Ünal Çeviköz: CHP ilerici bir partidir

Ünal Çeviköz: CHP ilerici bir partidir

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz sıcak gündemi YURT'a değerlendirdi…

Yurt Gazetesi yazarı Abdullah Ağırkan’ın sorularını yanıtlayan Ünal Çeviköz, CHP’nin toplumsal anlamda ciddi bir çekim merkezi olduğunu ifade etti…

İşte o röportaj:

Sayın Çeviköz CHP’nin dış ilişkiler konusunda en etkin ismisiniz. Genel Başkan yardımcısı olarak, CHP nasıl bir dış politika tasarlıyor ve çıkış yolu bağlamında ne öneriyor?

Her şeyden önce dış politikada ve uluslararası ilişkilerde saygı gösterilmesi gereken ilke ve kavramlar üzerinde durmak isterim. Bunlar, uluslararası hukuka saygı; ulusal egemenlik, toprak bütünlüğü, siyasi birlik, komşuların iç işlerine karışmama, sınırların dokunulmazlığı, temel hak ve özgürlüklere saygı, laik ve demokratik dış ilişkiler gibi ilkeler ve kavramlar bütünüdür. Bir çoğu da Birleşmiş Milletler Şartı’nda mevcuttur. En önemlisi de, bu ilke ve kavramların çeşitli bahaneler yaratarak istismar edilmemesi gerekir. İktidar bu ilke ve kavramlar bütünü içinde sürdürülen bir dış politika uygulamamaktadır. Başka ülkelerin iç işlerine karışmakta, başka ülkelerin iç meseleleri konusunda taraf tutmakta, kendi kurguladığı çözüm yöntemlerini dayatma peşinde koşmaktadır.

CHP her şeyden önce Türkiye’nin hem sert gücünü hem yumuşak gücünü kullanabilecek ve çağın gereğine uygun biçimde akıllı güç kavramına dayalı bir dış politika uygulayabilecek bir ülke olduğu düşüncesindedir. Her dış politika sorununu kuvvet kullanarak ya da kuvvet kullanma tehdidinde bulunarak çözemezsiniz. Barışçı çözüm arayışları, diplomasinin taviz verilmeksizin kullanılması, dış politika stratejisinin önemli unsurlarıdır. Türkiye bölgesinde sorunlara çözüm üreten, taraf tutmaksızın sorun çözümünde arabulucu ya da kolaylaştırıcı rol üstlenebilen ve bu yaklaşımlarıyla gıpta edilen bir bölgesel güç olarak algılanıyordu. AKP iktidarı Türkiye’nin bu önemli avantajını kısa zamanda tüketmiştir.

Çözüm önerimiz basit, sorunları çözmek için diyalog ve diplomasi öncelikli yöntem olmalıdır. Türkiye, bölgesinin zaten içinden çıkılmaz hale gelen sorunlarını daha da karmaşık bir yumak haline getirmek yerine, düğümün çözülmesini sağlayacak ucu bulup oradan sabırla yumağı çözmeye çalışmalıdır. Örneğin, bizim Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı (OBİT) girişimimiz böyle bir akıllı güç kavramı üzerine oturtulan, işlevsel işbirliği girişimleri üzerinden karşılıklı güven oluşturmayı amaçlayan, güvenin artmasıyla birlikte çözümsüz olduğu düşünülen sorunlara daha suhuletli bir yaklaşım üretmeyi öngören bir düşüncenin ürünüdür.

Dünya Libya’ya kilitlenmiş durumda ve Türkiye sahada taraf olmuş durumda neler oluyor ve olacak sizce?

İktidar Türkiye’yi Libya’da tehlikeli bir maceranın içine sokmuştur. Libya sorunsalının bir tarafında Türkiye varken, diğer tarafında Mısır, Tunus gibi Libya’nın komşuları olan iki ülke, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölgesel aktörler, Fransa, Rusya gibi büyük aktörler vardır. Son olarak Almanya, Fransa ve İtalya Libya’da ateşkesin derhal sağlanması ve diplomatik görüşmelere başlanması çağrısında bulundular. Bu kaçıncı çağrı. Daha önce Türkiye ve Sarraj hükümeti aynı çağrıyı yaptıklarında Hafter kabul etmemişti, şimdi ise Sarraj ve Türkiye kabul etmiyor. Eğer Libya’da masada güçlü olmak istiyorsanız, “şimdi sırası değil, hele sahada biraz daha avantaj elde edelim” şeklinde bir yaklaşım içinde olamazsınız, zira sahadaki durum her gün değişebilir. O zaman da bir türlü ateşkesi sağlayamazsınız.

