‘Kırılan fay hattı değil, sarayın ar damarıdır’

‘Kırılan fay hattı değil, sarayın ar damarıdır’

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Grup Genel Kurul toplantısında konuştu.

“Zor şartlardan geçiyoruz, ama hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Türkiye büyük ülkedir, Türkiye güzel ülkedir, bu ülkede güzel insanlar yaşıyor ve hep beraber bütün sorunları büyük bir kararlılıkla aşacağız” diyen Kılıçdaroğlu’nun gündeme ilişkin açıklamaları şöyle:

“Tasada ve kıvançta, yani sevinçte ve üzüntüde beraber olmak gibi bu milletin bir hasleti var. Eğer bir yerde bir olay olursa, üzücü bir olay olursa, örneğin deprem olursa; kimliği, inancı, siyasi görüşü ne olursa olsun bütün insanlarımız orada açılan yaraları kapatmaya gidiyorlar. Bu bağlamda Elazığ ve Malatya’da yaşanan deprem faciasında hayatlarını kaybeden bütün vatandaşlarıma Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun diyorum. Yaralılar da inşallah kısa süre içinde sağlıklarına kavuşur, evlerine dönerler.

CHP BELEDİYELERİ YARDIMA KOŞTU

Cumhuriyet Halk Partili belediyeler de deprem bölgesine büyük katkılarda bulundular. Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Hatay, İstanbul, İzmir, Mersin, Muğla, Tekirdağ belediyelerimiz bölgeye hem insanî yardım, hem diğer yardımları büyük ölçüde taşıdılar.

İtfaiye araçları gönderdiler, araba kurtarma ekipleri gönderdiler, hizmet araçları gönderdiler, ambulanslar gönderdiler, kurtarma ekipleri gönderdiler, battaniyeden elektrikli sobaya, kuru gıdadan sıcak yemeğe kadar, çadır kurarak sıcak yemeğe kadar hemen hemen bütün ihtiyaçları karşılayabilecek katkıları esirgemediler. Bu vesileyle ben gerçekten de belediye başkanlarıma yürekten teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, her yılbaşı yeni bir yılı kutlamak üzere güne başlıyoruz. Ama Ocak ayının bizim tarihimizde acı günleri var. Onat Kutlar bir Ocak ayında öldürüldü, Yasemin Cebenoyan bir Ocak ayında öldürüldü, Metin Göktepe bir Ocak ayında öldürüldü, Hrand Dink bir Ocak ayında öldürüldü, Uğur Mumcu bir Ocak ayında öldürüldü, Muammer Aksoy bir Ocak ayında öldürüldü ve Gaffar Okan bir Ocak ayında öldürüldü.

İsterlerse istedikleri kadar katliam yaparlar, ama biz yolumuzdan inandığımız yoldan, inandığımız ülküden asla dönmeyeceğiz; Türkiye’yi çağdaş uygarlığa ulaştırıncaya kadar.

Bugün önemli bir dava görüşülüyor, Osman Kavala’nın davası. Tam 819 gündür hücrede. Haksızlık yapıldığını herkes biliyor, vicdanı olan herkes Osman Kavala’ya haksızlık yapıldığını biliyor. Böyle bir adalet olabilir mi? Dolayısıyla bugün görülen davada inşallah adalet tecelli eder ve Osman Kavala yuvasına kavuşmuş olur.

Değerli arkadaşlarım, devletle siyasi partiler arasındaki ilişkiden söz etmek isterim. Devleti yönetmek üzere siyasi partilere halk yetki verir ve gelir iktidar olurlar. Bu 1921’den beri egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, 21’deki ifadesiyle hâkimiyet bilâ kaydı şart milletindir, ilkesinden kaynaklanıyor. Devlet bir baskı aracı değil, devlet topluma hizmet etmelidir.

Peki, talebimiz ne? Talebimiz, birlikte yaşamak istiyoruz, hiçbir ayrım yapmadan birlikte yaşamak istiyoruz.

NASIL BİR ÜLKEDE YAŞAMAK İSTİYORUZ?

Peki, birlikte yaşamak yetiyor mu? Hayır, huzur içinde yaşamak istiyoruz, barış içinde yaşamak istiyoruz, huzurlu bir Türkiye istiyoruz.

Başka? Gelecek kaygılarımızı aşmalıyız, gelecekte kaygılar değil ideallerimiz olmalı; Türkiye’yi nasıl büyütürüz, nasıl görkemli bir ülke haline getiririz, nasıl dünyada söz sahibi yaparız güzel ülkemizi?

Başka? Adaletli bir devlet istiyoruz, adalet olsun istiyoruz.

Başka? Anneler çocuklarını güven içinde okula göndersinler, huzur içinde okula göndersinler. Oğlum kızım okuyacak büyüyecek, bu ülkeye katkı verecek ve bu ülkede yaşayacak.

Ve yine ne istiyoruz? Mutfaklarda yangın olmasın, mutfaklarda bereket olsun.

