Kaan Arslanoğlu: Herkes olumsuz düşünmeye ve konuşmaya şartlandırılıyor

Kaan Arslanoğlu: Herkes olumsuz düşünmeye ve konuşmaya şartlandırılıyor

Tüm dünyayı etkisi altına alan, mevcut yaşam alışkanlıklarını değiştirip gündelik pratiği büyük ölçüde tasfiye eden Covid-19 salgını hakkında hekim ve edebiyatçı Kaan Arslanoğlu ile bir online röportaj gerçekleştirdik.

Haydar Ali Albayrak: Merhaba hocam, sevgilerimi ve iyi dileklerimi sunarım. Tuhaf günlerden geçiyoruz, bir belirsizliğe kıstırıldık. Sürekli "kritik haftalar geldi, geliyor" gibi haberler duyuyoruz dolayısıyla koronavirüs meselesinde evvela korku atmosferinden başlamak istiyorum. Kışkırtılan bu korku atmosferinin toplum sağlığı üzerindeki etkilerine değinir misiniz?

Kaan Arslanoğlu: Söyleyeceklerimin ana fikrini baştan söyleyeyim: İnsan aklının, evrimsel gelişme noktası itibariyle çok geri olduğunu düşünmekteyim. Bilirsin bu konunun kuramını da geliştirdim, çok makale ve kitap yazdım sorun üstüne. İnsan zekası kompartımanlara ayrılır. Başlıca dört zeka bölümünden bahsedilir. Oralara girmeyeyim. Bu bölümler içinde en berbat durumda olanı sosyal zekasıdır. Teknik zekası sosyal zekasından çok daha gelişmiştir. Bu kriz vesilesiyle onun da bir matah olmadığını bir kez daha gördük. 21. Yüzyıla girdik, bir virüs tedavisini bile bulamamış, ama aklıyla övünen bir canlı. Salgınlara karşı 3-4 bin yıl önceki tedbir yöntemleriyle mücadele etmeye çalışıyor. Düşünün, teknik zekasından çok daha geri olan sosyal zekası ne hallerde. Her krizde çuvallayan, panikleyen, akılla hareket edemeyen bir insanlık görüyoruz.

En temel problem de şu: İnsan kendi geri zekalılığını bilse buna yönelik tedbirler alır, ona uygun davranır, sorunlarını daha kolay halleder, zekası da gelişir bu arada. Ama hayır, her dönem burnu kaf dağında. Her dönem en sefil hallerinde, çukur içinde debelenirken bile kendini matah zannediyor. Kendini pek akıllı, pek zeki sanıyor. Bir de bilimi var ya hani.. Her kriz sırasında hurafelere, dinsel yobazlığa karşı bayrak gibi salladığı kapitalist bilimi. Bu bilimin de, işte şu kriz sırasında bir kez daha görüyoruz, hiçbir şeyi çözmeyen bir paçavra olduğunu anlıyoruz. Bunu kabul etsek bilim de gelişecek. Ama yok! Böyle şeyler derken bilim karşıtı olduğum sanılmasın. Bilimi kapitalizm köle gibi kullanıyor, bilim olmaktan çıkarıyor. Sahte bilime karşı mücadeleyi yine bilim içinde yapacağız.. Elimiz mecbur..

Soruna gelecek olursak: Toplum sağlığını o kadar çok etkiliyor, o kadar kötü etkiliyor ki! Doktorların bile umrunda değil bu. Koca koca profesörlerin ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor. Ne yapıp ettiklerini, topluma, insanlara ne zarar verdiklerini fark etmiyorlar bile… Varsa yoksa Corona ve bunun en akıl dışı halde yaşanışı.. Panik içinde paniğin yayılışı… Niye böyle.. Çünkü o profesör denilen insanlar sosyal bakımdan geri zekalılar. Maalesef türümüz böyle. İşin tek yanını görüyor, başka yanını değerlendiremiyorlar. Soyut düşünce neredeyse tamamen yitmiş. Çıkarım geliştirme körelmiş. Diyalektik bağlantı kurmak hak getire.. Ne bekleriz bunun sonucunda.. Bozulmuş morallerle virüse direnç azalır. Her şey virüs ise eğer. Ayrıca depresyon artar, metabolik hastalıklar artar, kanser, alkolizm her bir şey artar. İntiharlar artar. Bu rakamları görüp, yaşayacağız.

