RAND’ın Türkiye raporunun düşündürdükleri

RAND’ın Türkiye raporunun düşündürdükleri

SASAM Uzmanı ve Ulusal Güvenlik Analisti, yazar Umut Berhan Şen geçtiğimiz günlerde yayınlanan ve Türkiye'de yeni bir darbe öngörüsü nedeniyle tartışma yaratan ABD devlet kuruluşu Rand Corporation 2020 Türkiye raporunu YURT gazetesi okurları için inceledi.

PENTAGON’un stratejik düşünce kuruluşu RAND Corporatıon tarafından yayınlanan 'Türkiye'nin Milliyetçi Rotası' başlıklı 276 sayfalık Türkiye Raporu'ndaki analiz ve senaryolar, Türkiye’deki iç politikaya da etki eden manipülatif bir niteliğe sahip. Zira, RAND gibi stratejik düşünce kuruluşlarının amacı, açık istihbarat faaliyetlerinde bulunmak, psikolojik harekat amaçlı algı yayınları hazırlamak, taktik istihbarat çalışmaları yapmak ve ülkedeki istihbarat örgütlerini bu konuda yönlendirmek ve rakip ülkeleri kendi iç ve dış dinamiklerinden uzaklaştırmaktır. Raporun tavsiyeler bölümünde, Türkiye’de ‘demokratik muhalefetle’ çalışılacağına ilişkin maddeler dikkat çekerken, raporun ortalarından itibaren açıkça görülen 'Türk ordusunu kontrol altına alma amacı' raporun genel perspektifini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu rapor sayesinde, Türkiye'nin milli güvenliğine, milli bekasına ve kamu düzenine yönelik bir algı operasyonunun hayata geçirilmesi söz konusudur.

Raporda ülkemizin geleceğiyle ilgili tasarlanan senaryoyu kısaca özetlersek;

-Türkiye, NATO’ya bağlı ama ABD için zorlayıcı bir müttefik olarak kalmaya devam edecek.

-ABD destekli muhalefet ve askerler iktidara gelince Türkiye yeniden Batı güdümüne girecek.

-Türkiye, Atlantik ile Avrasya arasında bıçak sırtı bir denge siyaseti izleyecek.

-Sonunda, Batı'nın daha fazla katlanamadığı Türkiye sonunda NATO'dan çıkacak.

21. yüzyılın yeni istihbarat stratejileri, tıpkı taktik istihbaratta olduğu gibi toplum yapısıyla yakından ilgilenir. Kişisel düşünce ve öngörülerime göre bu değişim, yeni bir istihbarat dalının doğmasına neden olmuştur; Sosyolojik istihbarat. Benim bu tanımı oluştururken, yararlandığım en temel etken, 21. yüzyılda sürekli olarak değişen toplum sosyolojisi ve yine sürekli olarak değişen jeopolitik dengelerdir.

Sosyolojik istihbaratta, toplum mühendisliği en önemli taktik unsurdur. Toplum mühendisliği ise iki alt unsurdan oluşur;

1-Objektif (kendiliğinden gelişen unsur)

2-Subjektif (bilinçli) unsur

Objektif unsur, istihbarat adına çalışan toplum mühendislerinin bilinçli ve düzenleyici iradesinden bağımsız olarak meydana gelen sosyal hareketleri ifade eder. Subjektif bilinçli unsurda; sosyal hareketlerin, istihbaratlar adına şekillendirilmesi ve istihbaratların ürettiği toplumsal algıların toplumdaki bireylerin düşüncelerinde yansıması söz konusudur. Dolayısıyla, istihbarat stratejileri, toplumsal hareketlerin kontrol edilmesi ve etki altına alınması açısından, objektif unsurlar üzerine herhangi bir değişikliğe yol açmazken, subjektif unsurlarda ise, tam tersine, stratejinin uygulama alanı geniş ve çeşitlidir. Zira, istihbarat örgütlerinin stratejileri, toplumsal hareketleri hızlandırabilir veya yavaşlatabilir. Nihayetinde, istihbarat stratejisinin, sahadaki üstünlüğüne veya başarısızlığına bağlı olarak, hareketler en dolambaçlı yollara yöneltilebilir ya da daha zorlu ve sancılı süreçlere yol açılabilir. Unutmamak gerek, istihbarat insan yaşamının zorunlu bir parçasıdır.

