O gazeteciden Oğuzhan Asiltürk'e şoke eden açık mektup: "Benimle helalleşmeden nereye?.."

O gazeteciden Oğuzhan Asiltürk'e şoke eden açık mektup: "Benimle helalleşmeden nereye?.."

Hastaneye kaldırılan Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk'e gazeteci Faruk Mangırcı açık bir mektup yazdı.

Hastaneye kaldırılan Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk'e gazeteci Faruk Mangırcı açık bir mektup yazdı. 

Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi’nin 54. Hükümeti kurmak için anlaştığı günlerde TEDAŞ ve TOFAŞ dosyaları konusunda Refah Partisinin tavır değiştirdiğini hatırlatan Faruk Mangırcı, konuya ilişkin Oğuzhan Asiltürk’e yönelttiği bir soru yüzünden işinden olduğunu anlattı.

Mektubunda, yaklaşık 25 yıl önce ‘Asiltürk’ün bizzat Enver Ören’i arayıp, ‘Ya sen özelleştirme ihalesine giriyorsun, senin muhabirin bana nasıl sorular soruyor öyle’ dediğini’ belirten Mangırcı, sözlerine şöyle devam etti: “O gün genç bir gazeteci iken işim gereği sorduğum bir soru nedeniyle işsiz kalmıştım. Şimdi hesap günü yaklaşıyor. Demem o ki, Oğuzhan Asiltürk genç bir gazetecinin ekmeğiyle oynayan bir egemendi o gün. Bugün yaşam savaşı veriyor.”

faruk-mangirci.jpg

Faruk Mangırcı’nın ‘OĞUZHAN BEY, BENİMLE HELÂLLEŞMEDEN NEREYE?’ başlıklı açık mektubu şöyle:

“Oğuzhan Asiltürk’ün Saadet Partisi’ni karıştıran Tayyip Erdoğan’la yakınlaşmasının gündeme geldiği günden beri bu yazıyı yazıp yazmamayı düşündüm hep.

Ömrünün son gününe kadar Tayyip Erdoğan’ın aleyhine çok önemli açıklamalar yapmış olan Merhum Erbakan’ın çok yakınında olup, 86 yaşına geldiği günlerde ilke ve prensipleri gereği Tayyip Erdoğan’a mesafeli olup, Millet ittifakı içinde yeralan Saadet Partisi’ni AKP’ye yüklemeye çalışan Oğuzhan Asiltürk’ün Covit nedeniyle hastaneye kaldırıldığını duyunca içim burkuldu.

Hayatı boyunca siyasetini hep İslami terminolojiyle yürüten Oğuzhan Asiltürk, ilerlemiş yaşı nedeniyle belki de bu hastalığın pençesinden kurtulamayacaktı o nedenle bu yazıyı kaleme alıp Asiltürk’e bir şans vermek istedim.

“Şans vermek istedim” dedim çünkü Allah ayetinde diyor ki, “ Bana şirk koşmayın ve kul hakkıyla gelmeyin”.

Evet bende Oğuzhan Asiltürk’ün ileri yaşında yakalandığı hastalıkla başedemeyebileceği ihtimali üzerine emr-i hak vaki olursa   kul hakkıyla ahirete göçetsin istemedim.

Zira kimle ne hesabı vardır bilemem ama Oğuzhan Asiltürk’ün bu dünya’dan göçetmeden önce benimle bir helalleşmesi gerekiyor.

Aslına bakarsanız Asiltürk ile hiç hukukum yok, selam-sabahım bile olmadı kendisiyle.

Sadece bir gazeteci olarak uzaktan izlerken çeyrek asır önce bir kez karşılaştık kendisiyle ve hayatımı alt-üst etti o gün o dönemin RP’sinin ünlü Genel Sekreteri.

Refahyol hükümetinin ilk günleriydi daha.

Anayol hükümeti döneminde zannımca Tansu Çiller hakkında ANAP’lılar tarafından el altından kendilerine sızdırılan TEDAŞ ve TOFAŞ dosyalarıyla ilgili Refah Partisi ana muhalefet partisi iken Meclis’e soruşturma önergeleri vermiş ve komisyonlar çalışmaya başlamıştı.

Ama kaderin  oyunu ile karşı karşıya gelmişti Refah Partisi.

Soruşturma komisyonları çalışmalarını tamamlayacakları günlerde Refah Partisi, Doğru Yol Partisi ile koalisyon ortağı olmuştu.

Erbakan Başbakan, Çiller o günlerde Başbakan Yardımcısı’ydı ve  Refah Partisi’nun kucağındaydı yolsuzluk dosyaları.

Bütün Türkiye komisyonun alacağı karara kilitlenmişti.

Zira eski Başbakan Merhum Mesut Yılmaz, Refah Partisi tarafından gündeme getirilen yolsuzluk dosyalarıyla ilgili olarak “ Ben çamurun üstüne oturmam” deyip olumlu oy vereceğini açıklamış ve hemen akabinde ANAYOL hükümeti düşmüş, Çiller de çaresiz, Erbakan’ın eteklerine sarılmıştı. Soruşturma dosyalarıyla ilgili ANAP’ın tavrı netti, zaten ANAP artık o günlerde muhalefet partisiydi.

Çiller’in kaderini ortağı Erbakan’ın RP’si belirleyecekti.

Komisyonun kararından iki gün önce RP Genel Merkezi’nde Genel Sekreter Oğuzhan Asiltürk’ün basın toplantısı vardı ve salon tıklım tıklım doluydu.

