Abdullah Ağırkan
KAĞAN VE YASALAR
Eski TBBM Başkanı ve Devlet Bakanı Husamettin Cindoruk 'a Acil şifalar diliyorum. Geçmişte bizleri evinde konuk eden büyüğümüze huzur, sıhhat diliyorum.
KAĞAN VE YASALAR
Son günlerde yeni anayasa tartışmaları yine gündemde konuşulmaya başlandı: Öte yandan nasıl bir “anayasa olacak” meselesiyse farazi söylemlerden ibaret. İnsanlığın uzun serüveni, yolculuğu bize ışık olmalı…
Şüphesiz bu yolculuk sadece doğu toplumlarına özgü nitelikler, süreçler taşıyor. Eski dünya’ya kısa bir yolculuğa çıkalım birlikte…
Temuçin (Cengiz Han'ın asıl adı) devasa bir bölgenin tartışılmaz hükümdarı olmuştu. Ne var ki, savaş meydanlarında zafer kazanmakla hemen hükümdar olunamıyordu; temsilcilerden oluşan bir kurultayın Temuçin'in hükümdarlığının meşruluğunu onaylaması gerekiyordu. Bu yüzden Temuçin, barışın kurulması ve ilişkilerin iyileşmesine süre tanımak amacıyla, kurultayı toplamak için yeteri kadar bekleyerek, 1206 yılında, o güne kadar bozkır tarihinde toplanmış belki de en büyük ve en önemli kurultayı topladı.
Temuçin neredeyse bugünkü Batı Avrupa büyüklüğünde bir bölgeyi yönetiyordu; idaresinde değişik göçebe kavimlerinden bir milyon insan ve en az 15-20 milyon hayvan vardı. Sadece Tatarların değil, Kereyit ve Naymanların da hanıydı, Keçe Surları halkının da hükümdarı olacaktı. Ancak bunun için kendi kavmine yepyeni bir ad bulmalıydı, onlara Yeke Moğol Ulusu, yani Büyük Moğol Ulusu adını verdi. Tüm insanlarını bir araya getirdikten sonra soy, kabile ve aşiretlerinden gelen her türlü aristokrat unvanı kaldırdı. Bu tür unvanlar artık kişilere veya ailesine değil, devlete ait olacaktı ve bu unvanlar ancak yeni hükümdarın isteği üzerine dağıtılacaktı.
Kurultayda halk adına içlerinden biri Cengiz Han'a şöyle seslendi: "Eğer halkına adil davranırsan, Allah senden rahmetini esirgemez; yetkini suiistimal edersen kendi mutsuzluğunun sebebi olursun.”
Cengiz Han bilinçli olarak bir devlet kurmaya yönelmiş ve bu devletin kurumlarını kısmen eski kavimlerden elde ettiği, kısmen kendi getirdiği yeni bir anlayışa göre oluşturmuştu. Ulus devletin yaşayabilmesi için güçlü kurumlar kurmak zorundaydı. Cengiz Han buna kendisini iktidara getiren ordu ile başladı; orduyu daha güçlü ve daha merkezi bir duruma getirdi.
Cengiz Han yönetiminde önceden sığır çobanı, çoban ve deve güden insanlar yükselip general olmuş, on bin kişilik ordulara komuta eder hale gelmişlerdi. On beş ile yetmiş yaş arasındaki her sağlıklı erkek ordunun aktif birer üyesiydi. İlk önce, han seçildiğinde yaptığı gibi, en sadık askerlerini bin kişilik birliklerin, Burku gibi en eski adamlarını da on bin kişilik orduların başına getirdi.
Herhangi bir soydan olmayan adamlarını, savaş alanında ya da siyasi hayatta kendisine olan bağlılıklarını kanıtlamaları şartıyla, başarılarına göre ödüllendirerek en üst pozisyonlara atadı. Sadık dostlarına verdiği on bin kişilik birimlerle kıyaslandığında, kendi aile üyelerinin kontrolüne verdiği ordular çok zayıftı.
Cengiz Han aile üyelerinin gözetilmesi için en güvendiği adamlarını görevlendirdi. Bu suretle Çağatay gibi dik ve dar kafalı olduğunu düşündüğü aile fertlerine karar alma süreçlerinde yardımcı olmayı, onları hata yapmaktan korumayı murat etti.