RAND adı verilen stratejik düşünce kuruluşu, yukarıda yaptığım tanımlama ve esaslara göre çalışmaktadır. RAND'ın nasıl kurulduğu ve büyüdüğüne de kısaca değinmek istiyorum:

-Douglas Aircraft Company tarafından tasarlanan RAND Corporatıon projesi, 2. Dünya Savaşı sonrasında, ABD Hava Kuvvetlerine araştırmalar ve analizler yapmak amacıyla 1945 yılında faaliyete başlamıştır.

-2. Dünya savaşından sonra dış politikada gizliliğin bir çalışma anlayışı haline gelmesinde Ford Vakfı kilit rol oynamıştır. Ford Vakfı'nın da lobi desteği sayesinde, Hava kuvvetleri bünyesinde oluşturulan RAND, ABD’nin en önemli stratejik düşünce kuruluşu haline gelmiştir. Ayrıca, RAND ile Ford, Rockefeller, Carnegie ve diğer birçok vakıf arasında sıkı ve yaygın bir işbirliği vardır. Unutmamak gerek; 1952’de Ford Vakfının başkanı ile RAND’ın başkanı aynı kişiydi: Henry Ford II (Torun Ford)

-RAND, kuruluşundan itibaren, sayısız araştırma yürütmüş ve elde ettiği sonuçları askeri ve sivil alana aktararak ABD'nin 2. Dünya Savaşı sonrası gelişen dünya hakimiyeti gerçeğinin stratejik planlamasını yürütmüştür.

-RAND' ın yürüttüğü bazı özel çalışmaların içeriği halen bilinmemektedir. Bu nedenle de, bu kuruluşun eleştirenleri de RAND’ın sınırsız ilişki ağı ve büyük olanakları nedeniyle onun etrafında esrarengiz bir efsane oluşturmuşlardır. Bugün, tüm dünya kamuoyunun ortak fikri ise, RAND’ın 2. Dünya Savaşı sonrasında birçok yeni buluşun, askeri, istihbari ve teknolojik gelişmenin sağlanmasında oynadığı merkezi roldür.

-RAND'ın kıdemli analist ve direktörleri arasında oldukça önemli ve etkili CIA mensubu istihbaratçılar vardır. Bunların başlıcaları; Graham E. Fuller, Paul B. Henze, Henri J. Barkey, Morton Abramowitz, Alan Makovsky,F. Stephen Larrabe, Ian O. Lesser,Philip H. Gordon, Zalmay Khalilzad, J. F. Brown. Raporu hazırlayan ekip ise şu isimlerden oluşuyor: Stephen J. Flanagan, F. Stephen Larrabee, Anika Binnendijk, Katherine Costello, Shira Efron, James Hoobler, Magdalena Kirchner, Jeffrey Martini, Alireza Nader, Peter A. Wilson. Özelliikle F. Stephen Larrabee, RAND ve PENTAGON arasında gerekli eşgüdüm ve koordinasyonu sağlayan önemli bir direktör ve oldukça tecrübeli bir istihbaratçıdır.

-RAND'ın çalışmalarında kullandığı en etkili stratejik analiz metodu, ünlü matematikçi John Nash'ın Oyun Teorisi kuramıdır. Kuramın felsefi mantalitesi şudur: 'Kişinin başarısı diğerlerinin seçimlerine bağlıdır.' Nash'in uzun yıllar RAND'da bu kuram üzerine çalışmalar yapmış ve bu kuram, Soğuk Savaş döneminde ABD'nin temel stratejik dökümanı olmuştur. (Nash'in hayatını anlatan 'Akıl Oyunları' kitabının yazarı Sylvia Nazar'dır. Yazar CIA görevlisi Ruzi Nazar'ın kızıdır. Kitap, 2001 yılında sinemaya uyarlanmış ve gişede ilgi gören bir yapım olmuştur.)