Sürecin henüz kızışmadığı günlerde ünlülerin bir vakaya dönüşmesine tanıklık ettik. Sporcular, film yıldızları, siyasetçiler hastalığa yakalandı şeklinde bilgilendirildik. Devamında bazılarının yoğun bakıma düştüklerini hatta vefat ettiklerini öğrendik. İngiltere başbakanı Boris Johnson bir süre yoğun bakımda tedavi gördü. Bizde de emekli general Aytaç Yalman ve eşi hayatını kaybetti. Sizce bu durum toplumda nasıl bir his uyandırdı?

Baştan karar alınmış, herkese bu karar onaylatılmış gibi panik havası yaratılıyor. Ünlüler bu gösteride yine star malzemesi olarak kullanılıyor. Birçok ünlü virüs kapıyor, haber oluyor.. Sonra iyileşiyorlar.. haber oluyor.. Bunların ne kadarı doğru, o ayrı konu.. Bütün ölümler artık Coronaya bağlanıyor. Geçmişte grip olup ölen bir ünlü, haberlerin alt sıralarında kendine yer bulurdu, kalpten öldü, zatürreden öldü falan denirdi, şimdi manşetlerden veriliyor. Seçici algı dediğimiz insanın psikolojik tabiatından tepe tepe yararlanılıyor..

Bunlar toplumda nasıl bir his mi uyandırıyor. Her şey Coronadır artık! Dünyada hiçbir sorun kalmamıştır, başka hastalık da kalmamıştır, Coronaya odaklanalım! Hedef budur ve hedefe ulaşılmıştır.

Medyanın geniş çaplı ve bir hayli şiddetli saldırısına tanık oluyoruz. Öyle ki gazetesinden televizyon kanalına, sosyal medyasına her mecra, köşe yazarından isimsiz trolüne hemen herkes "yandık bittik mahvolduk" propagandası yapıyor. Yaklaşık yüz yıl evvel insanlığın başına gelen İspanyol gribi referans veriliyor. Milyonlarca ölüm yaşanacağı, senelerce karantinada kalınacağı söyleniyor. Her gün yeni bir sansasyon ile karşı karşıya kalıyoruz. Yok "toplu mezarlar havada görüntülendi", yok "hastalar uykusunda ölüyor". Bu propagandayı nasıl karşılamak lazım? Popüler bir deyişle sorayım: Bir şey mi deniyorlar?

Bu bir virüs salgını. Baştan planlı olarak organize edildiğine dair komplo teorileri yaygın. Ama ben bunlara katılmıyorum. Yüzde yüz reddetmemekle beraber bu ihtimali çok düşük görüyorum. Bu virüs öteki sıradan grip türlerine göre daha hızlı yayılıyormuş, daha öldürücümüş? Ne kadar? Birkaç ay içinde rakamlar netleşmeye başlayacak. Öteki sıradan türlere göre muhtemelen daha öldürücü çıkacak. Ama kaç kat? İşte komplo burada başlıyor… Birilerinin dediği, iddia ettiği gibi 100 kat mı; 30 kat mı? İtalya’da gerçekten ölüm oranı yüzde 8-9 mu? Burada bilerek rakamlarla oynanıyor, tehlike bilerek olduğunun çok üstünde gösteriliyor. En olumlu bakan öteki griplere göre 10 kat öldürücü diyor. Birtakım yanlış hesaplar yapılıyor. Herkes olumsuz düşünmeye ve konuşmaya şartlandırılıyor. Burada büyük oyun dönüyor. Baş aktörü uluslararası medikal karteldir.. Onun emrindeki on binlerce unvan sahibi tıp otoritesi. İkinci baş aktör medyadır. Bu ikisi için bu salgın, bu kriz büyük kazançlar getirecek. Panik insanın zaten olağan doğası, ama her dönem bunu çıkarı için kullanan çevreler vardır.

Bir şey mi deniyorlar? Önce oluşan bu fiili durumu sonuna kadar kullanıyorlar. Bu arada elbette bazıları bir şeyler de deniyor. Hükümetler de bu işi içinde, ama sanırım en az içinde olan, işin içine zorunlu olarak çekilen hükümetler.. İçlerindeki belli odakları dışta tutarsak.

