
Kadir İnanır'dan çarpıcı açıklamalar! Erdoğan bugün yeniden ‘çözüm' için yola çıksa?
Usta oyuncu Kadir İnanır, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugün yeniden ‘çözüm' için yola çıkması halinde nasıl bir tavır takınacağını açıkladı.
Türkiye'nin efsane isimlerinden usta oyuncu Kadir İnanır, t24'ten Cansu Çamlıbel ile bir söyleşi gerçekleştirdi.
İnanır, Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi durumla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. İnanır'ın çözüm süreci ile ilgili çıkışı da çok konuşuldu. İşte söyleşiden kesitler...
"SİYASET KURUMU KİMSENİN BEĞENMEDİĞİ, TARTIŞTIĞI BİR KURUM"
- Ne konuşalım, nereden başlayalım? Kafanızı en çok neler meşgul ediyor bu aralar?
Herkesin düşündüğü şey şu; bu kıskaçtan nasıl kurtulacağız? Ekonomi ne olacak?
Bu siyasetçilerin hali ne olacak? Benim bildiğim, siyasetçiler toplumun içerisine girdikleri zaman saygı görürlerdi. Bir üslupları vardı. Siyaset kurumu önce saygın hale gelecek. Hiç kimsenin beğenmediği, herkesin tartıştığı bir kurum bugün. Görüyorsun, kavga ediyorlar. Sokağa çıksak, halkı çevirsek, "Siyasetçiler için ne düşünüyorsun?" diye sorsak, bir tane çıkmaz "Şuna helal olsun" diyen.
- Anladığım kadarıyla bunu parti gözetmeden tüm siyasetçiler için söylüyorsunuz.
Tabii canım.
KILIÇDAROĞLU SEÇİLSEYDİ NE OLURDU?
- Eğer geçen sene mayıstaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu seçilmiş olsaydı, iktidar değişseydi, Türkiye demokrasi yolunda bir nebze daha umut verecek bir sürece girmiş olur muydu sizce?
Hayır. Bir takım siyasi kavramların savunucusu olmak istiyorsan, onu senden daha fazla ve daha uzun süredir yapan var zaten. Senin düşüncen ne? O iktidara sahip olmak isteyenler, halka farklı ne vaat ediyor? Daha önce aynısını vaat etmiş olanın yaptığının aynısını yapacaksan senin bir farkın kalmıyor ki. Her kelime milliyetçi söyleme bağlanıyor.
"TÜRKİYE ÜZERİNE OYNANAN BÜYÜK GÜÇLERİN SAVAŞI VAR"
- Tam olarak kime kızıyorsunuz onu anlayamadım. Mustafa Kemal'e mi? Çünkü bu dediğiniz şeyi konuşacaksak Osmanlı'ya kadar gitmemiz gerekiyor?
Dünyada bizim işgal ettiğimiz yer o kadar önemli ki, bundan kazançlı çıkmak için her şeyi oynuyorlar. Kendi çıkarları için her şeyi oynuyor. Bir siyasal iktidar her seçimde kendi halkına mensup insanların kazandığı paranın üzerine bir bardak çay kadar değer koymazsa, onun iktidarda kalması diye bir şey düşünülemez. Hangi sistemde olursanız olun bu böyledir.
- E ama Adalet Kalkınma Partisi bu kadar yüksek enflasyona, geçim krizine rağmen iktidarda kalabildi işte. Halkı çok sarsmış olan derin bir ekonomik krize, derin bir yoksulluğa rağmen daha dokuz ay önce seçim kazanmış bir iktidardan bahsediyoruz. Hem de 21 yılın sonunda.
O geri kalmışlığın, geç kalmışlığın faturasını bizim halkımıza yükleyemezseniz. Dünyada çok büyük güçler var. Türkiye üzerine oynanan büyük güçlerin savaşı var.