Türkiye, Libya’da “falanca kişiyle görüşmem, o şahıs masada olmamalı” gibi mazeretler ileri sürdükçe, uluslararası toplum tarafından oyun kurucu olarak değil oyun bozan olarak algılanacaktır. Değişmesi gereken budur.

Önümüzdeki dönemde Almanya’nın AB dönem başkanı olarak daha fazla inisyatif alacağını düşünüyorum. Türkiye’nin de AB ile daha yapıcı bir diyalog kurması Libya’nın geleceğini daha güvenli bir hale getirmek için önem taşıyor.

Suriye’de sorunlar hala yerli yerinde, bir diplomat gözüyle nasıl bir çözüm olmalı ve CHP ne öneriyor Suriye’de?

Suriye’de de durum Libya’dakinden farksız. Tek fark, AKP iktidarı Suriye’de yönetimi değil muhalefeti, Libya’da ise muhalefeti değil yönetimi tutuyor. Kendi tuttuğu tarafın karşısında olan tarafı da terörist olarak niteliyor. Bu yaklaşımın tutarlı bir yaklaşım olmadığı, ideolojik bir bakış açısından kaynaklandığı ortada. Libya’da desteklediğiniz ve muhatap aldığınız tarafın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru hükümet olduğunu ileri sürerseniz, aynı Birleşmiş Milletler’in hala meşru muhatap kabul ettiği Suriye Hükümeti’ni neden muhatap kabul etmediğinizi, hangi bahaneyle açıklamaya çalışırsanız çalışın, inandırıcı olamazsınız. Esad yönetiminin kendi halkına karşı suç işleyip işlemediği konusu uluslararası hukuk tarafından belirlenmesi gereken bir konudur. Esad’ın Suriye’nin geleceğinde rol oynamaya devam etmesini bugün birçok uluslararası aktör tasvip etmemektedir. Ama geçici bir süre için onunla bir çözüm aranması gerektiğini de kabul etmektedirler. Türkiye kendi dayattığı parametreler içine kendini sıkıştırdıkça çözüm üretmekte başarısız kalmaktadır.

CHP olarak ne önerdiğimiz belli. Barışçı çözüm arayışı ve diplomasi. Geçen yıl bu konuda bir uluslararası konferansa da ev sahipliği yaptık, üstelik bir muhalefet partisi olarak ev sahipliği yapmış olmamız da tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. İktidar çözüm üretemedikçe, sorunları daha da karmaşık hale getirdikçe, CHP’nin yaklaşımlarının daha gerçekçi olduğu anlaşılıyor.

Irakta uzun zamandır bir hükümet boşluğu, kaos vardı ve nihayet hükümet kuruldu. Irak’ın geleceğine dair öngörünüz nedir? Gelecekte terör ve göç nasıl çözümlenecek bölgede?

Bakınız, Libya ve Suriye’yi konuşuyoruz, ama 2003 yılından başlayan bir süreç zarfında Irak da benzer yollardan geçti. Aradan onyedi yıl geçti, hala Irak’ta istikrar sağlanabilmiş değil. Bu hükümetin kurulması zaman aldı ama, geçmişte de Irak’ta hükümetler hep uzun müzakereler ve görüşmeler sonucu kuruldu.

Biz CHP olarak Irak’ın çok kültürlü yapısının önemine ve bu yapıya saygı gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. Örneğin, Irak Meclisi’nin Başbakan’a hükümete bir Türkmen Bakan da alması yönünde görev tevdi etmesini önemli buluyor ve destekliyoruz. Genel Başkanımız bu konuda Irak Başbakanı’na bir de mektup gönderdi.