İnsanların yadırgadığı bir diğer mesele ise kuşkusuz karantina meselesi. Türkiye'de henüz gönüllü bir düzeyde uygulanıyor bu karantina ama bir kesim evine kapanmış ve sokaktan korkuyor. Sokak öcüleşmiş. Bana kalırsa işin ilginç yanı tehlikenin görünmez oluşu. Bir savaşın ortasında olsak tehlikenin boyutlarını az çok değerlendirebiliriz. Virüste bu imkan olmayınca "bilinmeyen, gözle görünmeyen tehlike" korkuyu katmerliyor. Bu koşullarda karantinada ruh sağlığımızı nasıl koruyabiliriz?

Bu krizi insanlık yüzüne gözüne bulaştırdı derken dünyadaki genel tabloyu anlatıyorum. Bizdeki iktidarı suçlamıyorum. Bizim iktidarın da birçok hatası oldu, ama şimdi bunları anlatmanın sırası değil. Ben krizi fırsat bilip muhalefeti kızıştıran, bunu da en alçakça yöntemlerle yapan muhaliflerden değilim. Bu tarz kendi ellerinde patlıyor, o kadar salaklar ki fark bile etmiyorlar.

Zaten sorun global… Salgına karşı en etkili yol sosyal izolasyon ve karantina deniyor. Doğru.. Ama bizde ve dünyada bu işin nasıl kötü uygulandığını da görüyoruz. İş yerlerini, lokanta, kafe, spor salonlarını, camileri kapamakla iş bitmiyor. Bunların kuşkusuz faydası var. Ama başka yerlerini açık bırakırsan, Nasrettin Hoca’nın kapısı sımsıkı kilitli ama duvarı olmayan türbesi gibi, tüm bu önlemler sonuçta ve toplamda pek az yarar sağlar, eziyet çektiğinle kalırsın. Her karantina kararının başında sıkı bir hızlı bulaştırma dönemi görüyoruz. Ayrıntılara daha fazla girmeyeyim, ileri bir tarihte ele alırız.

Karantinada ruh sağlığını korumak için olumlu düşünmeye çalışmak gerek. Olumlu düşünmek her türlü psikiyatrik, psikolojik tedavi yaklaşımının genel ilkesi. Tabii medya ve sosyal medya buna ne kadar izin verecek? Olabildiğince izlemeyin diyorum. Sokağa çıkma yasağı uygulanan yaş kesimlerine de önerim bu. Gençler kendilerini sıkmadan ders çalışsınlar, film izleyip müzik dinlesinler. Spor yapsınlar. Yaşlılar da benzer.. kitap okusun, bulmaca çözsünler.. Medya izlemesinler. Hafif egzersizler yapsınlar.. Diyoruz falan da.. Bizi kaç kişi okuyor, kaç kişi dinliyor? İnsanlığın zaten en büyük problemi.. Büyük güç odaklarınca koyun gibi güdülmek.

Bu süreçten en çok etkilenenler ise kronik hastalar oluyor. Covid 19'a yakalanmalarına gerek yok. Tedavi göremeyen kanser hastaları, korkularından ötürü acile gidemeyen yaşlılar. Diğer yandan ise kaygı bozukluğu yaşayanların pratiği söz konusu... Hastalık hastaları, panik atak hastaları, okb'liler bu dönemi en az hasarla nasıl atlatabilirler? Soruyu bir parça genişleteyim. Salgın durulduğunda bu tür rahatsızlıklarda bir patlama bekliyor musunuz?

Olabilir.. İnsan her şeye çabuk alışan bir yaratık neyse ki.. Bu tür hastalıklarda artma bekliyorum.. Ama patlama? Az ihtimal.. Grafiğin olumsuz eğrisi sürekli yükselecek. Ancak dimdik çıkmayabilir. Ama iş uzarsa… Her şey hızla bozulur.

Salgından ruhsal olarak en çok etkilenen kesimlerin başında sağlık çalışanları geliyor. Hekimler, yoğun bakım hemşireleri, acil tıp teknisyenleri, hastane ve polikliniklerin sekreterleri, danışma çalışanları, güvenlikleri... Bir yanda hastalıkla yüz yüze çalışıyor diğer yanda sevdiklerinden uzak kalıyorlar. Sağlıkçılar yoğun stresle nasıl baş edebilirler?

