
CHP Grup Toplantısı | Genel Başkan Özgür Özel konuştu: Yamyam gibi gittiniz Gaziosmanpaşa'nın iradesine çöktünüz...
CHP Genel Başkanı Özgür Özel partisinin grup toplantısında konuştu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel partisinin grup toplantısında konuştu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM'de grup toplantısında benzin ve mazot fiyatlarına gelen zamları eleştirmek için kürsüden 1 litre mazot ve bidon gösterdi. Özel, şunları söyledi:
"Benzin ve mazota üst üste zamlar geliyor. Bunun en kötü özelliği şu: Hani diyor ya ‘Dünyaya bir cisim yaklaşıyor.’ Benzine ve mazota zam geldi mi iğneden ipliğe zam geliyor demek çünkü hem nakliye giderleri açısından hem üretim, enerji giderleri açısından ikisine zam geldiğinde her şeye zam gelecek. İki gecede bir 1,5 lira. Dün gece gelen 170 lirayla birlikte maalesef 1 litre mazot 50 lirayı geçti ve 1 litre mazottan alınan vergi 20 lirayı geçmiş durumda. AK Parti’nin yıllarca yaptıklarını savunan sahada, televizyonda, sosyal medyada elemanlarına mazota zam geldi deyince ne diyordu, ‘Beni ilgilendirmez ki, ben zaten 50 liralık alıyorum.’ Al sana 50 liralık mazot. ‘Bana ne zaten 50 liralık alıyorum’ diyen 1 litre mazot alamıyor ama ona sen 2018’de Tayyip Bey’e oy verdin, biz yapma dedik. Biz dedik ki tek adam rejimi iyi gelmez, Tayyip Bey gelirse ekmek küçülür. O dedi ki, ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi. Bakalım nasıl düşüreceğim enflasyonu, ucuzlatacağım hayatı, nasıl düşüreceğim faizleri, doları, euroyu, mazotu, benzini nasıl indireceğim görürsünüz. Yetkiye ihtiyaç var.’ Verdiler yetkiyi, gördük etkiyi. Tek adam rejimi başladığında 50 lira mazot bunu dolduruyordu. Şimdi 1 litre mazot alamıyorsun. Bundan sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adam rejiminin etkisini merak edenler bunu görsünler. Bir yanda bir bidon mazot, bir yanda 1 litre bile alamayan mazot."
"Bir yanda hakkını alamayanlar var, bir yanda hakkınızı vermeyenler var"
Temmuz ayı öncesi memur, emekli ve asgari ücretlilerin maaşlarına seyyanen ve ara zam yapılması için Meclis Grubu olarak çalışma yaptıklarını belirten Özel, şunları söyledi:
"Yaz geliyor, yaza girerken önce Meclis grubumuz emekliye seyyanen zam verilmesi için, doğru bir seyyanen zamla emeklinin bu ıstıraptan kurtarılması için kanun teklifimizi hazırlıyor, sunacağız ve Meclis kapanmadan seyyanen zammı gündeme getireceğiz. Asgari ücrete ara zam için hem temaslarımızı sürdürüyoruz hem asgari ücret önerimizi somutlaştırıyoruz, önümüzdeki haftalarda netleştireceğiz ve asgari ücrete temmuz ayında seyyanen zam yapılması için bir büyük mücadeleyi hem Meclis’te hem de sokakta, meydanda vermeye devam edeceğiz. Bu ülkedeki insanların seyyanen zam almak da ara zam almak da analarının ak sütü gibi helaldir. Bu zammı ya alacağız, ya vermeyenleri yollayacağız.