"ERDOĞAN'DAN ŞİKÂYETÇİ OLAN BİR DEVLET GÖRDÜNÜZ MÜ?"
- Siz bu ‘büyük güçler' dediğiniz aktörlerin Tayyip Erdoğan'ın iktidarda kalmasından yana bir oyun kurduklarını mı düşünüyorsunuz?
Şöyle söyleyeyim; siz Erdoğan'dan şikâyetçi olan bir devlet gördünüz mü?
- Zaman zaman ‘şikâyetçiymiş' gibi yapan devletler görüyoruz. İsrail olabiliyor, Amerika Birleşik Devletleri olabiliyor. Bir ara Suudi Arabistan vardı mesela, Mısır vardı, Yunanistan vardı. O cephelerde Ankara geri vites ya da U dönüşleri yaptığı için son dönemde pek şikâyet duymuyoruz haklısınız.
Hiç yok! Neden biliyor musun?
Dünyada, her gün kalkıp sadece "Bugün ne tüketeceğim?" diye düşünen 85 milyonluk başka bir ülke kalmadı da ondan. Hindistan kendini kurtardı mesela. İşte kala kala Pakistan Afganistan. Endonezya, Malezya kendilerini o büyük güçlerin kendi bölgelerinde oynadığı ticari oyunlardan kurtarmak için büyük savaşlar veriyorlar. Biz aynı yerde kaldık. Sabah kalkıyoruz, akşam yatıncaya kadar "Ne tüketeceğiz?" diye düşünüyoruz. Bunu yakaladılar, bunu başardılar. Bizim ürettiğimiz her malın yüzde 85'i ithal. Yarın aspirinin ham maddesini vermeseler bizim hastanelerimizde aspirin bulamazsın. Perdenin ham maddesini vermeseler, sadece camlar kalır. Onun için bizi çok severler. Öyle AİHM'ler falan adamların umurunda değil. Yeter ki bizimle ilişkileri bozulmasın. Mal satıyor bize. Kendi hayvan yemini üretemediğin noktadasın. Bu denklemin üzerine bir de silah sanayini koyarsan, isterler mi bu ülkede barış olsun? Kime satacaklar o silahları, barış olursa?
- Söylediklerinizi kabaca özetliyorum; Tayyip Erdoğan neo-kapitalist düzeni beslediği için dünya devleri onun iktidarda kalmasını destekliyor. Bu anlattığınız senaryonun üzerinden ilerleyelim…
Senaryo değil, bu uygulanan bir şey bence.
"ERDOĞAN DEHA DEĞİL"
- Tamam peki, buradan ilerleyelim. Türkiye'yi ekonomik olarak kendilerine bağımlı hale getirip ülkenin kaynaklarından nemalanan bir Batı dünyası var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, zaman zaman bu düzene başkaldırıyormuş gibi birtakım söylemlerle çıkışlar yapsa da günün sonunda el sıkışıyor. Gazze'ye saldırı başladığından beri İsrail ile ticaret rakamları ortada ya da İsveç'in NATO üyeliğine nihayetinde verilen onay malum. Batı başta Erdoğan'ın biraz bağırıp çağırmasını sineye çekip sonuçta istediğini alıyorsa, Türkiye Cumhuriyeti halkı bu işin neresinde?
Halk kendi çıkarına bakar. Bir işletme gibi düşünün. Ürettiği malın parası içeri girmediği zaman fabrika durur. Onun durmaması için sıcak tutmak durumundasınız. Sonuçta paraya bakar. Dünyanın silah sanayiini elinde tutan ülkelerin fabrikaları durmadan silah üretiyor. Sonra bunları nerede tüketiyorlar? Enerji kaynakları dünyanın neresinde var diye bakıyorlar. Oralarda önce "size özgürlük getireceğiz" diye kavga çıkarıyorlar. Hem karıştırırken silah satıyorlar hem de sonra bütün enerji kaynaklarını alıyorlar, sonra da "Güvenlik size geri gelsin" diye yine silah satıyorlar.