Bölgenin terör olsun göç olsun tüm sorunları ancak yapıcı bir işbirliği anlayışı ile çözümlenebilir. Tekar vurgulamak isterim, CHP’nin OBİT önerisi böyle bir anlayışa dayanmaktadır. Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ın mutlaka bölgenin sorunlarına bir arada çözüm aramaları gerekir.

Koronavirüs Hastalığı sonrası dünyada değişim ve hatta hiç bir şey eskisi gibi olmayacak söylemleri var ne dersiniz?

Çok doğru ve haklı bir tespit olduğunu düşünüyorum. Dünyanın önde gelen büyük şirketlerinin yöneticileri, 2020 yılının başlarında belli konumlarda olan birçok çalışanın, hatta neredeyse tamamının, 2021 yılının aynı döneminde işlerinin başına dönemeyeceklerini söylüyorlar. Bu çok vahim bir durum. Böyle bir değişim ve dönüşüm küresel ölçekte huzursuzluklara ve istikrarsızlıklara yol açacaktır. O halde yeni bir yaklaşım ve yeni bir anlayış gerekiyor. Daha paylaşımcı, daha işbirlikçi ve daha dayanışmacı bir anlayış. Bu anlayış ilerici ve sosyal demokrat düşünce sistematiğinin doğasında vardır. Önümüzdeki yıllarda bu tür yaklaşımların, insanların doğaya, sağlık konularına, çevre temizliğine önem verecekleri ve bütün bunları sürdürülebilir çevre dostu enerji politikalarıyla desteklemeyi hedefleyecekleri bir anlayışın giderek yaygınlaşacağını düşünüyorum.

Dış dünyadan izole olmuş bir Türkiye izlenimi var genel olarak. Peki, nasıl aşılacak bu durum? Türkiye içe mi kapanıyor, daha baskıcı bir rejim mi inşa ediliyor gerçekten?

Maalesef öyle. Türkiye’de mevcut iktidar kendi bekasını güvence altına almaya yönelik politikalar üretmeye ve bunları sürdürülebilir kılmaya odaklanmış durumda. Bu durum aslında Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı duyarlılık gösteren uluslararası toplumun eleştirilerine gözlerin ve kulakların kapanması isteğinden kaynaklanıyor.

Bu sürdürülebilir bir politika değildir. Soğuk savaş döneminde komünist blok ülkeleri dış dünya ile ilişkilerini kesmiş ve içine kapalı, kendi sistemleri içinde totaliter bir baskı rejimi altında kıvranan bir süreç geçirmişlerdi. Bugünün dünyasında, dijital teknolojinin, iletişimin bu derece yaygınlaştığı ve sınırları kolaylıkla aşabildiği bir ortamda kapalı rejimler başarılı olamazlar. Zaten soğuk savaş döneminin kapalı rejimlerinin yıkılması da iletişim çağının yaygınlaşmasıyla gerçekleşmişti.

İktidar Türkiye’yi zamanın ruhundan farklı bir rotaya sürüklemek istese de, yeni nesiller Türkiye’nin içine kapanmasını değil daha fazla dışarı açılmasını istiyorlar.

Türkiye- AB ilişkileri nasıl bir süreç içinde ilerliyor şuanda?

Açıkçası hiç bir süreç içinde ilerlemiyor. Türkiye AB değerlerinden uzaklaştırıldı. Temel hak ve özgürlükler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü gibi haklar elinizden alınınca AB gözünde Kopenhag kriterlerine uyan bir aday ülke görüntüsü vermekten uzaklaşıyorsunuz.

AKP Türkiye’nin Avrupa Birliği değerleriyle ilerlemesini engelledikçe de Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir açılım sağlanamaz. O zaman ne oluyor? Türkiye AB tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılan ve bütüncül bir entegrasyondan çok belli konularda işbirliği yapılabilecek bir aktör olarak algılanıyor. Örneğin mülteci meselesi... İktidar da açıkçası buna razı, zira daha bütüncül ve üyeliğe yönelik bir politika izlemek için AB değerlerine uyum sağlamakla yükümlüsünüz. Onu yapmadığınız zaman da eleştiriliyorsunuz. İktidar ise, eleştirilerden kendini kurtarmak için işbirliğini sınırlı kapsamda tutmaktan hiç de şikayetçi gözükmüyor.