Bir yanda emekliler, bir yanda emekçiler, bir yanda kamu emekçileri var. Kamuda çalışan, ortalama maaşları 42 bin lira olan kamu emekçileri, 5 ayda 6 bin 500 lira kaybettiler maaşlarından. 600 bin kamu emekçisi, bunun 350 bini 6 aydır, 250 bini 3 aydır çerçeve sözleşme bekliyor. Taraflar: HAK-İŞ, Türk-İş ve devlet. HAK-İŞ ve Türk-İş taleplerini ilettiler. Onların talepleri birinci 6 ay için yüzde 50 artı yüzde 10 refah payıydı, enflasyona uygun, beklentiyi doğru okuyan bir yaklaşımları vardı. 6 ay boyunca beklediler, şimdi karşılarına ilk 6 ay için yüzde 16, ikinci 6 ay için yüzde 8 gibi komik, asgari ücretin, enflasyonun çok altında, asgari ücretliye yaptıklarının bir benzeri, yani gerçekleşen enflasyonu değil, hedefi. Hedefi tutturamayan kim? Mehmet Şimşek, onu atayan Erdoğan ama eziyeti çeken kamu işçisi. Buna karşı sendikalar itiraz ediyorlar. Yazın sıcak geçeceğini, mücadele içinde olacağını söylüyorlar. Tam da 15-16 Haziran İşçi Direnişi’nin 55'inci yıl dönümünde bütün emekçilere seslenmek isteriz. Sofrasında ekmeği her gün biraz daha küçülenlere, evladının ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma, hatta kasabın, manavın önünden geçemez duruma gelenlere, market fişiyle elektrik faturası arasında sıkışıp kalanlara açıkça ve dayanışma ruhuyla sesleniyoruz: Artık mesele, onurumuzca, insanca, kardeşçe yaşama meselesidir. Burada hakkını alamayanlar var. Bunun AK Partili, MHP’li, DEM’li, CHP’li olmasının önemi yok. Bir yanda hakkını alamayanlar var, bir yanda hakkınızı vermeyenler var. Artık partileri, siyaseti bir kenarı bırakıp, alın terinin, emek mücadelesinin başında birlikte mücadele etme zamanıdır. Geçmişte bu iktidara oy vermiş de olsa, hala veriyor da olsa ama hakkını alamayan, evladının ihtiyaçlarını karşılamayan, zenginlere her imkan tanınırken bir yandan ezilen bütün yoksulları, işçileri, memurları mücadelenin parçası olmaya, meydanlara çıkmaya, sendikalarının çağrılarına uymaya, yapılan mitinglere destek vermeye, meydanda hak aramaya davet ediyorum. Siz mücadeleye dahil oldukça hep birlikte çok daha güçlü olacağız.
Buradan DİSK’e, Türk-İş’e, HAK-İŞ’e, tüm bağımsız sendikalara ve memur sendikalarına sesleniyoruz: Siz, meydanda olmak, mücadele etmek, aidat aldıklarınızın alın terini savunmak durumundasınız. Duyuyoruz ki bu konuda cesaret yükseliyor. Emin olun, yanınızdayız, arkanızdayız, onurlu mücadelenizin destekçisiyiz. Sözüme değer veren herkese, en kötü sendika, sendikasızlıktan iyidir. Sendikal mücadele emekçilerin hakkını savunabildikleri ve toplamda ülkenin demokrasisinin hak mücadelesi üzerinden doğru tarif edilebildiği bir zemindir. Bunun için tüm işçileri sendikalı olmaya, sendikal mücadelenin içinde yer almaya davet ediyorum.