Ve biz ne istiyoruz? Üniversitelerimiz bilgi üretsin istiyoruz, katma değeri ürün üretmeliyiz biz.

Başka? Kimse inancından, kimliğinden, yaşam tarzından ötürü ötekileştirilmesin istiyoruz, herkes huzur içinde yaşasın; herkesin kimliği başımın üstüne, herkesin inancı başımın üstüne, herkesin yaşam tarzı başımın üstüne.

Ve yine ne istiyoruz? Farklı düşündü diye hiç kimse cezalandırılmasın. Farklı düşünmek insanlığın gelişmesine kapı aralamak demektir.

Ve hepimiz temiz bir çevrede yaşamak isteriz, güzel bir çevrede yaşamak isteriz.

Ve yine depreme dayanıklı, güvenceli evlerde kentlerde yaşamak isteriz. En büyük arzularımızdan birisi de budur.

Ve dolayısıyla bunlar gerçekleşsin diye ne yapıyoruz? Askere gidiyoruz, kendi ülkemizin geleceği için askere gidiyoruz.

Başka? Devlet adaletle yönetilsin istiyoruz. Bunu kim yapar? Siyasetçiler yapar. Siyasetçi halkın oylarıyla geliyor ve devleti adaletle yönetmek zorundadır.

Bir başka önemli nokta değerli arkadaşlar, hepimiz vergi veriyoruz.

NE İÇİN VERGİ VERİYORUZ?

Değerli arkadaşlarım, buradan şuraya gelmek istiyorum. Ne için vergi veriyoruz? Daha güzel bir Türkiye olsun diye vergi veriyoruz, daha iyi şartlarda yaşayalım diye vergi veriyoruz.

Dolayısıyla siyasi iktidar her kuruşun hesabını millete vermek zorundadır. Buna biz devlette şeffaflık diyoruz, yani; saydamlık diyoruz, yani; hesap veren iktidar diyoruz, yani; insana saygı duyuyoruz, yani; insanın ödediği vergilerin onun çıkarlarına nerelere harcandığını ona anlatalım diyoruz. Dolayısıyla, demokrasinin de çıkış kaynağı zaten “ey iktidar benden vergi aldın, benden aldığın vergileri nerelere harcadın?” bunun hesabını sormaktır, demokrasi budur değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, 17 Ağustos 1999 büyük Marmara depremini yaşadık. Rahmetli Ecevit, yaşanan bu büyük depremin yaralarını tamir etmek için deprem vergileri dediğimiz yasayı çıkardı.

Diğer vergiler ek vergiler kalktı, 2004 yılında özel iletişim vergisi kalıcı hale getirildi. Yani AK Parti iktidarı dedi ki, ben bunu kalıcı hale getireceğim. Niçin? Türkiye’de deprem riski var, dolayısıyla Türkiye’nin uzun vadede de depremle mücadele etmesi lazım ve bunun çözülmesi lazım.

2004-2019 arası vatandaştan toplanan deprem vergisi 65 milyar lira, eski parayla 65 katrilyon lira. Dolara vurursak 34 milyar dolar. 34 milyar dolar para deprem yaralarını sarmak, kentleri depreme dayanıklı hale getirmek için bizim ödediğimiz vergi, herkesin ödediği vergi.

Değerli arkadaşlarım, vatandaş haklı olarak şu soruyu soruyor. 17 yıldır iktidarsınız, 1 yıl değil 5 yıl değil 10 yıl değil 15 yıl değil 17 yıldır iktidarsınız ve deprem vergisi alıyorsunuz –az önce rakamları söyledim 34 milyar dolar- Elazığ’da Malatya’da ve bilinen tüm deprem bölgelerinde can kaybını ve tahribatı önlemek için neler yaptınız?

34 MİLYAR DOLAR DEPREM VERGİSİ NEREDE?

Bunu söylemiyorlar, neden soruyorsun bize? Şimdi bu soru sorulur mu? Ne zaman soracağız? Vatandaş üzerine düşen görevi yaptı mı? Yaptı. Vergisini ödedi mi? Ödedi. Para alıyorsun, bir lira değil beş lira değil 34 milyar dolar para alıyorsun, 34 milyar dolar! 65 katrilyon Türk lirası alıyorsun. Nereye gitti bu para ve bu can kaybı neden? Vatandaş bunu soruyor. Vatandaş görevini yaptı, ama 17 yıldır iktidarda olanlar görevlerini yapmadılar.

Bakınız, Ali Özcan geçen dönem bizim Elazığ milletvekilimizdi. Biz kanunu çıkardık, vatandaş vergiyi de veriyor, bakalım şu yürütme organı üstüne düşen görevi yaptı mı yapmadı mı, parayı yerinde harcadı mı harcamadı mı? Bir bunu araştıralım, dedi. Reddedildi. Milletvekilimiz yalvarıyor, yakarıyor yapmayın etmeyin, bakın yarın öbür gün deprem olur, insanlar hayatını kaybeder önlem alalım, reddediliyor değerli arkadaşlar. Bu nedir, biliyor musunuz arkadaşlar, kırılan fay hattı değil saray iktidarının ar damarıdır arkadaşlar.

