Kolon kanserini tetikleyen en büyük faktör ne?

Kolon kanserini tetikleyen en büyük faktör ne?

Türk Gastroenteroloji Derneği'nin düzenlediği 34. Ulusal Gastroenteroloji Kongresi'nde, kolon kanserine, hastalığı tetikleyen faktörlere ve kolonoskopik muayenenin önemine vurgu yapıldı.

Obezitenin birçok hastalık türü için büyük bir tehlike olduğu, 34. Ulusal Gastroenteroloji Kongresi’nde de vurgulandı. Kolon kanseri riskine karşı obezite ile savaşmanın önemli bir noktada olduğunu belirten Türk Gastroenteroloji Derneği Saymanı, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Sezgin, “Günümüzün modası aşırı kilodan uzak durmak, kolon kanseri gelişme riskini azaltır. Yağı, karbonhidratı az tüketmeli, bunun yanında taze ve yeşil sebze meyve, süt ve süt ürünlerini bol bol tüketmeliyiz” dedi.

ÜNLÜLER, KOLON KANSERİ FARKINDALIĞI İÇİN KAMERA KARŞISINA GEÇTİ

Kongrede düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Bor, 850 kişilik bir aile olduklarını, 80 milyonluk ülkede bu rakamın çok düşük olduğunu söyledi. Gastroenteroloji için toplum ve hasta zeminli öneminin yanı sıra tıbbın prevalansı en yüksek hastalıklarını barındırması, en sık rastlanan bir grup kanserin gastrointestinal sistemden kaynaklanması, uygulanan işlemlerin zorluğu, hayat kurtarıcı özelliği gibi çok sayıda neden sayılabileceğini bildirdi. Bor ayrıca, kolon kanserine dikkat çekmek için Altan Erkekli, Ata Demirer, Deniz Çakır ve Feridun Düzağaç'ın yer aldığı bir bilgilendirme filminin hazırlandığını bildirdi.

“TÜRKİYE’DE ENDOSKOPİYİ KİMLERİN YAPACAĞININ YASAL DAYANAĞI YOK”

Prof. Dr. Serhat Bor, endoskopinin ehil kişiler tarafından yapılması gerektiğini belirterek, “Sağlık Bakanlığı'nın elinde bulunan sertifikasyon programını hızla sonlandırması ve kimlerin endikasyon yapılacağının bilinmesi gerekir. Bugün ülkemizde endoskopiyi kimlerin yapacağının yasal dayanağı yok. Her hekim endoskopi yapabilir düzeydedir, bu kabul edilir bir şey değildir” dedi.

Gastroenteroloji ailesi üye sayısına oranla çok daha güçlü, sesi dinlenir ve saygı duyulan bir meslek örgütü olduğunun altını çizen Bor, “Burada alanımızın sağlık sorunlarının toplum ve hasta zeminli önemi yanı sıra tıbbın prevalansı en yüksek hastalıklarını barındırmamız, en sık rastlanan bir grup kanserin gastrointestinal sistemden kaynaklanması, uyguladığımız işlemlerin zorluğu, hayat kurtarıcı özelliği gibi çok sayıda neden sayılabilir. Geriye bakıp 2 yılı değerlendirdiğimizde 80 sayfalık bir kitap ile özetlenecek kadar çok sayıda projenin hayata geçirildiğini görüyor ve mutlu oluyoruz. Üyelerimizin mesleksel, akademik ve sosyal şartları için iyi bir mücadele verdik, çok emek harcadık. Gelecek 2 yılın yeni projelerle şenlenmesini diliyoruz” diye konuştu.

DÜNYA GASTROENTEROLOJİ KONGRESİ İSTANBUL’DA

2019 Dünya Gastroenteroloji Kongresi'nin İstanbul'da yapılacağını duyuran Bor, “Bu güzel gelişmenin yanı sıra, ülkemizde gastroenterolojinin mücadele etmesi gereken çok sayıda sorun olduğunun da bilincindeyiz. En göz önünde olan endoskopi ve karaciğer hastalıkları gibi konularda alanımıza girilmesi olmakla birlikte SGK'dan kaynaklanan geri ödeme sorunları, yetersiz malzeme alımları, yan dal asistanı azlığı ve bu arkadaşlarımızın eğitim standardizasyonundan başlayarak karşılaştıkları güçlükler, şehir hastanelerinin getirdiği sıkıntılar, özel hastane ve dal merkezlerine ait özel dertler sayabileceklerimizden bazıları” ifadelerine yer verdi.