"Yapılacak ilk seçimler, Türkiye’de değişimi gerçekleştirecek"
Tüm gerçekler ortadayken Erdoğan, hala daha yorulmadan, usanmadan hayal satmaya devam ediyor. Bu sene şunu söyledi, ‘2026 yılı refah yılı olacak.’ Erdoğan, 2022 yılında, ‘Herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesine göre yapsın’ dedi. Enflasyon yüzde 68 olarak gerçekleşti. Yüzde 20, kim eğer enflasyonu hesap ettiyse yüzde 48 Erdoğan’ın kazığını yedi. 2023’te, ‘2024 enflasyonu tek haneli rakamlara göre belirlenecek, tek haneli rakamlara düşecek. Hesabınızı buna göre yapın’ dedi. Enflasyon yüzde 44 olarak gerçekleşti. 2024’te ‘2025’te faizi kesinlikle indireceğiz’ dedi. 47,5 olan gösterge faiz, şu an yüzde 46, KOBİ’ler yüzde 70’le kredi kullanıyorlar. Hala daha aynı lafla peynir gemisi yürütmeye, süslü laflarla vatandaşın karnını değil ama zihnini doldurmaya çalışıyor. 2024’te Erdoğan’ın ilan ettiği 'Emekli Yılı'nda emekliler perişan oldu. 'Aile Yılı' ilan edilen 2025’te boşanma davalarında patlama yaşanıyor, aileler geçim sıkıntısı yüzünden dağılıyor. Şimdi Erdoğan 2026 yılını ‘Refah Yılı’ olarak ilan ediyor. 2026 yılı hem ‘Refah Yılı’ olabilir, hem ‘Emekli Yılı’ olabilir, hem ‘Emekçilerin Yılı’ olabilir, hem ‘Aile Yılı’ hem ‘Gençlerin Yılı’ olabilir. Bunun bir tane yolu var, ‘Seçim Yılı’ olmasıdır. Yapılacak ilk seçimler, Türkiye’de değişimi gerçekleştirecektir. Türkiye, iktidar değiştikten sonra emeklinin de emekçinin de, esnafın da çiftçinin de, gencin de yaşlının da yüzü gülecektir. O yıl onların yılı, gelecek yüzyıl da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyetinin ikinci yüzyılı olacaktır."
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye seslenerek, "İç cepheyi tahkim edeceksek hem beraber edelim ama bunun yanında ülkenin kurucu partisinin, bunun yanında son seçimlerde belediyelerin yüzde 65'ini, ekonomik açıdan yüzde 80'ini alan partiyi, şu andaki anketlerde AK Parti'den 7 puan önde olan CHP'yi cezaevlerinde, mahkeme salonlarında, belediye başkanlarının çocuklarıyla, babalarıyla, eşleriyle, gencecik bürokratları, küçücük evlatlarıyla tehdit ederek iç barışı sağlayamazsınız. Bunun Türkiye'ye hiçbir faydası yoktur" dedi.
Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin çevresinin yangın yeri olduğunu söyledi. "Yukarıda Rusya ile Ukrayna, Suriye'de istikrarsızlık sürüyor. Filistin ve Gazze'de katliamlar sürüyor" diyen Özel, Gazze'de çoğu kadın ve çocuk 50 binden fazla sivilin öldürüldüğüne dikkati çekti.
Özel, şöyle devam etti:
"Dünyadan yeterli yaptırım görülmeyince, diğer taraftan Türkiye iç politikada kullanılacak kadar, çok dışarıya duyulmayacak bir ses tonuyla Netanyahu'ya tepki gösterip, onunla küçük harflerle konuşup, esas onu azdıran, kudurtan Trump'a bir laf söylemeyince 'Gazze güzelmiş. Oralara sahil kasabaları, kumarhaneler yapacağım. Filistinlileri de diğer ülkelere dağıtacağım' diyor. Bunu normal şartlarda birisi gazetesinin köşesinde yazsa Türkiye'nin ayağa kalkması, o ülkeye tepki göstermesi, soykırım ve tehciri kınaması, bunun bir insanlık suçu olduğunu, bunun fikir özgürlüğüne dahi giremeyeceğini söylemesi lazım. Trump gözünün içine baka baka Erdoğan'ın, soykırıma susuyor, tehciri, oradaki Filistinlileri oradan sürmeyi, oralara kumarhane yapmayı, İsrail'in tapulu malı yapmayı, önündeki hidrokarbon yataklarını, denizdeki, Avrupa'ya yüz yıl yetiyor, oralara çökmeyi planlamış, programlamış bizimkiler de sus pus oturuyor.
Biz buna karşı geçtiğimiz pazar günü Sayın Genel Başkan Arıkan'ın davetiyle Saadet Partisi önderliğinde bir mitingde sesimizi yükselttik. O mitingdeki talepler, o mitingdeki yaklaşımlar mitinge katılanlar tarafından ve mitingi takip edenler tarafından büyük bir umutla karşılandı. Çünkü Filistin'in bizden beklediği budur.