Şimdi biz şunu sormayacak mıyız yani, bu paraları deprem vergilerini nereye harcadın? Vatandaş soruyor. Soruyu sorma hakkı benim, çünkü vergiyi veren benim kardeşim. Vergiyi veren benim, ben de soracağım.

Değerli arkadaşlarım, üç ay önce 2019 Ekim ayında da deprem dolayısıyla alınması gereken önlemlerle ilgili yine bir araştırma önergesi verildi. AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Depremde ölenlerin bütün günahı onların boynundadır, bütün günahı!

Değerli arkadaşlar, olay yaşanıyor Elazığ’da, Sayın Erdoğan’ın kurduğu şöyle bir cümle var. “Depremi durdurma şansımız var mı?” diyor. Depremi durdurma şansımız yok zaten, soru bu değil soru şu: Kardeşim 34 milyar dolar para aldın, para topladın, bu vatandaşın evini depreme dayanıklı hale niye getirmedin? Soru bu.

JAPONYA NASIL YAPIYORSA, AYNISINI YAP!

Bütün mesele nedir? Depreme karşı önlem almaktır. Önlemin nasıl alınacağı belli, Japonya nasıl yapıyorsa aynısını yap, depreme dayanıklı evler yap, konutlar yap, okullar yap, hastaneler yap.

Değerli arkadaşlarım, bunun temel noktası, temel ölçüsü liyakattir. Devlet lafla yönetilmez, devlet bilgiyle yönetilir, ahlakla yönetilir, erdemle yönetilir, devlet vatandaşa saygıyla yönetilir.

Değerli arkadaşlarım, devlet yönetiminde liyakat aynı zamanda bir gelecek perspektifi belirlemektir, 50 yıl sonrayı 100 yıl sonrayı nasıl inşa edeceğiz, Türkiye nereye gidiyor dünya nereye gidiyor?

Liyakat aynı zamanda planlama demektir. Planlama nedir? Eğer deprem varsa, deprem kuşağındaysak, burada insanların deprem felaketi dolayısıyla hayatlarını kaybetmemeleri için gerekli önlemi alacaksın, yani sağlam kazığa bağlayacaksın, ondan sonra kader dersin.

Liyakat aynı zamanda ahlaklı davranmayı da içerir. Devleti yöneten kişinin vatandaşına yanlış söylememesi lazım, vatandaşına yalan söylememesi lazım, devleti yöneten kişinin erdemli olması lazım, vatandaşa doğruları söylemesi lazım.

Örnek vereyim değerli arkadaşlar, 27 Eylül 2019’da malum 5,8 şiddetinde bir deprem oldu. Depremden sonra Erdoğan şu açıklamayı yaptı: “İstanbul’da AFAD’ın bırakın yüzlerce, binlerceyi, on binlerce şu anda ilan edilmiş toplanma alanları söz konusudur vardır.” Peki, AFAD ne diyor? 2 bin 864 tane toplanma alanımız var diyor. Şimdi devleti yöneten bu kişi arkadaşlar, vatandaşın önüne çıkıp konuşan kişi bu kişi, dünyadan haberi yok, toplanma alanının ne olduğunu bilmiyor.

KADDAFİ’NİN VERDİĞİ 250 BİN DOLAR NEREDE?

İşin özeti, birlikte çalışacağız. Bütün bunlar bizim moralimizi bozmasın. Biz güzel ülkemizi adaletle yöneteceğiz, huzur içinde yöneteceğiz, oy versin vermesin her vatandaşı kucaklayacağız, birlikte olacağız.

Ama bir şey daha var, değerli arkadaşlar biz Tank Paleti unutmadık. Şimdi deprem diye dokunmadım, Tank Paleti unutmadık daha. Tank Palet Türk Silahlı Kuvvetlerinin en önemli fabrikasını yabancı bir orduya peşkeş çekene vatan haini deriz. 15 Temmuz şehitlerini unutmadık, gazileri unutmadık, onların hakkını hukukunu unutmadık, onları da sonuna kadar takip edeceğiz. Beşiktaş’ta terör dolayısıyla hayatını kaybeden 39’u polis toplam 46 vatandaşımızı unutmadık, 52 milyon lira toplandı, ne oldu bu paralar? Bunu da soracağız. Kaddafi’den 250 bin dolar para aldı Erdoğan, 250 bin dolar para aldı, medyanın önünde aldı. Dedi ki, 250 bin doları insan hakları için çalışan derneklere bağışlayacağım. Aylardır soruyorum, bir daha soruyorum, 250 bin doları hangi derneğe bağışladın, bana çık söyle. Ve haftaya FETÖ’nün siyasi ayağı nedir onu anlatacağım size.”