Dikkat edin, dünyadaki çatışma bölgelerinin altında hep büyük enerji kaynakları vardır. Kimsenin insanlık adına, kimsenin bölgenin ya da dünyanın geleceği adına böyle güçlü merhamet duygularıyla falan hareket etmediğini biliyoruz. Bu ortamda bir ülkedeki iktidar, iktidarda kalmak için hangi yollar varsa hepsini uygular. 21 yıldır iktidarda başka bir parti olsaydı ne yapacaktı? İthalat rejimini kapatacak mıydı? Kendi ürettiğimiz şeyleri nasıl üretecektik? Onlarının hiçbirinin ham maddesi yok ki sende. Bütün bu yapıyı bilip bu durumu ülkenin siyasi avantajına çevirecek bir siyasi anlayışa ihtiyaç var. Onlarla futbol topu gibi oynamanın da yolu var.
- Tayyip Erdoğan kendi kitlesinin inandığı gibi ‘bir siyasi deha' mı sizce?
Erdoğan deha değil. Erdoğan, benim söylediğim gibi bir şeyi uygulayamıyor. Söyledim, ben daha bu ülkenin cumhurbaşkanından şikâyetçi olan hiçbir ülke görmedim. Nasıl beceriyor? Çünkü 85 milyon sadece ne tüketeceğine bakıyor. E durum böyle olunca da gerektiğinde "Haydi aslanım" diye para da veriyorlar. Sonra alacak o parayı çünkü, biliyor. Bu gerçekler ortadayken bizim siyaset kurumunu sürekli uyarmamız lazım.
"ERDOĞAN SÜRECE SAHİP ÇIKTI"
- Sizinle birlikte Erdoğan'dan bahsederken 11 sene önceye dönmeden tam bir perspektif koyamayız. Erdoğan, 2012 sonunda Kürt sorununun demokratik yollardan çözümü için bir yola çıktı ama o yolculuk çok kısa sürdü. Sonra da zaten direksiyonu tam aksi istikamette bir politikaya kırdı.
Erdoğan çıkmadı o yola. Erdoğan'ın tek başına yaptığı iş değil o.
- Siz bir miktar işin içindeydiniz. Hem Akil İnsanlar Heyeti üyesiydiniz hem de Kürt siyasi hareketinden aktörlerle çok yakın ilişkileriniz oldu, hala da var. Nasıl ilerlerdi o süreç biraz anlatın. Erdoğan'ı kim o yola yönlendirdi?
Ben sana belgesini verebilirim bunun. Erdoğan hazırlamadı ama o sahip çıktı sürece.
- Ha belgesi de var…
Sen de bulabilirsin hemen. Selahattin Demirtaş mahkemede açıkladı onu. Mahkeme tutanaklarına girdi. Nisan 2018'deki duruşmada Demirtaş, İmralı'da Abdullah Öcalan ile yaptıkları bir görüşmeye atıfla anlattı. Hatırlarsanız, Demirtaş partisinin İmralı Heyeti'ndeydi. Dedi ki; "Benim katıldığım bir toplantıda akil insanlar konuşuldu. Akil insanlar grubu oluşturulmalı denildi. Bu, Öcalan'ın önerisiydi. Ne bizim ne hükümetin önerisiydi. Kim hayata geçirdi, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan. Akil İnsanlar Komisyonu kurdu, ilk toplantısını kendisi Dolmabahçe'de yaptı. Burada tutanakları var, okuyayım size."
- Tabii bahsettiği tutanaklar devletin arşivindedir, haklısınız. Ama bunu siz kendi zaviyenizden bildiğiniz kadarıyla anlatın istiyorum. O süreçte siz ‘Akil İnsanlar Heyeti' içinde olmayı kabul ettiniz.
Akil İnsanlar'ın içinde Mithat Sancar da vardı. Ondan niye bahsetmiyorsunuz?