Genel Değerlendirme

RAND ile ilgili kavramamız gereken en önemli açık istihbarat verisi şudur; RAND sadece ABD'ye strateji üreten bir kurum değil, aynı zamanda dünyanın en büyük ve etkili istihbarat servislerinden birisidir. RAND 1945 yılında kurulmuştur. CIA'nin kuruluş tarihi ise, 18 Eylül 1947'dir. RAND'ın CIA'den bile eski ve köklü olduğu açık ve nettir.

RAND, PENTAGON ve ABD'nin çatı isitihbarat merkezi olan NSA'nın (Natıonal Securıty Agency:Ulusal Güvenlik Ajansı. CIA ve FBI dahil tüm isithbarat kurumları ve yüksek yaplılı beyinlerin çalıştığı zeka ajansları bu merkezin komutası altındadır.) istek ve talepleri doğrultusunda, ABD ordusunun ve istihbaratının her türlü nizami veya gayrinizami operasyon sahalarında gerekli açık istihbarat faaliyetlerinde bulunmak, psikolojik harekat amaçlı algı yayınları hazırlamak, hibrit(karma) istihbarat çalışmaları yapmak ve ülkedeki istihbarat örgütlerini bu konuda yönlendirmek ve rakip ülkeleri kendi iç ve dış dinamiklerinden uzaklaştırmak açık istihbarat faaliyetlerinde bulunmak, psikolojik harekat amaçlı algı yayınları hazırlamak, taktik istihbarat çalışmaları yapmak ve ülkedeki istihbarat örgütlerini bu konuda yönlendirmek ve rakip ülkeleri kendi iç ve dış dinamiklerinden uzaklaştırıp yapay, sahte gündemlerle oyalamak konularında görevli bir kuruluştur. Bu görev misyonu için RAND, her türlü manipülasyon ve dezonformasyon tekniklerini kullanmaktadır. Dolayısıyla şunu net olarak ifade etmek istiyorum; Ordumuzun hem Suriye'de hem de Libya'da operasyon yürüttüğü oldukça riskli bir süreçte, hem de Türkiye için iç güvenliğe yönelik tehditler olan, bölücü terör örgütü Pkk ve Fetö-PDY terör örgütleriyle de amansız mücadele yürüttüğü bir süreçte, RAND'ın söz konusu raporu yayınlaması bir Hibrit Savaş faaliyeti ve sosyolojik istihbarat yöntemidir. Peki tüm bunlara karşı Türkiye kurumsal olarak ne yapmalı?

RAND'ın sadece bir araştırma merkezi, bir düşünce kuruluşu değil, aynı zamanda özel bir istihbarat servisi olduğunu yukarıdaki satırlarda ifade etmeye çalıştım. Ayrıca belirtmek istediğim bir diğer önemli konu ise şudur: Günümüzde APEK(Araştırma-Eşgüdüm-Planlama-Koordinasyon) olarak adlandırılan sistem mühendisliği kavramı, ABD'nin ve bu ülkedeki tüm güvenlik ve istihbarat kurumlarının temel taşıdır. ABD'nin güçlü, etkili ve yenilmez bir ulusal güvenlik sistemi ve küresel istihbarat ağı kurabilmesinin en önemli faktörü APEK yöntemi olmuştur. Zira, dünya üzerindeki büyük güçlerin neredeyse tamamı ARGE çalışmalarının yanında APEK çalışmalarına ağırlık vermeye başlamıştır. Bu dönüşümü ilk olarak başaran ülke 2. Dünya Savaşı sonrası ABD olmuştur.

