
Kadının sesi var
İBB Şehir Tiyatrolarının yeni oyunu Çın Sabahta, kadın dayanışması üzerine umut dolu bir hikaye anlatırken Türkiye'nin değişmeyen sorunlarına da dikkat çekiyor.
Çın Sabahta, İBB Şehir Tiyatrolarının yeni sezon oyunlarından... Süha Uygur'un Genel Sanat Yönetmenliğinde repertuvara alınan oyun, birkaç ay farkla Mehmet Ergen'in Genel Sanat Yönetmenliğine getirildiği dönemde sahnelendi. Bu dönemde Ay Carmela!, İki Efendinin Uşağı gibi Uygur zamanında açıklanan oyunların sahnelenmesine devam ediliyor. Ergen'in yönetmenliğinde hazırlanacak yeni oyunlar da merakla bekleniyor.
Nezihe Meriç'in 90'ların ilk yarısında kaleme aldığı Çın Sabahta, 2000'lerin hemen başında İstanbul Şehir Tiyatrosu tarafından sahnelenmişti. Mazlum Kiper'in yönettiği oyunda olgun Feriha'yı Hale Akınlı, genç Güneşi'yi Hülya Karakaş canlandırmıştı (Akınlı'yı kısa bir süre önce kaybettik ne yazık ki). Aradan yaklaşık 20 yıl geçtikten sonra Hülya Karakaş'ın yeniden sahneye taşıdığı oyunda, deneyimli oyuncu bu kez Feriha'ya (Feriş) hayat veriyor.
Adını, sabahın en erken zamanından alan Çın Sabahta, Türkiye'de yaşamaya ve kadın olmaya dair pek değişmeyen gerçeklerle buluşturuyor seyirciyi. Feriş, 90'larda orta direk olarak adlandırılan sınıftan, orta yaşta bir kadın. Güneşi ise zengin bir aileye mensup genç bir kız. Tanışmayan bu iki kadını fakir semtteki bir apartmanda buluşturan hem ortak dertleri olan yalnızlık hem de hayata farklı bakışları... Feriş, hayatın darbelerini tevekkülle karşılayıp tek başına ayakta kalmaya ve kendini hırpalamamaya çalışan bir kadın. Güneşi ise zenginliğin faydasından çok zararını görmüş, isyanını kendini büyütmek için değil kendini imha etmek için kullanmış bir genç. Yalnızlıkları dışındaki ortak noktalardan biri, sevdikleri erkeklerin kökenleri ve onlarsız yaşamak zorunda kalmaları. Ve 12 Eylül darbesinin, ikisinin de hayatını derinden etkilemesi... Sonuçta her ikisi de kendi seçtikleri değil onlar için seçilen yolda yürümek zorunda kalmış. Oyunda, iki kadının hayatın yükünü nasıl algıladığını çanta/bavul metaforuyla izliyoruz. Feriş küçük bir kol çantasına tüm hayatını sığdırırken, Güneşi ise kocaman bavulunu taşımakta zorlanıyor. Dertlerini dayanışmada ve yeni doğan günde hafifletmeye çalışmalarıysa bugün de değişmeyen, 'daraltılmış' bir gerçeklik hali.
Sinemada olsun tiyatroda olsun kadın hikayelerinin artması dilediğimiz baki... Çın Sabahta, buna eksikliğin giderilmesi adına sevecen, nazik, umutlu bir oyun olmuş. Farklı sınıftan iki kadının dertleşmesi, birbirlerini anlama çabası, dayanışması, kadercilik ile isyanın birbirini ötekileştirmeden dengelemesi ve 90'ların nahif ruhu, oyundan sonra bir iç ferahlığıyla salondan çıkmayı sağlıyor. Hülya Karakaş, deneyimini sahnede doğal ve anaç bir kadın olarak yansıtıyor. Güneşi'yi canlandıran Ayşe Günyüz Demirci de Karakaş'ın enerjisine yaklaşmakta pek zorlanmıyor; hatta her oyunda bir öncekine göre daha fazla yol aldığını hissettiriyor.
Şu sıralar bir sanat eseri için süre kıstası hayli tartışılır halde. Sinemada da tiyatroda da 2 saati aşan bir yapım, hız müptelası seyirci için odağını kaybetmek anlamına geliyor. Aynı zamanda oyunun yönetmeni olan Karakaş belli ki seyircinin odakta kalması için süreyi kısa tutmaya gayret göstermiş. Süreye değil anlatım tarzına önem veren seyirci içinse 80 dakika kısa gelebilir. Açıkçası, bu iki yaralı kadının dertleşmesini daha çok izlemek ve onlarla daha fazla vakit geçirmek hissi ağır bastı bende.
Çın Sabahta, kostümde dönemin ruhunu başarıyla yansıtıyor. Ancak dekor, mütevazı koşullarda hazırlandığını fısıldıyor seyircisine. Bütçe kısıntılarının gündeme geldiği Şehir Tiyatrolarında umarız, kadın hikayelerinin arttığı ve nitelikli nice yeni oyunların repertuvara eklendiği sezonlar daim olur.
Müjde IŞIL