- Mithat Sancar'dan randevu bekliyorum, bir noktada konuşmayı kabul ederse ona da sorarım elbette.
Millet niye sormuyor? O gün o heyette olup da bugün Türkiye'ye giremeyen bir sürü kurum başkanı var. Aydın Doğan'ın kızı bile vardı.
- Evet, Arzuhan Doğan Yalçındağ.
Niye onlardan bahsetmiyorlar hiç? Ondan sonra çıkıyor dangalağın birisi, "Kadir İnanır bu işlerden ne anlar?" diyor.
- Akil İnsanlar Heyeti üyesi olduğunuzda size yöneltilen eleştiriler kızdırmış sizi, fark ediyorum ki hala da kızgınsınız aslında.
Bir kere ‘Akil İnsan' konusunda anlaşalım. ‘Akil insan' demek agâh demek değil ki, her konunun uzmanı demek değil ki. ‘Akil' dediğin bir konuda bilgi birikimi olan, o sorunları çözmek için bilgi birikimi ve heyecanı olan insandır. Ben zaten o işe girerken, "özgür çalışabilirsem" diye girdim.
- Özgür çalışabildiniz mi peki?
Ben özgür çalıştım, ben her yerde özgür çalışırım.
"ERDOĞAN YENİDEN ÇÖZÜM İÇİN YOLA ÇIKSA EN ÖNDE GİDERİM"
- O sürecin üzerinden geçen 10 senede ülkede özgürlük alanlarının tümünü boğmaya dönük baskıcı ve aşırı güvenlikçi politikalara geçen, otoriter bir devlet anlayışına sarılan, dışlayıcı bir milliyetçilik tanımını temsil eden bir siyasi partiyi kendine iktidar ortağı seçen bir Erdoğan bugün yeniden ‘çözüm' için yola çıksa… Sizi de kendisine destek olmaya davet etse, yine gider misiniz?
En önde giderim, yeter ki adı ‘barış' olsun. Mecburuz, başka hiçbir şansımız yok. İnanmaya bile mecburuz.
- 2013'te o sürecin içinde olduğunuz için size denilmeyen laf kalmadı. Anlatma şeklinizden söylenenlerden alındığınızı da anlıyorum. Ama tüm bunları rağmen Erdoğan bugün benzer bir yola yeniden çıksa ve sizi davet etse gideceğinizi söylüyorsunuz.
Erdoğan değil, kim söylerse söylesin giderim. Derim ki; "Gel kardeşim deneyelim, acele edelim."
- Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da size şu ortamda yeniden teklif getirmez sanırım. Farklı görüşlere tahammülü olamayan bir lider görüntüsünde. O yüzden bugün olsa size teklif getirmezdi herhâlde.
Orası belli olmaz. İşte o konularda başa dönerim. Bütün bunlara biz karar vermiyoruz.
KADİR İNANIR'IN HDP İLE İLİŞKİSİ
- Biliyoruz ki son 10 sene içinde birkaç kez HDP'de siyaset yapmak için teklif aldınız. Hatırlatır mısınız hangi tarihlerde teklif geldi ve neden kabul etmediniz?
2015'te ve 2018'de geldi. "Tanınan, sevilen birini bu partide görelim" anlayışını ben doğru bulmadım. Çünkü o partinin var olması için ya da o partinin savunduğu bütün değerler için yıllarca uğraşmış, çalışmış, bedeller ödemiş bir sürü insan varken ben birdenbire onların önüne geçip milletvekili olamam. Buna karakterim müsait değil. Teklifi kabul etmememin sebebi buydu, başka bir sebebi yok. O zaman o partinin adı Halkların Demokratik Partisi idi. Nerede halk diye sormuştum size ya, hatırladınız mı?
- Size teklifi getirenlere de "Sizin partinizde halk nerede?" diye sordunuz mu?
