Sadık Usta: 'Dünyayı Değiştiren Düşünürler' dizisi önyargılara yanıt oldu

Sadık Usta: 'Dünyayı Değiştiren Düşünürler' dizisi önyargılara yanıt oldu

'Dünyayı Değiştiren Düşünürler' dizisinin yazarı Sadık Usta son kitabı ile ilgili sorularımızı yanıtladı

Dünyayı Değiştiren Düşünürler dizisinin beşinci ve son kitabını İslam uygarlığı ve felsefesine ayırmışsınız. Kronolojiyi takip eden kitaplarınızdaki bu değişiklik neden? Sol-laik gelenekten gelen biri olarak İslam uygarlığını incelemek nasıl bir deneyimdi? Nasıl bir araştırma süreci yaşadınız?

Haklısınız, ilk dört kitap kronolojik bir sıra takip eder. İkinci ciltte yer alması gereken İslam felsefesi ve uygarlığı konusunu en sona bıraktım. Çünkü 40 yıldır sol çevrede bulunmaktan dolayı Batı kökenli uygarlık ve felsefe tarihine aşinayız (tabii bunu, birinci ciltteki Hint ve Çin felsefesini de dışarda tutarak söylüyorum). İslam tarihi, kelimenin gerçek anlamında sol açısından (istisnalar olmakla birlikte) “bilinmeyen ülke”dir. Bu konuda başvuracağımız eser hemen hemen yok gibidir. Bu sorun, benim açımdan derin araştırmalar gerektirdiği için öğretici olmuştur.

Bu kitabı neden yazdınız?
Bu kitap, hem sol hem de sağ-muhafazakar kesimlerde kökleşmiş önyargılara esasta yanıt vermek için yazıldı. Bazı solcular, Müslümanlık, İslam, Kur’an ve Hz. Muhammed terimlerini gördüğü yere şartlanmışçasına “gerici” damgası yapıştırmaktadır. Sağ ve muhafazakar kesimlerse Hz. Muhammed ve İslam’a yönelik her olumlu katkıyı, anlamlı ve zorunlu eleştiriyi anında kafirlikle suçlamaktadır. Kitabın bu her iki kesimde dikkate alınabilmesi için yoğun bir araştırma sürecine girdim. Müslümanları ikna etmek için onların başvurdukları bütün kaynaklara bakmak gerekti ki bu kitapta bunu yaptım. Bu yüzden 5 cildi en sona bıraktım.

KONUYU ETRAFLICA ARAŞTIRDIM

Peki bu nasıl bir deneyim oldu? Kitapta hangi sorulara yanıt aradınız ve sizin açınızdan şaşırtıcı olan neydi?

“Kitabın yazım süreci toplam bir buçuk yılı buldu. Bu süre içinde birçok farklı çevreyle (örneğin birçok İslami çevreyle) çok yoğun bir görüşme, sohbet ve tartışma süreci yaşadım. Özellikle sosyal medyanın olanaklarını da kullanarak konuyu, hem laik ve sol hem de İslamcı çevrelerle etraflıca tartıştım.

Bu konuya ilk kez ilgi duyuyor değilim fakat konuya yoğunlaştıkça sol-laik kesim adına ve tabii ki kendi adıma da çok üzüldüm. Bu konuyu nasıl ıskaladığımızı bir kez daha gördüm. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki sol, kitapta ele aldığım ve görüşlerini incelediğim 11 düşünürün neredeyse hiçbirinin (İbn Haldun’u ve Ömer Hayyam’ı dışarda bırakalım) eserlerini onların özgün eserleri üzerinden bilmez. Batı felsefesini biraz bilen biri olarak şunu söyleyebilirim ki Doğu-Müslüman düşünürlerinin ortaya koydukları bilinç, teorik düzey ve felsefi tezler karşısında şaşırıp kaldım. Farabi’nin, İbn Sina’nın, İbn Rüşd ve hatta Gazzali’nin derinliğine hayran kaldım. İbn Haldun’u hiç saymıyorum bile.”