Ben orada söylediğim bir cümleyi tekrar edeyim; biz Filistin meselesini partimizin temel meselesi olarak görürüz. Biz rahmetli Bülent Ecevit'in Arafat'ın arkasında durduğu yerdeyiz. Biz Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Filistin Kurtuluş Örgütü'ne verdiği desteğin tam orasındayız. Şimdi Erdoğan'a sormak lazım; siz Filistin meselesinde neredesiniz? Trump Filistin'i boşaltırken neredesiniz? Oraları kumarhane yaparken neredesiniz? Önündeki hidrokarbon yataklarına, doğal gaza çökerken neredesiniz? Suriye'de kafasına göre bir taksimle, bir planlamayla kimselerin bilmediği tali bir göreve razı olmanızın bugün de İsrail'in İran'ı vurması karşısında Trump'a ağzınızı açamayışınızın sebebi ne? Neyi takas ediyorsunuz? Türkiye'nin hangi menfaatleriyle hangi şahsi menfaatleri takas ediyorsunuz? 19 Mart darbesinden önce ABD'yi arayıp Türkiye'nin seçilmiş belediye başkanlarına, gelecekteki bütün anketlerde seni yendiği belli olan geleceğin cumhurbaşkanı adayımıza, geleceğin iktidarına darbe yapmanın karşısında bu pozisyonu mu tutuyorsunuz? Yazıklar olsun. Duymak isteriz böyle değilse. Çevrede bunlar olurken elbette Türkiye güçlü olmalıdır. Lafa gelince iç cepheyi tahkim etmekten bahsedenlere sesleniyorum; iç cepheyi tahkim edelim, iç cephe elbette güçlü olsun. İçeride, dışarıda bu ülkenin menfaatleri bu ülkede yaşayan insanların menfaatleri ortak. Artık iç barışımızı tehdit eden her şey ülke için güvenlik sorunu. Toplumsal barışı sağlamadan bir bütün olarak mücadele etmek imkan dahilinde değil. Eğri oturup doğru konuşalım. Eleştirdiğim için de söylemiyorum. Birbiriyle didişmenin, 50 yıllık sorunları çözmemenin, bütün ekonominin en büyük giderlerini silahlanmaya, terörle mücadeleye ayırmanın, her gün şehitlerin gelmesinin, anaların gözyaşı akmasının bu ülkeye bir faydası yok.
"CHP'yi cezaevlerinde tehdit ederek iç barışı sağlayamazsınız"
Sayın Bahçeli DEM'e gitti el sıktı. Dün neler neler söylediği partiye biz sadece selam veriyoruz diye terörist ilan ettiği bize karşı bambaşka bir tutumda. Ne için gerekçelendiriyor? 'İç cepheyi güçlendirelim, birbirimizle çatışmayalım, kavga etmeyelim'. Peki bunu yapmak için demokrasiye dönmek, hukuka dönmek gerekmeyecek mi? Böyle bir dönemde iktidar ne yapıyor? Demokrasiyi zedeleyerek iç barışımızı tehdit ediyor. Siyasi rakiplerine darbe yaparak Türkiye'yi zayıflatıyor. Zorda olan ekonomimizi sırf kendi siyasi çıkarları için 60 milyar dolar ilk elden yan etkileriyle birlikte 110 milyar dolar zarara uğratmış bile şimdiden. Türkiye'yi bu kabustan uyandırmak lazımdır. Bunun için buradan hem Erdoğan'a hem Bahçeli'ye sesleniyorum; iç cehpeyi tahkim etmek, 50 yıldır süren son dönemde en zayıf hallerinden birini yaşayan terör örgütünü silah bırakmaya ikna etmek ve bundan sonrası için olumlu adımlar atmaksa evet, bu iç cepheyi tahkim edecekse hem beraber edelim ama bunun yanında ülkenin kurucu partisinin, bunun yanında son seçimlerde belediyelerin yüzde 65'ini, ekonomik açıdan yüzde 80'ini alan partiyi, şu andaki anketlerde AK Parti'den yedi puan önde olan CHP'yi cezaevlerinde, mahkeme salonlarında belediye başkanlarının çocuklarıyla, babalarıyla, eşleriyle, gencecik bürokratları, küçücük evlatlarıyla tehdit ederek iç barışı sağlayamazsınız. Bunun Türkiye'ye hiçbir faydası yoktur."