Cengiz Han'ın büyük yasaları tarihteki diğer kanun yapıcılardan büyük oranda farklılık gösterir. Yasalarını herhangi bir dini öğretiye dayandırmadı; herhangi bir bilinen medeniyetin yasalarını da kopya etmedi; çobanlık yapan kavimlerin yüzyıllardır uyduğu gelenek ve göreneklerden derledi. Ne var ki toplumunun birlik içinde olmasını engelleyen eski uygulamaları hemen ortadan kaldırdı. Herkes için ortak yasa hükmünde olan anayasaya ters düşmediği sürece, kavimlerin kendi bölgelerinde geleneksel uygulamaları devam ettirmelerine izin verdi.
Anayasayı ömrünün kalan yirmi senesi boyunca sürekli olarak geliştirdi. Cengiz Han'ın yasası günlük hayatın tüm yönlerini kapsamıyordu; bunun yerine sıklıkla ihtilafa düşülen konular hakkında pratik düzenlemeler yapıyordu.
Erkekler kadın kaçırmaya devam ettikleri sürece bozkırlarda kavga dövüş durmayacaktı. Bu nedenle Cengiz Han ilk olarak kadın kaçırmayı yasaklıyordu. Bu, karısı Börte'nin kaçırılmasına da bir tepkiydi. Bu tür kaçırma olaylarından kaynaklanan kavgalar, Cengiz Han'ın kendi ailesinde de yaşanıyordu. En büyük oğlunun babasının kendisi mi yoksa Börte'yi kaçıran kişi mi olduğu konusundaki belirsizlik, yaşlandıkça daha da ciddi sorunlara neden olmuştu.
Kadın kaçırmanın yanı sıra çocuk kaçırma ve herhangi bir Moğol'un esir edilmesini de yasaklamıştı. Tayichiud tarafından kaçırılıp esir edildiği için, kaçırılıp zorla çalıştırılmanın insana verdiği acıyı iyi biliyordu. Bununla birlikte, bu tür olayların genel sosyal yapıya verdiği zararın ve bozkırdaki boylar arasındaki düşmanlığı ve şiddeti nasıl artırdığının da farkındaydı.
Cengiz Han, halkı arasında anlaşmazlığa neden olabilecek her türlü olayı ortadan kaldırmaya çalıştı. Çocuklarının meşruluğu konusundaki şahsi tecrübeleri sonucunda, ister bir eş ister cariyeden doğsun, tüm çocukları meşru saydı. Kadınlar üzerine deve alışverişindeki gibi sıkı pazarlıklar yapılmasının erkekler arasında bitmez tükenmez anlaşmazlıklara yol açması sebebiyle, kadınların satılmasını yasakladı. Aynı nedenlerle Moğolların diğer insanlardan farklı algılayıp tanımladığı zinayı da yasakladı.
Hayvan hırsızlığı her zaman suç sayılmıştı, ancak açık bozkırlarda bu duruma sıkça rastlanıyor ve bunlar insanlar arasında senelerce süren anlaşmazlıklara neden oluyordu. Belki de Cengiz Han eskiden kendilerinden çalınan sekiz hayvanın ailelerine verdiği zararı hatırlayarak, hayvan hırsızlığını önemli bir suç ilan etti. Buna ek olarak, kaybolmuş bir hayvan bulan kişilerin bu hayvanları sahibine geri getirmesini şart koştu. Bu amaçla, imparatorluğu büyüdükçe, daha da etkili bir kurum haline gelen kayıp-buluntu sistemini kurdu. Herhangi bir mal, para veya hayvan bulup da sahibine vermeyen kişiler hırsız kabul edildi. Hırsızlığın cezası ise ölümdü.
Bozkır ahalisi vahşi hayvanları avlama hakları konusunda da birbiriyle kavga ediyordu. Cengiz Han eskiden beri uygulanan mart ile ekim ayları arasındaki avlanmama geleneğini bir sisteme bağladı. Hayvanlar yaz aylarında koruma altına alınarak, aynı zamanda kış için bir güvenlik ağı kurulmuş oluyor, bu sistemde avcılar sadece ihtiyaçları kadar hayvan öldürüp gerisini bırakıyorlardı. Kanun aynı zamanda hayvanların ne şekilde avlanıp kesileceklerini de belirtiyordu. Böylece israftan kaçınılıyordu.