Ben herkese soruyorum, dünyaya soruyorum. Cumhuriyet Halk Partisi'nin neresinde halk? Halk yok, sadece ismi var. Halk var, ama partilerin adında.
- Son seçimde yani 2023'te Yeşil Sol Parti'den (YSP) teklif almadınız mı?
Hayır almadım.
- Ama çok haber çıktı bu konuda. Siz de o dönem, "Uzun yıllardır birçok kez milletvekilliği teklifleri aldım. Tüm bu teklifler benim için kuşkusuz onur vericidir ama ülkemizde siyaset, halk tarafından saygın bir kurum haline gelmediği sürece aktif siyaset yapmayı düşünmüyorum" diye açıklama yapınca biz de haliyle teklif geldi ama kabul etmediniz diye düşündük.
Tonlarca haber çıktı. Ama herhâlde bir tek parti genel merkezleri okumamış onları.
- Yeşil Sol Parti'den bir açıklama beklediniz ve gelmedi mi?
Ne güzel işte bir ay boyunca bu haberi kullandılar.
- YSP'nin sizin isminiz üzerinden reklam yaptığını mı ima ediyorsunuz?
Bilmiyorum kim yaptı bunu.
- 2015'teki davet için, "Sadece meşhur ve tanınan birisi olduğum için milletvekili yapılmayı doğru bulmadım" dediniz. Ama bu sadece Türkiye'de olan bir şey değil. Sizin gibi kitleler açısından popülerliği ya da etki alanı yüksek meşhur kişiler toplumun bazı şeylere ikna edilmesi için tarihte farklı ülkelerde farklı süreçlerde kritik roller oynamıştır. Ronald Reagan kötü örnek, onu kastetmiyorum. Ama bugün Türkiye'de mesela ‘barış' diye ağzını açan herkesin ikinci dakikada ‘terörist' diye damgalanma riski taşıdığı mevcut politik iklimde sizin çıkıp barıştan demokratik çözümden bahseden bir siyasetçi olarak Meclis'te olmanızın bir anlamı olmaz mıydı? Ya da bugün çözüm sürecinin inkârı üzerine politika kuran hükümet yeniden yola çıkacak olsa, "Ne olursa olsun yine de barışa dair her adım desteklenmeli" diyor olmanızın geniş bir kesim üzerinde etkisi olması beklenmez mi normal şartlarda?
Bunların hepsi çok meşru sorular, haklısın. Kendini bu konuların uzmanı sanan ya da baş yöneticisi sanan siyasetçiler benimle beraber gelsinler yürüyelim onların bölgelerindeki caddelerde. İsterse o kişi bu mücadelenin lideri olsun, yan yana yürüyelim bakalım oralarda ne olur? Dirsek yiye yiye en arkada kalır onlar. Neden o zaman bana telefon açıp da, "Senin böyle bir niyetin var mı?" diye sormuyorsun?
- YSP eş başkanlarını mı kastediyorsunuz?
Gelemez çünkü, gelemez.
- Bu sözlerinizden seçime YSP adıyla giren bugünün DEM Parti yönetimine dönük bir kırgınlığınız olduğunu anlıyorum.
Kırgınlık değil. Böyle bir siyasi anlayışın yaşandığı bir dünyaya girmek istemedim.
- Onlar da mı ‘düzen partisi' oldu sizce?
Düzen partisi olmayabilir ama kendi düzenlerinin buna müsaade etmediğini görmüş olabilirler. Mesela 200 bin TL maaş fena değildir yani. Rozet de fena değildir yani.
Her gittiğin yerde bedava yemek de önemli olabilir. Bunları insanlar düşünebilirler. Ama ben milletvekili olsaydım o rozeti takmazdım.
BAŞAK DEMİRTAŞ'IN ADAYLIĞI
- Bugün yola DEM Parti ismiyle devam eden siyasi hareketin yöneticilerini ima ederek epey şey söylediniz biraz önce. Peki, Selahattin Demirtaş'ın çizgisini nasıl buluyorsunuz?