“ENDOSKOPİ, EĞİTİM ALMIŞ UZMANLAR TARAFINDAN YAPILMALIDIR”

Modern tanı ve tedavi yöntemleri arasında önemli bir yer tutan endoskopik girişimlerin yemek borusu, mide ve on iki parmak bağırsağının rahatsızlıklarının, nedenin ortaya çıkarılmasında etkin ve güvenilir yöntemler olduğunu belirten Bor, “Bu işlem, hekimin doğru teşhis koymasını ve sağlık sorununun tedavisinin planlanmasını sağlamaktadır. Endoskopinin başarısı ve hastanın endoskopiden rahatsızlık duymaması, kimin yaptığına, nerede yapıldığına, nasıl yapıldığına ve deneyimli bir yardımcı ekibinin olup olmamasına göre değişir. Endoskopiyi bu konuda eğitim görmüş olanlar yapmalıdır. Gastroenteroloji uzmanları 3 yıl boyunca endoskopi eğitimi görürler ve bu alanda en iyi eğitilmiş hekimlerdir” diye konuştu.

“KARACİĞER YETMEZLİĞİNİN İDEAL TEDAVİSİ NAKİL”

Türk Gastroenteroloji Derneği Genel Sekreteri Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birol Özer de, Dünya genelinde her yıl 57 milyon insan öldüğünü, bu ölümlerin yaklaşık 1.2 milyonunun siroz ve karaciğer kanseri nedeniyle olduğunu kaydetti.

Dünyada 257 milyon kişinin hepatit B, 170 milyon kişinin de hepatit C virüsü ile infekte olduğunu aktaran Özer, “Karaciğer nakli gereken hastalıkların başında siroz ve karaciğer kanseri gelmektedir. Siroz sebebi olarak da en sık hepatit B, hepatit C ve yağlı karaciğer hastalığı gelmektedir. Ülkemizde daha az olmakla birlikte alkole bağlı sirozlar da önemli bir karaciğer nakli nedenidir. Son dönem karaciğer yetmezliğinin ideal tedavisi karaciğer naklidir. Nakil çoğunlukla karaciğer çalışma kapasitesi yüzde 10'un altına düştüğünde gündeme gelmektedir. Ancak rezerv yüzde 10'un altına düşmeden, yemek borusu ya da mideden varis kanaması geçirenlere, karın içinde ileri derecede su toplanan ya da peritonit dediğimiz karın zarı iltihabı olanlara, karaciğer koması gelişenlere ya da karaciğer kanseri tespit edilenlere de karaciğer nakli yapılmaktadır” dedi.

“KARACİĞER NAKLİ BEKLEYEN 2 BİN 73 HASTA VAR”

Karaciğer naklinin beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin (kadavra) karaciğerinin tamamının hastaya nakledilmesi ya da sağlıklı canlı vericilerin karaciğerinin 2/3'lük sağ parçasının hasta kişiye nakledilmesi olmak üzere iki yöntemle gerçekleştirildiğini kaydeden Özer, “Ülkemizde şu an bekleme listesinde 2 bin 73 hasta vardır. Bu yıl da canlıdan 976, kadavradan 333 olmak üzere toplam bin 309 karaciğer nakli gerçekleştirilmiştir. Dünya genelinde nakiller daha çok kadavradan yapılmaktayken ülkemizde canlı vericilerden yapılmaktadır. Toplumun bilinçlendirilmesi ile organ bağışının artırılması karaciğer yetmezliği olan hastaların tedavi umudunu artıracaktır” ifadelerine yer verdi.