Cengiz Han zina, mal ve gıdanın yanı sıra, farklı dinlerin de potansiyel bir anlaşmazlık konusu olduğunun farkındaydı. Bozkırlarda yaygın olan Şamanizm, Hıristiyanlık, Budizm ve İslam taraftarları arasında din değiştirenler her zaman oluyor ve taraftarların hemen hepsi kendi dinlerinin tek doğru din olduğunu iddia ediyordu. Dünyada bu konudaki ilk düzenlemeyi yapan kişi olan Cengiz Han, herkese tam bir dini özgürlük tanıdı. Kendisi anayurdundaki ruhlara taptığı halde, bunların milli bir ibadet haline dönüşmesine izin vermedi.
Cengiz Han tüm dinleri geliştirmek amacıyla dini liderlerden vergi alınmasını yasakladı ve onları her türlü kamu görevinden muaf tuttu. Daha sonra belli mesleklerin gelişimine katkıda bulunmak için aynı uygulamayı tüccar, müteahhit, doktor, avukat, öğretmen ve alimlere de getirdi.
Cengiz Han, hanlık unvanı için savaşılmasını önlemek amacıyla bir dizi kanun getirdi. Yasaya göre han, her zaman kurultay tarafından seçilmeliydi. Ailesinin herhangi bir üyesinin seçim yapmadan hanlığa gelmesini önemli bir suç saydı. Düşmanların birbirini öldürmesini engellemek için, ölüm cezasının tek bir kişi tarafından değil, tüm ailelerin temsilcilerinin bulunacağı bir kurultayca verilmesi şartını getirdi. Böylece hanlık yarışında kardeş katlini meşru gören sistemi yasaklamış oldu.
Cengiz Han tarafından sistemleştirilen Moğol yasaları, grup, sorumluluğunu ve grup cürmünü kabul ediyordu. Tek bir bireyin aile bağlamı ve bağlı bulunduğu daha büyük gruplar dışında hukuki bir varlığı yoktu; bu nedenle aileler bireylerinin suçlarından sorumluydu. Bir kişinin işlediği suç, herkesin cezalandırılmasını gerektiriyordu. Aynı şekilde, bir kavim veya manga kendi içindeki bireylerin hareketlerinden sorumluydu. Bu nedenle sadece ordu veya sivil idare değil bütün ulus, yasalara uygun yaşanmasından sorumluydu.
Yasanın yürütülmesi ve yasaya bağlı yaşam en üst kademede, yani kağanda başlıyordu. Bu şekilde Cengiz Han, yasanın her bir bireye ve hatta egemen kişiye üstünlüğünü ilan etmiş oluyordu. Hükümran konumundaki kişiyi de yasaya tabi kılarak, o zamana kadar hiçbir medeniyetin yapmadığı bir şeyi yapmıştı. Cengiz Han, birçok medeniyetin tersine -özellikle de monarşinin yasadan üstün tutulduğu Batı Avrupa’nın- anayasaya uymaktan ve onu korumaktan herhangi bir birey kadar, baştaki yöneticinin de sorumlu olduğunu göstermişti. Kendinden sonra gelenler bu yasayı sadece elli yıl daha koruyabildi ve sonra yürürlükten kaldırıldı.
Bu bozkırlar, Müslüman tüccarlar ve Hıristiyan rahipler vasıtasıyla yüzyıllar önce yazı ile tanışmış olmasına rağmen, yerel halktan pek azı okuma yazma biliyordu. Hatta Tatar, Nayman ve Kereyit kavimlerinin âlimleri bile okuma yazma öğrenmemişti. Bilindiği kadarıyla Moğollardan hiçbiri okuma yazma bilmiyordu. Cengiz Han 1204 yılında Nayman'ı fethettiğinde, Tayang Han'ın yanında duyurularını yazan ve sonra da resmi devlet mührüyle bu duyuruları mühürleyen bir kâtip bulundurduğunu görmüştü. Bu yüzden Cengiz Han imparatorluğu yönetebilmek ve özellikle birçok yeni yasa ve düzenlemeyi hâkimiyeti altındaki bu büyük ülkenin her tarafına bildirebilmek için bir yazı sistemi benimsenmesini emretti.