Türkiye'nin son zamanlarda yetiştirdiği en önemli siyasetçi Selahattin Demirtaş.
- Eşi Başak Demirtaş'ın İstanbul hamlesini nasıl okudunuz? Partinin İBB adayı olmak istediğini açıkladı ancak büyük tartışmaların ardından çekildi. Nihayetinde DEM Parti Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni'yi aday gösterdi.
Bu konularla ilgili sorduğun her soruda başa dönüyorum. Bütün bu yaşananların müsebbibi biz değiliz gibi geliyor bana. Dünya coğrafyasındaki konumumuz üzerinden hangi konuda ne kadar etkin olabileceğimizin hesabını yapan güçler tarafından belirleniyor bu işler. Bana öyle geliyor.
- Demirtaş ile DEM Parti arasında bir gerilim olduğu çok konuşuluyor. Hatta Demirtaş'ın partiyi bazı pozisyonlara zorlamaya çalıştığını ileri sürenler var. Size göre o cenahın içinde bu tür bir tansiyon var mı?
Ben öyle hissetmiyorum. Ama Türkiye siyasetinin genelinde bu dediğin gibi bir ruh hali var. Bence o yüzden oradaki gelişmeler de hep o çerçeveden tartıştırılmaya çalışılıyor. Bu işe nasıl bakıldığı Türkiye'deki genel ruh halinin tezahürü bence.
- Biraz önce birkaç kez birtakım güçlerin Türkiye için belli gidişatlar kurguladığını ısrarla dile getirdiniz. Pek çok soruma, "Biz bilemeyiz şu an ne hazırlanıyor" şeklinde yanıt verdiniz. Eğer Türkiye için bugün yeni bir politik kurgu varsa Selahattin Demirtaş bunun içinde nasıl bir yere oturuyor olabilir?
Böyle bir değerlendirme yapabilmemiz için olayların kaynağının ne olduğunu bilmemiz lazım. Ben sadece şunu diyorum; siyasetin gidişatına bizler değil, başkaları karar veriyor. Bundan daha açık konuşmayayım, başıma iş alırım. Biz mi yönetiyoruz ki Türkiye'yi?
- Kâğıt üzerinde seçimle iş başına gelinen bir ülke olduğu için öyle olması beklenmez miydi? Yani en azından halkın iradesinin karar süreçlerinde etkili olması beklemek istiyoruz.
O zaman ne mutlu bize!
"İMAMOĞLU'NU NE ZAMAN ARASAM ÇIKAR TELEFONUMA"
- Demirtaş'ı söylediniz, peki Ekrem İmamoğlu'nu siyasetçi olarak nasıl buluyorsunuz?
Telefon açtığım zaman hemen çıkar telefonuma. Çok iyi arkadaşım.
- İstanbul'da yaşadığınız günlük dertlerle ilgili arıyor musunuz kendisini?
Çöp kamyonu geçiyor, trafiği kapatmış. Ya da çöp kamyonları olması gereken saatte çöpü toplamıyor. Hayatın içinde gördüğüm olumsuzluklarla ilgili uyarıyorum tabii. Ama bu benim özel dostluğumla ilgili bir şey. Yoksa protokol kültürüm o kadar zayıf değildir. Yani bir belediye başkanı nasıl aranır, nasıl hitap edilir biliyorum herhâlde.
- Bir gün sizce Türkiye'nin cumhurbaşkanı olabilir mi Ekrem İmamoğlu?
Onu bilemem. Buralara girersek yine konuşmamızın başına döneriz.
"SİMÜLASYONUN İÇİNDE YAŞIYORUZ"
- Biz o zaman haybeye oy falan verdiğimizi sanıyoruz ama neredeyse bir simülasyonun içinde yaşıyoruz, öyle mi?
Bence öyle.