Bu soruya çok kısa nasıl cevap verilebilir? En az iki sayfa yazmak lazım.. Çok kısaca özetleyecek olursam: Olumsuz bilgi akışına bir yerden emir almış gibi azgınca benzin dökenlere, bunları yayıp duranlara karşı tavır alsınlar.. Bu aynı zamanda sağlık görevlerinin de bir parçası. Bu tür bilgileri yaymasın, izlemesin, yayanlara tepki göstersinler. Arada orada burada çok daha gerçeğe uyan, çok daha samimi olumlu bilgiler, haberler de var.. Onlara ve işlerine odaklansınlar. Bu işin fazla uzamadan biteceğini düşünsünler.

Oytun Erbaş ve Canan Karatay gibi göz önünde olan hekimlerin hastalığı hafife aldıklarını düşünüyor musunuz? Yavuz Dizdar da bu konuda hedef alınanlardan. Editörü olduğunuz İnsanbu sitesinin yazarları arasındaydı. Bu virüsü mevsimsel griple birlikte anmak sizce ne kadar doğru?

İlk ikisini salgın konusuyla ilgili olarak izlemedim, bilmiyorum. Yavuz Dizdar bu salgının, virüsün laboratuarda üretilerek, dışarıya bulaştırma yoluyla yapay olarak ortaya çıkarıldığını öne sürüp elindeki bir belgeyi sallıyordu. Yavuz Dizdar bu, tarzı bu… Bana bu kadar yüzeysel bilgiyle, tuhaf kanıtla inandırıcı gelmedi. İhtimal sıfırdır demiyorum, ama daha sağlıklı kafalardan gelse aynı iddia, daha inandırıcı olur kuşkusuz.

Evet, bence bu da bir mevsimsel grip. Mevsimsel olması tüm bu virüslerin mevsim, sıcaklık ve iklimden etkilenme özelliğinden kaynaklanıyor. Bence bu da mevsimsel özellik gösterecek, niye göstermesin? Birlikte göreceğiz. Öteki griplerden daha tehlikeli bir mevsimsel grip, bence o kadar…

Salgının topluma ölüm ve değişim gibi iki temel değeri anımsattığını düşünüyor, insanların ölmekten ve değişmekten korktuklarını görüyorum. Sizin fikriniz nedir? Normale ne zaman döneceğiz? Yoksa dönülmez akşamın ufkunda mıyız?

Başka bir sorunun ya da başka sorunların varlığını hatırladığımızda bu krizden çıkmış olacağız. O sorunu bu şekilde düşük akılla yaşadığımızda anlayın ki salgın hafiflemiş ya da bitmiş... Büyük olasılıkla bir iki ay içinde bunları yaşayacak sağ kalanlarımız… "Sağ kalanlarımız" derken karamsar bir ifade kullanmış olmayayım, “Allah izin verirse!” anlamında...☺

Kaan Arslanoğlu kimdir?

1959 yılında Bartın'da doğan Kaan Arslanoğlu orman mühendisi babasının mesleği dolayısıyla çocukluğundan itibaren birçok il ve ilçede yaşamış, liseyi Bursa'da tamamlamıştır. 1977'de girdiği Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden 1984'te mezun olmuştur. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde çalışarak 1990'da uzmanlık kazanmıştır.

Ruh hekimliğini 2005'e kadar sürdüren Arslanoğlu'nun bir diğer kimliği ise yazarlıktır. Gerek edebi gerek araştırma temelli eserler veren yazarın bazı kitapları şöyledir: Devrimciler, Öteki Kayıp, İntihar - Zamanımızın Kahramanı, Yanılmanın Gerçekliği, Kimlik, Kişilikler, Çağrısız Hayalim, Güneş Dil Kuramı ve İlk Güneş-Dil Sözlüğü.

Son olarak "Radloff Sözlüğünden Çıkan Bulgulara Göre Batı Dillerinin Kökündeki Güçlü Türkçe"yi kaleme alan Arslanoğlu aynı zamanda insanbu.com sitesinin editörlüğünü yapmaktadır.

Spot: Karantinada ruh sağlığını korumak için olumlu düşünmeye çalışmak gerek. Olumlu düşünmek her türlü psikiyatrik, psikolojik tedavi yaklaşımının genel ilkesi. Tabii medya ve sosyal medya buna ne kadar izin verecek? Olabildiğince izlemeyin diyorum.