Osmanlı sarığı…

Erdoğan tarihle ilgili konuştukça “en resmi tarihçiler” bile çileden çıkmaya ve “bu kadar da olmaz” demeye başladılar.  Görünen o ki, Erdoğan “Muhteşem Yüzyıl”ı referans alıp konuştukça bize tarih diye yutturulan bütün yalanlar ortalığa daha fazla saçılacak. “Muhteşem”in yerini “rezalet” alırsa kimse şaşırmamalı…

Erdoğan dizide “adaletli, kudretli, etkili ve karizmatik” olarak  çizilen Kanuni Süleyman portresine yatıp kalkıp dua edeceğine “benim ecdadım böyle değil” diye şikayet ediyor ve zorluyor. O böyle yapınca, bize gösterilen ya da gösterilmek istenen Süleyman yerine “gerçek Süleyman” daha fazla ortaya çıkıyor ve sokaktaki vatandaşın gözünde oluşturulan Osmanlı resmi de doğal olarak hızla bozuluyor.

Erdoğan’ın, “İstanbul’un fethinde Bizans’ın hanımları Fatih Sultan Mehmet’i karşılarken, başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz” şeklindeki övünç açıklaması da, jet hızıyla birçok tarihçi tarafından hemen yalanlandı. Bu sözlerin İstanbul’un fethinden önce Doğu ve Batı kiliselerinin birleşme tartışmaları sırasında söylendiği anlaşıldı…

Ama Erdoğan, bilse de bilmese de durmuyor. Demiş ki; “Eğer gençlerimiz bizim tarihimizi doğru şekilde okur ve anlarsa, eğer ecdadımızı doğru şekilde tanırsa, inanın işte o zaman bu gençliğin önünde hiç kimse duramaz, bu gençlikle hiç kimse rekabet edemez.”

Şimdi Erdoğan’ın bahsettiği bu gençlik, bırakın kitapları, es kaza Google’a girse ve örneğin 16. Yüzyılda yaşamış, Osmanlı Devleti’nde Divan Katipliği, Defterdarlık gibi birçok görevde bulunmuş,  edebiyatçı ve tarihçi Gelibolulu Mustafa Ali’nin “Mihr-ü Mah”  adlı eseri ile ilgili neler yazıldığını okusa, inanın dizide Erdoğan’ın şikayetine neden olan harem sahnelerinin esamisi bile okunmaz! Hele hele bu gençlik gerçekten de tarih okumaya başlarsa, inanın durum Başbakan açısından çok daha içler acısı olur.  Mesela, bizimkilerin hem de Kanuni Süleyman döneminde dine zarar verdiği gerekçesi ile matematiği, felsefeyi ve kelamı medreselerdeki ders programlarından çıkarttığı, bu sırada Batı’da ise “takır takır” Yunanca ve Latince kitaplar basıldığı, matematik, fizik, kimya, astroloji ve tıp gibi alanlarda önemli araştırmalar yapıldığı ortaya çıksa ne olur? O zaman, “kim ileri kim geri” tartışmasının bir önemi kalır mı?

DİYANETE ÖNEMLİ SORU
İşin içine magazin de karışarak tarihle ilgili tartışmalar sürerken CHP Milletvekili Ali Özgündüz, konuyu bir soru önergesiyle Meclis’e taşıyarak işin ciddiyetine de dikkat çekti. Yazılı soru önergesinde, “Osmanlı padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim döneminde Şeyhülislamlık yapan Mehmet Ebussuud, yaşadığı dönemde Anadolu’da Kızılbaş olarak nitelendirilen Türkmen Alevileri için verdiği acımasız fetvalarıyla da bilinmektedir. Verdiği fetvalar arasında “Kızılbaşların katlinin helal olduğu, Kızılbaş katledenin gazi olacağı, Kızılbaşlarca öldürülenlerin şehit sayılacağı, Kızılbaşların mallarının ve ırzlarının helal olduğu” biçimindeki İslam ve insanlık dışı fetvaları günümüze kadar ulaşmıştır” belirlemesi yapan Özgündüz, bu fetvalarla binlerce Türkmen’in katledildiğini de açıklıyor.

Özgündüz, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevaplandırmasını istediği soru önergesinde konuyu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın himayesinde hazırlanan İslam Ansiklopedisi’nin 10’uncu cildinde Ebussuud’a yapılan övgülere de getirerek “İslam’a aykırı, dönemin egemen güçlerine yaranmaya dönük fetvaları bulunan Ebussuud’un bahsi geçen fetvalarının laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ele alınıp değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır” belirlemesi yapıyor ve arkasından soruyor: “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ebussuud ve bahsi geçen fetvaları ile ilgili görüşleri nelerdir? Diyanet İşleri Başkanlığı, Ebussuud’un fetvalarını İslam açısından nasıl değerlendirmektedir?”

Evet, artık söz sırası Diyanet İşleri Başkanlığı’nda! Buyurun cevap verin: Başbakan Erdoğan’ın övdüğü, onur duyduğu, örnek insan olarak gösterdiği, resmi tarihin "nur yüzlü, vakur, muhteşem" ve "devletine layık Şeyhülislam" ilan ettiği, son olarak Devlet Bahçeli’nin de MHP Kurultayı’nda referans gösterdiği hatırlanırsa cevap çok önemli olacak. Gerçek olan hangisidir? Ebusuud’un adaleti ve muhteşem âlimliği mi? Yoksa “katl-i vacip” şeklinde verdiği fetvalarla binlerce Alevi’yi öldürttüğü mü? Ha bir de; Kanuni Süleyman’ın çocuklarını ve torunlarını boğdurtmadan önce Şeyhülislamdan “caizdir” fetvası aldığı söyleniyor.  Ne dersiniz, bu söylenti midir, gerçek mi?

 
[email protected]


Önceki ve Sonraki Yazılar