CHP olarak Türkiye’nin AB üyelik hedefinden bu şekilde uzaklaştırılmasını asla tasvip etmiyoruz. Türkiye’nin başta insan hakları ve temel hak ve özgürlükler konusunda derhal gereken demokratikleşme adımlarını atması gerektiğine inanıyoruz. AB ile ilişkiler ancak bu doğrultuya yöneldiğiniz takdirde ilerleyebilir.

Türkiye ABD ve Rusya arasında gelgitli bir sıkışıklık yaşanıyor. Sizce nasıl olmalı bu ilişkiler genel olarak?

Dürüst olmalı. Türkiye bölgesinde güçlü bir devlettir. Kah ABD kah Rusya tarafından çekiştirilecek bir ülke değildir. Dengeli, eşitler arası bir ilişki kurmayı öncelikli hedef haline getirmek gerekir. ABD’nin de Rusya’nın da bizim yakın çevremiz ve bölgemiz için çeşitli tasavvurları vardır. Bunlar bazen ortak paydaşlara da dayanabilir. Ama bölgesiye ilgili Türkiye’nin de ulusal çıkarlarının gözetildiği, güvenliğinin sağlandığı politika tasavvurları ve stratejileri mevcuttur. Bunlar karşısında ABD ve Rusya’ya taviz vermeksizin dik durmak gerekir.

CHP bunca birikmiş soruna kalıcı çözüm bulabilir mi? Bir ay sonra Tek Yön İktidar sloganıyla yapacağınız kongrenizde konuya dair önerileriniz olacak mı kamuoyuna?

Önümüzdeki Kurultay iktidar kurultayıdır. Elbette iktidara yürüyen bir siyasal partinin vereceği mesajlar verilecektir. Dış politika konularının bu kurultayda çok öne çıkacağını şahsen düşünmüyorum. Zira Türkiye aslında içinden çürütülmektedir. Dolayısıyla, ekonomi, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, eğitim, terörle mücadele gibi konular hakkında çözüm vaat eden bir söylem daha öncelikli olacaktır. İç politika yönetilir olursa dış politikaya da olumlu yansır.

CHP gerçekten de seçenek olabilecek potansiyeli yakaladı toplum nezdinde yerelde. Son olarak buradan nasıl bir çağrı yaparsınız topluma ve kararsız seçmene?

Ben yurttaşlarımın her şeyden önce CHP’nin köklü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran parti olma özelliğine güvenmeleri için çağrıda bulunmak isterim. İktidar CHP dışında ülkenin tüm değerlerini ve kurumlarını yıpratmak için onsekiz yıldır yapmadığını bırakmadı. Ama CHP’yi yıkmayı bir türlü başaramadı. Bugün de CHP’yi çeşitli uydurma iddialarla yıpratmaya çalışmaya devam ediyor.

CHP ilerici bir partidir. Geçmişe değil geleceğe bakmak bizim DNA’mızda vardır. Ama iktidar sürekli olarak CHP’yi geçmişle hatırlatmaya ve özdeşleştirmeye çabalamaktadır. Bunun artık tutmadığı ve rağbet görmediği ortada. Zira yerel yönetimlerde CHP’li belediyelerin başarıları henüz bir yıl kadar az bir zaman içinde iyice anlaşıldı. İktidar da bundan dolayı ciddi endişe duyuyor.

Kimse CHP’nin kazanılmış hakların geriye gitmesine müsaade edeceğini sanmasın. İktidarın CHP’yi böyle bir tehdit olarak gösterme çabaları da tamamen kendi bekasını gözetmekte olmasından kaynaklanmaktadır.

Kim bu iktidarın halk için ve halk adına çalıştığını söyleyebilir ki? “Sandıktan çıktım, ne yaparsam hakkım” zihniyetiyle devlet ve ülke yönetilmez. Bir parti genel başkanının sadece kendi seçmenlerine verdiği mesajlarla ülke yönetilmez. CHP, parti üyeliğine ve partiye oy verenlerin beklentilerine değil, oy versin vermesin, Türkiye’de yaşayan tüm yurttaşların beklentilerine cevap veren bir yönetim sorumluluğu üstlenecektir. Gerçek halk iktidarı da budur.