun üstüne çıkacağını söylüyor. Bakan’ın bu açıklaması aldatmacadan başka bir şey değildir. Hatırlayalım işsizlik sigorta fonunda biriken paralara ne oldu? İşçiden çok iktidarın ve iktidara yakın şirketlerin yararlandığı bir yapıya dönüştü. Eminiz ki kıdem tazminatının fona devredilmesi ile ilerde elde edilecek bu gelirler çalışanlardan çok iktidarın yararlanacağı bir yapıya büründürülecektir.
İşçilerimizin hemen hepsinin kıdem tazminatından yararlanması için kıdem tazminatı fonuna asla gerek yoktur. Kıdem tazminatı hakkından tüm işçilerimizin yararlanmasını istiyorsak bu iş fona devredilmeden de gayet çözülür. 1 yıldan az çalışan işçilerimizin de kıdem hakkından yararlanabileceğine dair düzenlemeler yapılır, iflas ve icra durumlarında öncelikli olarak işçilerin her türlü ücret ve kıdem hakkı güvence altına alınırsa fonun kurulmasına gerek kalmadan ülkemizde çalışan işçilerimizin hemen hepsi kıdem hakkından zaten yararlanır.
Ayrıca zorunlu BES Uygulamasının kendisi açıkça Anayasa'ya aykırıdır. Neden? Çünkü Anayasa'ya göre sizler hiç kimseye zorunlu olarak tasarruf yaptırılmasını isteyemezsiniz. Ülkemizde yoksulluk sınırı 6 bin TL’ye, açlık sınırı ise 2 bin 500 TL’ye dayanmışken 7 milyondan fazla kişi sadece 2 bin 20 TL asgari ücret ile geçinirken zorunlu BES uygulamasını nasıl izah edeceksiniz? İktidar zorunlu BES uygulaması adı altında kendine ve kendine yakın kurumlara kaynak aktarmak üzere kullanılacaktır. Ayrıca zorunlu BES uygulaması ile iktidarın tek hedefi kamusal emeklilik sistemini ortadan kaldırmak emekliliği de özelleştirerek piyasalaştırmaktır.
Bu bakımdan kıdem tazminatı ve zorunlu BES uygulaması çalışanların güvenceleri önündeki en büyük engeldir. Emeğin haklarını savunmak istiyorsak kıdem tazminatı hakkına ve zorunlu BES uygulamasına güçlü bir şekilde karşı durmamız gerekmektedir.
> Memleketi yakın gelecekte emekçiler açısından nasıl bir tablo bekliyor?
Açıklanan son yapısal reform paketi şunu gösteriyor ki, yakın dönemde emekçileri pekte aydınlık günler beklememektedir. Açıklanan yapısal reform paketinde ne var diye baktığımızda öncelik olarak iktidarın kendi yandaş sermayesini ve finans çevrelerini kurtarmak için adımlar atacağını görmekteyiz. Bu durumda yeni bir vergi sisteminin getirileceğinin de işaretleri bu reform paketinde mevcut. Bakan Albayrak vergi sisteminin tabana yayılmasından bahsetmektedir. Bundan anlayacağımız öncelikli şey ise zaten kıt kanaat geçinen eşitsiz vergi dağılımından etkilenen emekçilerin sırtına daha fazla vergi yüklemektir. İkincisi ise tıpkı kıdem tazminatının fona devredilmesinden anlaşılacağı üzere, sadece işçilerimizin değil devlet memurlarımızın da yakın bir dönemde iş güvencesi tehlikeye girebilir.
'İŞSİZLİK ARTARAK DEVAM EDECEK'
AKP iktidarı uzunca bir süredir dilinden düşürmediği kamuda esnek istihdam modelini bu süreçte gündeme getirebilir, memurlarımızın iş güvencesi elinden alınabilir. İşsizlik adeta Cumhuriyet tarihi rekorunu kırmaya yaklaşmaktadır. Son TÜİK verilerine göre işsizlik yüzde 14,7 ye yükselmiş durumda. Bu oran aynı zamanda son 10 yılın en yüksek seviyesidir. Albayrak’ın 2019 yılı işsizlik hedefi çoktan iflas etmiştir. İlerleyen dönemlerde ne yazık ki işsizlik artarak devam edecektir.
Yapısal reform dedikleri şeyde; işçilerin ücretlerinin eritilmesi vardır, sosyal güvenlik hakkının ortadan kaldırılması vardır, vergilerin halkın sırtına yüklenmesi vardır, şeker fabrikaları gibi Tank Palet Fabrikaları gibi, bu ülkenin milli değerlerinin yok pahasına satılması vardır, kıdem tazminatının gaspı, işçinin emeğinin elinden alınması vardır. Kısacası reform paketi dedikleri şey 17 yıldır ülkeyi yönetenlerin kendi krizlerini işçinin emekçinin sırtına yüklemesi demektir. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu şey böylesine işçiyi emekçiyi ezen reform paketleri değil, demokratik ve sosyal hukuk devleti yönünde köklü bir dönüşüme girmesidir.