Refah Partisi ortağı hakkında nasıl oy kullanacaktı?

Kendi getirdiği önergelere red oyu  verip ortağını mı kurtaracaktı, yoksa Mesut Yılmaz gibi mi davranıp ortağı hakkında ilk kararlarının ardında mı duracaktı?.

Malum basın toplantısında Oğuzhan Asiltürk gündeme ilişkin sade suya tirit değerlendirmeler  yaptı ve soru faslı başlamıştı.

Doğal olarak ilk soru da komisyonda RP’li üyelerin vereceği kararın ne olacağıydı.

Bugün bu satırların yazıldığı saatlerde hayatta kalma savaşı veren Asiltürk o gün merakla beklenen sorunun cevabını verdi:

“Biz ortağımızı arkasından hançerlemeyiz, elbette ki soruşturma komisyonundaki arkadaşlarımız hayır oy’u verecektir!!”

Televizyonlar canlı yayındaydı, elbet o gün medya daha iktidarın oyuncağı olmamamıştı.

İşte Asiltürk’ün benimle helâlleşmesine gerek olan hadise de o an yaşandı.

O günlerde daha mesleğinin  ilk basamaklarını çıkan toy bir gazeteciydim ve Türkiye Gazetesi’nde iç politika muhabiriydim. Gazete’nin Refah Partisi Muhabiri izinli olduğu için o Cumartesi günü Haber Müdürü’m Akif Bülbül beni göndermişti toplantıya.

Gazetenin sahibi merhum Enver Ören’in “ Bizim iktidarlara bakışımız değişmez. Biz otobüs durağında bekler , gelen otobüse bineriz” sözleri çok ünlüydü gazetenin yayın politikasını iyi bilirdik ama bir gazeteci olarak o soru da sorulmalıydı elbet.

Söz aldım Asiltürk’ten sorumu yöneltmek üzere:

“Sayın Genel Sekreter, ortağınız hakkında soruşturma komisyonu kurulmasına neden olan dosyaları sizin partiniz getirmişti Meclis’e. Bugün ortağımızı arkasından hançerlemeyiz diyorsunuz.  O gün mü Çiller’e iftira ettiniz yoksa bugün mü ortağınızın suçlu olduğunu bile bile ortağınızı aklıyorsunuz?” 

Bugünde hala arkasında durduğum çok önemli bir soruydu bu.

Hiç unutmuyorum Oğuzhan Asiltürk’ün alnının ortasında birkaç damla ter belirdi. Yutkundu, hangi gazetede çalıştığımı sordu.

Bunun üzerine salonda bulunan gazeteci arkadaşlar  müdahale etme gereği hissetti:

“Arkadaşımızın hangi gazetede çalıştığının vereceğiniz cevapla ne ilgisi var?”

Beklemediği soru karşısında şaşkındı Asiltürk, ne diyeceğini bilememişti tepkiler karşısında:

“Hani o kadar anlattık da kim anlamamış diye sordum”  şeklinde kaçamak bir cevap verip elini masaya vurdu ve “Toplantı bitmiştir” diyerek hızlı adımlarla salondan ayrıldı.

Gazeteye dönüp, haberimi yazıp, İstanbul’a geçtikten sonra bürodan ayrılmıştım.

Meğer o saatten sonra neler olmuş neler?

Telefonumun şarjı olmadığından o dönemin Ankara Temsilcisi Sebahattin Önkibar’ın defalarca aramalarından haberim olmamıştı.

Ta ki gece 24’te eve dönene kadar.

Ev telefonundaki telesekretere, deliye dönmüş olan Sebahattin Önkibar’ın ardı ardına aramaları düşmüştü.

Arama sebebi belliydi elbet.

Enver Bey, Yalova Bursa elektrik iletim hattı ihalesine hazırlanıyordu.

Basın toplantısı, birkaç köşe yazarına konu olunca o günlerde Asiltürk’ün isteğini yerine getiremeyen Merhum Enver Ören’in talimatıyla, Çiller’in ortağı Erbakan’ın partisinin oylarıyla aklanmasının üzerinden daha bir hafta geçmeden DİSİPLİNSİZLİK  gerekçesiyle iş aktim feshedilmişti.

Hem de tazminatsız.

Evet bugün medya’yı ele geçiren sözde siyasal İslamcı zihniyetin medya’daki ilk kurbanı bendim.

Önkibar, Asiltürk’ün bizzat Enver Ören’i arayıp, “ Ya sen özelleştirme ihalesine giriyorsun, senin muhabirin bana nasıl sorular soruyor öyle” dediğini söylemişti.

O gün genç bir gazeteci iken işim gereği sorduğum bir soru nedeniyle işsiz kalmıştım.

Hayata dair inancım kırılmıştı, güvenim kalmamıştı.

Artık özgür bir şekilde gazetecilik yapılamayacağına karar vermiştim daha o günlerden.

Ve sonraki günlerde hep o basın toplantısının travmasıyla soru sorarken endişeyle sordum sorularımı muhataplarıma.

Demem o ki, Oğuzhan Asiltürk genç bir gazetecinin ekmeğiyle oynayan bir egemendi o gün.

Bugün yaşam savaşı veriyor.

Şimdi hesap günü yaklaşıyor.

Benden uyarması, bu dünya’da hesap vermeden yaşadı bunca yıl ama inandığımız gibi bir hesap günü varsa, benle helalleşmeden giderse huzur-u mahşerde o basın toplantısının hesabını sorarım Asiltürk’ten.

Yine de kendisine sağlık diliyorum.”

İlgili Haberler