MÜSLÜMANLARDA BİLMİYOR
“Fakat bu arada Müslüman kesimin de bunları hemen hemen hiç bilmediklerini keşfettim. Birçok Müslüman felsefecinin bu konuda yazılmış eserlerini okudum ve doğrusu ortaya koydukları yüzeysellik, bilimdışılık ve basit hurafe ve şişirme hikayeleri gerçekmiş gibi kabul edip fikir yürütmelerine şaşırdım. Sonuçta şunu söyleyebilirim: Eğer sol ve laik kesim Türkiye’de etkin olmak istiyorsa, İslami yazınla ciddi bir şekilde ilgilenmelidir. Müslüman düşünürlerse, bilimsel olarak ciddiye alınmak istiyorlarsa, sol ve laik kesimden (buna yabancılar da dahildir) yapılan eleştirilere ciddiyetle yaklaşmalıdırlar. Yoksa sadece kendileri çalmış kendileri söylemiş olur.”

İNSANLIK TARİHİNİN EN ÖNEMLİ DÜŞÜNÜRÜ
“Bu kitapta Hz. Muhammed’e epeyi bir yer ayırdım. Hayatını, savaşlarını, peygamberlik sürecini ayrıntısıyla araştırarak yazdım. Başarılarını ve başarısızlıklarını nesnel olarak tartıştım. Hem o gün hem de sonraki yüzyıllarda dile getirilen eleştirilere yer verdim. Fakat sonuçta Hz. Muhammed, kanımca insanlık tarihinin en önemli düşünürlerinden ve devlet adamlarından biridir. Tabii kitapta Kur’an’ın kitaplaşma süreci, ayetlerin toplanma şekli; bu işlem yapılırken yapılan hatalar, sonraki süreçte yapılan eleştiriler; Müslümanlar arasında cereyan eden mezhep savaşları, ortaya çıkan düşünce akımları, Mutezile, İhvan-ı Safa ve sonra Müslümanların felsefeyle tanışma süreci de etraflıca incelenmiştir.”

İslam tarihi ve felsefesi üzerine birçok kitap var. Siz bu çalışmanızla, “Şu yazılmamıştı, bu kitapla bunu tamamladım” diyor musunuz? Varsa nedir bu?

Bu kitapta Türkiye’de pek fazla incelenmemiş ve görüşleri de bugüne kadar Türkçeye kazandırılmamış olan İbn er-Ravendi hakkında hem etraflıca bilgi var hem de görüşlerini Almancadan çevirerek kitabıma aldım. Bu bir katkı. Ayrıca Gazzali’nin neden İslam uygarlığının çökmesinde herhangi bir dahlinin olamayacağını, felsefenin onun fetvaları yüzünden İslam coğrafyasından sürülmediğini de etraflıca tartıştım. Bu konuda ne yazık ki sol-laik çevrede yoğun bir bilgisizlik var. Bilinenlerin hepsi kulaktan dolma. Öte yandan İbn Rüşd’ün nasıl 400 yıl boyunca Batı Avrupa aydınları arasında bir idol olarak anıldığını; onun “din ve felsefe ikiz kardeştir” tezinin aslında felsefeye büyük bir katkı olduğunu da anlattım. İbn Rüşd, din ve felsefeyi buluşturarak felsefe tarihinde bir devrim yapmıştır çünkü felsefe 6. yüzyıldan sonra Hıristiyan dünyasında bir tabuydu. İbn Rüşd bu tabuyu (din ve felsefeyi uyumlu hale getirerek) yıkmış ve bir bakıma Hıristiyan dünyanın yeniden felsefeyle buluşmasını sağlamıştır. Rönesans dediğimiz olay, İbn Rüşd’ün, onun şerhleri üzerinden Aristoteles’in keşfidir. Buna ilişkin ayrıntılı bilgi var kitabımda. Eskiden beyin göçü Batı’dan Doğu’yaydı. 900-1200 yılları arasında Batılı düşünür ve aydınlar bir şeyler öğrenmek için Bağdat’a, Şam’a ve Endülüs’e gidiyorlardı. Bunların seçkin örnekleri de kitabımda var.

Yurt Gazetesi