
Jurnalci komşu aranıyor
Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı protestosu çerçevesinde tencere-tava çalanların komşularınca polise ihbar edilmesini istiyor.
Şöyle diyor:
“Komşuyu rahatsız etmek suçtur. Bu tencere tavacıları siz yargıya taşıyacaksınız! Herkes haddini bilsin!”
Böyle diyerek “ileri demokrasi” vaat ettiği Türkiye’yi aslında nasıl rejime sürüklemek istediğinin bir işaretini daha veriyor.. Otoriterlikten totaliterliğe geçiş niyetinin bir kanıtını daha ortaya koyuyor.
İnsanların komşularını siyasal eylemleri ya da ifadeleri nedeniyle polise bildirdikleri rejimin adı faşizmdir. Bunun bir sonraki adımı, çocukların babalarını televizyon haberlerini izlerken filanca lidere küfür etti diye polise ihbar etmesi aşamasıdır.
Bunun tüyler ürpertici örnekleri Nazi Almanya’sında yaşandı, günümüzde de Kuzey Kore’de yaşanmaktadır.
Bizim geçmişimizde de komşular arası ve aile içi muhbirliğin yaşandığı dönemler olmuştur. En ünlüsü jurnalciliğin bir yaşam biçimi haline geldiği II. Abdülhamid dönemidir.
Basınımızın unutulmaz isimlerinden Burhan Felek bu dönemi şöyle anlatmıştı:
“Herkes korku içinde birbirinden şüphe eder, baba çocuğunu, komşu komşusunu, arkadaş dostunu jurnal ederek geçinirdi.”
Jurnalcilik bir toplumun tutulabileceği en ağır hastalıktır.
*
Diyeceksiniz ki bir insan komşusundan şikayetçi olamaz mı? Onun yaptıklarını, işlediği suçları, yasa ihlallerini polise bildiremez mi?
İfade özgürlüğünün en üstte gelen hak sayıldığı günümüzde bu sorunun yanıtı, “Yasaya ve suça bağlı?” olmak zorundadır.
Bir kişi başkalarının otomobil lastiklerinin altına kocaman çiviler koyduğunu gördüğü komşusunu elbette polise ihbar edebilir. Ama, komşusunun okuduğu kitapları, haykırdığı sloganları, penceresine astığı pankartları ve bir şeyi protesto amacıyla tencere ile tavayı birbirine çarpmasını polise ihbar ettiğinde konu ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınır. Çağdaş hukuk bu özgürlüğün alanının en geniş şekilde çizilmesinden yanadır.
Sanırım Başbakan Erdoğan ihbar isteğini tencere-tava çalanların gürültü ile ilgili yasa ve yönetmelikleri ihlal ettiği iddiasına dayandırmak istiyor. Peki, bu yasalar nasıl işleyecek? Komşunun ihbarı üzerine Çevre Müdürlüğü’ne bağlı ekipler ellerinde ses ölçme aletleri ile “olay mahalline” gelip yaptıkları ölçüme ilişkin zabıt mı tutacaklar? Kaç desibele kadar gürültüye izin olacak? Bunun kaç dakika sürmesine izin verilecek? Cezalar desibele ve süreye göre mi biçilecek?
Görüldüğü üzere, ihbar kolay olsa da uygulama fevkalade zordur. Akıl karı değildir.
*
Bizim toplumumuzun köklü geleneği, komşular arasında patlak veren sorunların komşular arasında çözülmesidir. Komşuluk hakkı diye bir şey vardır, komşu hatırına saygı gösterilmesi genel beklentidir..
Bir şey sizi rahatsız ediyorsa önce komşunuza gidip durumu bildirirsiniz. Komşunuz buna rağmen sizi rahatsız etmeye devam ederse diğer komşulara ve olsa olsa son merci olarak polise gidersiniz.
Bizim toplumumuzda ispiyonlara (ki Batı dillerindeki casusluk kelimesinden türetilmiştir) iyi gözle bakılmaz. Birilerine yaranmak ya da yaltaklanmak amacıyla birileri, hele hele komşuları hakkında ihbarda bulunmak bir insanın karakter notunu en aşağılara çeker. Yakalandıklarında en ağır cezalar ispiyonlara verilir.
Peki, polise ihbar konusunda, “görevini yerine getiren yasalara saygılı yurttaş” ile “jurnalci”, “ispiyon” ya da “muhbir” arasındaki ayrım çizgisi nereden geçer?
Her şeyden önce “saik”ten ya da “motif”den geçer. Eğer ihbar “Bakın filancalar tencere tava çalıyorlar, demek ki bu hükümete karşılar, haberiniz olsun” şeklinde de anlaşılabiliyorsa anti-demokratik bir jurnal söz konusudur.
Keza, eğer ihbar ayrımcı bir zihniyeti yansıtıyor ve keyfi olarak uygulanıyorsa yine anti-demokratik bir uygulama olarak görülür.
Türklerin Avrupa’ya göçmen olarak gittiği ilk yıllarda en çok şaşırdıkları şeylerden biri şuydu: Karşıdaki yaşlı komşu kadın perdesinin arkasından onları gözetleyip, yanlış boyda çöp torbası kullandıkları için polise ihbar ediyordu.
Bazıları bunu Batı uygarlığının düzenseverliğinin belirtisi olarak görürken, başkaları yabancı düşmanlığının dışa vurulması olarak değerlendirmişti. Duruma göre her ikisi de doğru olabilirdi.
Gezi Parkı protestolarına bağlı olarak tencere-tava çalma olayı net ve açık olarak siyasal protesto amaçlı olduğuna göre, ihbarcıların jurnalci kategorisinde değerlendirilmesi olasıdır.
Bakalım deneyen olacak mı?