Sosyolojik istihbarat ve hibrit savaş alanlarında etkili ve güçlü olması gereken bir ülke olan Türkiye, kuşkusuz kendi güvenlik ve istihbarat organizasyonlarını da dünyadaki ve bölgesindeki gelişmeler ışığında güncellemek ve koordine etmek zorundadır. RAND, Türkiye olarak bizim bu süreçteki stratejik ulusal güvenlik istihbaratı ihtiyacımızı ve bu konudaki APEK(Araştırma-Eşgüdüm-Planlama-Koordinasyon) eksikliğini iyi etüd ettiği için, söz konusu raporu sahaya sürerek bir sosyolojik istihbarat yöntemini bize karşı uygulamış ve ne yazık ki, Türkiye kamuoyunun önemli bir kısmında da istediği algıyı oluşturmuş ve tasarladığı etkiyi bırakabilmiştir. Ayrıca raporda Milli Savunma Bakanlığımız ve TSK hakkında öne sürülen analiz ve görüşler, kendi içinde çelişkiler barındırmaktadır ve gerçeklikten uzaktır.

dünya coğrafyasında büyük güç merkezlerinin tam ortasında yer alan, farklı dinlerin ve kültürlerin temas alanı ve kesişme noktasında bulunan merkezi konumu ile güç dengesinde bir mihenk taşıdır. Ülkemizin söz konusu konumu, kendisine çoklu jeopolitik ve jeostratejik imkanlar ve seçenekler sunduğu gibi, pek çok riskle karşılaşmasına da neden olmaktadır. Yaşadığımız yüzyılda küresel ve bölgesel gelişmeleri izlemek ve onlar arasında bir bağlantı kurmak giderek zorlaşmaktadır. Teknoloji ve iletişim alanlarındaki devrimlerin de katkısıyla, küresel ve yerelin birbirlerini etkileme kapasitesi önemli oranda artmıştır. Dünya siyasal sistemi de günümüzde öngörülemeyecek ölçüde hızlı bir değişim ve dönüşüm geçirmekte; geçmişin paradigmaları, bugünkü olgu ve olayları açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Bu duruma, yeni güvenlik ve isithbarat ihtiyaçlarının eklenmesi de ayrı bir faktördür. Dolayısıyla RAND'ın raporu şunu ortaya koymuştur, Türkiye umhuriyeti Devleti, RAND vb. kuruluşların karşı istihbarat (kontrespiyonaj) faaliyetlerine karşı atakta bulunmak ve kontr sosyolojik istihbarat hareketleri yapmak durumundadır. Ancak ülkemizde RAND çapında, kurumsal ve resmi devlet kuruluşu niteliğinde olan bir stratejik düşünce kuruluşu mevcut değildir. Elbette uzun süredir Harp Akademilerimizde ve harp okullarımızda kara-hava ve deniz seviyesinde varolan resmi strateji enstitüleri vardır. Son dört yıllık süreçte, Mili Savunma Üniversitesi çatısı altında kara, hava ve deniz har pakaemi ve harp okulları yeniden yapılandırılmıştır. Bu kuruluşlar, eğitim gören subay adayı veya subaylarımıza ve dışarıdan gelen sivil yüksek lisans-doktora seviyesindeki öğrencilere nitelikli eğitimler vermektedir. Ancak bu enstitülerin hiçbirisi devletin jeopoliitk stratejilerini ve her türlü güvenlik stratejilerini belirleyen ve yönlendiren ulusal bir strateji merkezi niteliğinde çalışmamaktadır. Ayrıca yine kamuoyuna açıklandığı üzere, MİT ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesindeki araştırma merkezleri (MİT bünyesinde ISAMER, İçişleri Bakanlığına bağlı olarak Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi bulunmaktadır.) güvenlik ve istihbarat konusunda muazzam akademik incelemelere ve literatür araştırmalarına devam etmekte ve kendi personellerine de bu konuda nitelikli eğitim vermektedir. Fakat bunların tamamı da sadece nitelikli akademik ve personel eğitimi amaçlı olup, resmi stratejik araştırma kuruluşu niteliğinde değildir.