Cengiz Han çıkardığı yasaları takip edebilmek için, bozkırlarda bulduğu altın küpeli ve hızmalı manevi kardeşi Şigi-Kütagü'yü kritik bir pozisyona getirdi ve onu hâkim yaptı. Kütagü'nün görevi, "hırsızları cezalandırmak ve yalanları ortaya çıkarmak" olduğu kadar, Cengiz Han'ın verdiği kararları kutsal gökyüzünün rengi olan mavi renkle ciltlenmiş beyaz kâğıt üzerine kaydetmekti.
Cengiz Han bu devasa ülkedeki örgütlenme içerisinde bağlılığı sağlamak için eski bir siyasi geleneği tekrar canlandırdı. Buna göre, bin kişilik ve on bin kişilik her bir birimin komutanından, kendi oğullarını ve oğullarının en iyi arkadaşlarını kendisine yollamalarını istedi. Bu kişiler de kendi onar bin kişilik ordularını kuracaklardı. Böylece Cengiz Han bir suç işlediklerinde akrabalarını öldürmekle tehdit etmek yerine, çok daha etkili bir strateji geliştirmiş oldu; rehin olabilecek kişileri yöneticiler yaptı ve bunları devlet içinde etkin olmayan veya sadakatsiz kişilerin yerini hemen alabilecek kişiler olarak tuttu. Böylesine potansiyel bir değiştirme sistemi, savaşta sadakatin korunması için akrabanın öldürülmesi tehdidinden çok daha etkili bir sistemdi. Cengiz Han böylece rehin sistemini değiştirdi ve rehin olabilecek kişileri devletin parçası haline getirdi. Böylece her bir ailenin hükümetle doğrudan ve kişisel bir ilişkisi olmuş oluyordu.
Cengiz Han Yasaları şunlardır:
1. Kâinatın yaratıcısı tek Tanrı'dır bu Tanrı'ya tapılacaktır.
2. Cengiz Han'ın erkek soyundan olmayan hiç kimse kendini "Han" ilân edemez. Erkek soyundan gelenleri ise ancak Kurultay kararıyla "Han" olabilirler.
3. Düşman teslim olmadıktan sonra onlarla barış antlaşması imzalanamaz.
4. Ordu yüz, bin, on bin kişilik kıtalar halinde olacaktır. Silahları muhafazaya görevli subay; askerlere silahlarını kendi eliyle teslim eder, bir de askerler silahlarını kışın ava gitmek için alabilirler.
5. Saray ve orduya, kışın yiyecek bulabilmek için halk, Mart ayından Mayıs öncesine kadar ceylan ve benzeri av hayvanları avlarlar.
6. Hayvanların kanı ve bağırsakları yenilebilir.
7. Savaşa gitmeyenler bayındırlık işlerinin bütününe katılmak zorundadır. Ayrıca haftada bir gün Han'ın hizmetinde çalışırlar.
8. Çaldıkları eşya kıymetli ise hırsızlar idam edilirler, fakat eşya önemli değilse, yedi veya yedi yüz değnek vurulur. Çalınan malın dokuz katı kadar mal verenler değnek cezasından kurtulur.
9. Moğollar ve Tatarlar kendi milletlerinden köle edinemezler. Başkasının kölesini -velisinin izni olmaksızın- kendi hizmetinde kullananlar idam olunurlar. Kaçak bir köleye rastlayan onu velisine getirmeye memurdur. Getirmeyen idam cezasına çarptırılır.
10. Erkek birinci ve ikinci derecede akrabasından olmamak şartıyla zevcesini satın alacaktır. Herkes idare edebileceği kadar kadın ve cariye alabilir.
11. Zina yapanlar idam olunur. Zina yapanı suçüstü yakalayan şahit onları öldürebilir.
12. İki aile ölen çocuklarını, yine onlar, için düğün yaparak evlendirebilir.
13. Casuslar, yalancı şahitler, homoseksüeller, sihirbaz ve büyücüler idam olunur.
14. Zimmetine para geçiren mal memurları idam olunur. Eğer ihtilas küçük ise Han'ın huzuruna çıkarılacaktır.
15. Tarkanların(asilzade) aynı kusurları dokuz defaya kadar bağışlanır.
16. Gök gürlerken suya girmek yasaktır. (Moğollar gök gürlemesinden çok korkarlardı ve gök gürlediği zaman suya girmek âdetleri vardı. Cengiz Han bu âdetin önünü almak için bu yasağı koymuştur.)