Abdullah Ağırkan
Cumhuriyet Fazilettir
“Cumhuriyet, ahlâkî fazilete dayanan bir idaredir.
Cumhuriyet fazilettir.
Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir.
Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.
Aradaki fark bunlardan ibarettir.”
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 231)
28 Ekim 1923 günü; "Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.." diyen bir liderin cesaretini, 100 yıl sonra hatırlamak şüphesiz çok anlamlı.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ile daha sonra oluşan anayasa ve tekçiliğin derin bunalımı, baskıcılığının derin çıkmazları dışında gerçek anlamda cumhuriyet fazilettir…
Cumhuriyeti, faziletli ve namuslu insanlar yetiştiren bir sistem olarak tanımlayan düşünce biçimi, şüphesiz çağdaş bireyler hedefler, demokrasi ve özgürlüğü ön plana alır.
Cumhuriyet özünde kollektif aklın egemen olduğu , bilginin kutsandığı bir İdealler dünyasının çok ötesinde somut şeyler ortaya koymuştur bu ülkede…
Yüz yıllık serüvenin bu gün en somut şekli sadece “ sadece törenler,” oysa…
Toplumsal anlamda bir kavrayıştır işin önemi…
Cumhuriyetin ön gördüğün namuslu-faziletli insan tipolojisi ne yazık ki çok da başarılı olmadı. Bireyciliğin ve kişisel hırsların derin bilgisizliğin çukurunda debelenen bir tipoloji hâkim çok yazık ki sokakta…
Sadece kişisel hırslara teslim olan halkların gerçekte ulaşabileceği nokta bireyciliğin derin çukurudur...
Türkiye’de halklar ve Toplam olarak Millet tasavvuru içinde yoğrulan 100 yıllık tez bir nevi olgunlaştı.
İşte, belki de bunu bildiğinden 'Fazilet ve namusu' işaret etmiş Mustafa Kemal, Cumhuriyeti tariflerken.
Cumhuriyeti, faziletli ve namuslu insanların idare biçimidir diye tariflerken Mustafa Kemal, aslında bu halklara bir vasiyet bırakmıştır.
Bu vasiyet cesaretle mücadele edip namussuzları alt edecek iradenin aslında ayak bastığı toprak ve bu toprağın özünde olduğudur. Bu gerçekliği 100 yıl sonra en somut şekliyle yine ve yeniden Nazım Hikmet bize anlatır;
Kuvay-ı Milliye Destan
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam
Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel, rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
paşalar : "üç" dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
Eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
kocatepe'den afyon ovası'na atlıyacaktı...
Nazım Hikmet