“DIŞKIDA GİZLİ KAN TAHLİLİNİN ÖNEMİ”

Türk Gastroenteroloji Derneği Saymanı, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Sezgin, kolon kanserinin toplumda çok sık görüldüğünü, yaşlılıkla birlikte görülme sıklığının arttığını dile getirdi.
Toplumda yüzde 5'lere kadar görülen kolon kanserinin 50 yaşından sonra görülme sıklığının arttığını kaydeden Sezgin, “Kolon kanseri ölümcül olan kanserlerde olabiliyor, zamanında saptanmazsa. Bilinç olarak istediğimiz seviyede değiliz. Bilinçlenme adına halk toplantıları ve bilgilendirme filmi yapıldı. Kolon kanseri önlenebilir, nadir kanserlerden biridir. Henüz kanser gelişmeden ciddi sorunlara yol açmadan, erken aşamada saptanabilen meme kanseri, rahim ağzı kanseri, bir de kolon kanseri vardır. Kolon kanseri önleme ve erken saptama adına tüm sağlık merkezlerinde yapılan dışkıda gizli kan tahlili, bunu her 50 yaşına gelenin yapmasını öneriyoruz. Eğer sonuç pozitif çıkarsa hekiminize başvurun ikaz edicidir” diye konuştu.

“KOLONOSKOPİ YAPTIRIN”

Kolonoskopinin kalın bağırsak içinin fiber optik cihazla incelenmesi olduğunu belirten Sezgin, “Hem riskli hem de şikayeti olana her 50 yaşındaki kişi de bir kez yapılmalıdır. Hastalarımızı sağlıklı insanlarımızı çok ikna edemiyoruz. Günümüzün modası aşırı kilodan uzak durmak kolon kanseri gelişme riskini azaltır. Obezite her türlü kansere eğilimi artırıyor. Yağı karbonhidratı az tüketmek, bunun yanında taze ve yeşil sebze meyve, süt ve süt ürünlerini bol bol tüketmeliyiz” şeklinde konuştu.

“PROBİYOTİK KULLANIMINA DİKKAT EDİLMELİ”

Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Törüner, intestinal floranın veya bir başka deyimle barsaklarımızda yaşayan bakteri-mantar ve virüslerin son yıllarda yapılan çalışmalar sonucunda pek çok hastalıkta, hem gastrointestinal hem de obezite, kanser, kardiyovasküler hastalıklar gibi sistem hastalıklarında rol oynadıkları ortaya çıktığına dikkat çekti.
Bu konudaki çalışmalar çok uzun yıllardır yapıldığına dikkat çeken Törüner, “Geriye doğru bakıldığında bu konuda yapılan ilk çalışmalar yüzlerce yıl önce Çin tıbbında yapılan fekal nakline (dışkı nakli) kadar uzanmaktadır. Modern çağda ise bu konu tekrar keşfedilmiş ve geçtiğimiz yıllarda giderek artan bir şekilde çalışmalara konu olmaya başlamıştır. Günümüzde yapılan çalışmaların sonucuna bakıldığında intestinal floranın bozulmasının pek çok hastalıkta rol oynadığı ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıkları sayacak olursak, antibiyotik kullanımına bağlı ishaller, bakteriyel barsak enfeksiyonları, fonksiyonel barsak hastalıkları (irritabl barsak sendromu, spastik kolon), inflamatuvar barsak hastalıkları ve kanser sayılabilir.” dedi.

Probiyotiklerin günlük kullanılması bu son çalışmaların ışığında son yıllarda artmış ve giderek de artmakta olduğunu söyleyen Törüner, “Probiyotikler sayesinde dışarıdan barsak floramızda yer alan iyi bakterilerin sayısını arttırmak ve gelişen hastalıklarda bozulmuş olan intestinal floranın tekrar restore edilmesidir. Probiyotiklerin kullanımının kesin olarak işe yaradığı gösterilen hastalıklar arasında antibiyotik kullanımı sonrası gelişen ishaller, gıda zehirlenmeleri ve bakteriyel-viral gastroenteritler sayılabilir. Ayrıca inflamatuvar barsak hastalıkları ve fonksiyonel barsak hastalıklarında da kısıtlı kullanımları mevcuttur. Probiyotiklerin kullanılmasının bir yan etkisi gösterilmemesine rağmen, mutlaka konunun uzmanı bir doktor tarafından reçete edilmelidir.” diye konuştu.