Yukarıda örnek verdiğim resmi kuruluşların dışında, ülkemizde ve dünyada mevcut bulunan pek çok özel araştırma merkezi, enstitü ve vakıf, ükeleri, devletleri ve insanlığı ilgilendiren muhtelif konularda akademik çalışma ve araştırmalar yürütmektedirler. Türkiye'deki kuruluşlar, konferanslar, sempozyumlar düzenlemekte ve kitap, yayın, rapor, anket, workshop, yuvarlak masa çalışmaları vb. programlar düzenlemektedirler. Bu faaliyetler hem özel sektörden hem de devletlerden maddi boyutta minimum veya maksimum yardım da almaktadır. Ancak bu merkezlerin tamamı da uygulamaya dönük, devleti yönlendirici ve bilgilendirici enformatik bir yapıya sahip değildir. Ulusal veya uluslararası bir etki alanına da sahip değildir.

Sonuç

RAND raporunun amaç ve etkilerini özet olarak değerlendirmeye çalıştım. Rapordan, Türkiye olarak yapmamız gereken temel çıkarım ise şudur; RAND Corporatıon, ABD'nin ihtiyaç duyduğu stratejik ulusal güvenlik istihbaratını, çok çeşitli kumanda kademelerinde toplayan, koordine ve analiz eden karmaşık bir faaliyetler bütününü yürüten bir stratejik düşünce kuruluşu ve aynı zamanda bir multidisipliner istihbarat servisidir. Günümüzde, dünya istihbarat literatüründe sadece günlük olay ve gelişmeleri izleyen 'taktik istihbarat' konsepti artık sözkonusu değildir. Zira, stratejik ulusal güvenlik istihbaratı, sadece bilgi-haber toplama faaliyetleri ve içte ve dışta nokta atışı özel harp operasyonlarının ötesinde, ulusal çıkar ve ulusal hedefler doğrultusunda yönlendirilen hibrit savaş-hibrit istihbarat çalışmalarını ve sosyolojik istihbarat manipülasyon ve dezonformasyon çalışmalarını içermektedir. Kapsamlı bir sosyolojik istihbarat faaliyetinin, iyi yetiştirilmiş, iyi organize edilmiş kaliteli ve güçlü bir direktör-analist kadrosuna ve yaygın bir istihbarat ağına gereksinim duyduğu açıktır. Ayrıca bu şekilde ilerleyen bir hibrit(karmaşık-karma) çalışmalar bütününün, devletin içerisinde yer alan tüm güvenlik ve istihbarat kurumları arasında koordine edilmesi zorunlu hale gelmektedir. Kuşkusuz, istihbarat faaliyetlerinin amacı, sadece her konuda bilgi edinme değil, tarihin akışını 'fütürist' bir bakışla izlemek ve geleceği okuyabilmektir. 21. yüzyılın ikinci çeyreğine doğru ilerlerken, Türk isithbaratına küresel stratejik etki kazandırılması için, hibrit savaş-hibrit istihbarat ve sosyolojik istihbarat manipülasyon ve dezonformasyon çalışma metodolojisive teknikleri iyi analiz ve etüd edilmelidir. Yeni birim veya başkanlıklar düzeyinde bir reorganizasyona da gidilebilir. Kuşkusuz, tüm bu çalışmalar sırasında, yeni bir istihbarat mantalitesinin koordinasyonunu ve komuta sorununu çözecek bir post otoritenin oluşumu şarttır. Zira RAND Corporatıon, kurulduğu günden bugüne, ABD güvenlik organizasyonu için bir post otorite oluşumu olmuştur ve bu konumunu bugün de devam ettirmektedir. Yukarıda dile getirdiğim şahsi görüş ve önerilerimi, en üst derecede mükemmelleştirmenin olanakları mevuttur. Yeni deneyimler ve öneriler mevcut organizasyon ve kavramları da değiştirebilir. İlerleyen süreçte bu konudaki görüş ve önerilerimi kaleme almaya devam edeceğim.