Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

DİYANET, MİLLİ GÜVENLİK SORUNU HALİNE GELMİŞTİR

Sağlık Bakanlığı, daha salgının Çin’de ortaya çıktığı andan itibaren teyakkuz halinde. Çin’e uzmanlar gönderildi. Bilgi alışverişi en üst düzeyde. Ülke içinde sağlık personelinin bilgilendirilmesi ciddiyetle takip edildi. Dış ülkelerden gelebilecek vakaları kontrol altında tutmak için gerekli önlemler süratle alındı.

Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye’nin salgına uğramaması, en hafif hasarla atlatabilmesi için okulları tatil etme kararı aldı.

Turizm ve Kültür Bakanlığı, halkın en önemli toplanma mekanlarından olan sinema ve tiyatroların gösterimlerinin ertelenmesini, festivallerin ve fuar gibi kitlesel buluşma etkinliklerinin iptal edilmesini karar altına aldı.

Ticaret Bakanlığı da, tüm yurtdışı ticari etkinlikleri, ziyaretleri iptal etti. Ülke içindeki kongreler, ticari fuarlar, tanıtımlar, lansmanlar erteleniyor.

Halkın kitlesel olarak biraya geldiği tüm etkinliklerden kaçınmamız, ertelememiz tavsiye ediliyor.

DİYANET NE YAPIYOR?

Diyanet İşleri Başkanlığı bir duyuru ve bir Cuma hutbesi yayınlıyor. Ve ikisinde de, topluluk halinde namaz kılmayı erteleme tavsiyesi yok!

İslâm dininde namazların topluluk halinde kılınması zorunluluk mudur? Elbette, hayır!

Tek kılınan namazlar ibadet sayılmıyor mu? Tabii ki, sayılıyor!

Peki, o zaman, Diyanet İşleri Başkanlığı neden halka, ibadetlerini bir süre evlerinde veya bulundukları mekânlarda yerine getirmelerini tavsiye edemiyor?

CUMA NAMAZININ CEMAATLE KILINMASI FARZ MIDIR?

Din İşleri Yüksek Kurulu’nun yayınladığı bildiriyi okuduğumuzda, çok önemli bir vurgu ile karşılaşıyoruz. Diyanet’in bütün Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının aksine davranmasının gerekçesi de burada açığa çıkıyor. Bildiride şöyle deniyor:

“Cuma namazı; Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabit olup, cemaatle kılınan ve şartlarını taşıyan her mükellefin yerine getirmesi gereken farz bir namazdır.” Yani, Diyanet’e göre Cuma namazının “cemaatle kılınması” farzmış! Bu da, “Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabit”miş! Cum’a suresinde böyle bir hüküm olmaması bir yana, namazın farz olmasını, namazı cemaatle kılmayı farz haline getirmeye dönüştürme durumu, neden Diyanet’in milli güvenlik meselesi haline geldiğini gösteren önemli bir olgudur.

DİYANET TÜRKİYE’YE KARŞI

Din İşleri Yüksek Kurulu kendi yayınladığı bildirisinde dahi, belirli durumlarda namazın kılınmayabileceğini ya da evde kılınabileceğini belirtmiş. Ancak, bunu öyle hükümlere bağlamış ki, bu hükümler sadece salgın bütün Türkiye’ye yayılırsa geçerli olabiliyor.

Din İşleri Yüksek Kurulu’na göre;

1- Koronavirüs hastalığının görüldüğü ülkelerde yaşayan ve yüksek risk grubunda bulunan Müslümanlar;

2- Koronavirüs hastaları veya şüphe nedeniyle gözetim altında tutulanlar;

3- Hastalığın yayılmaması için karantina kapsamında tutulan bölgedeki kişiler

“Cuma namazı yerine evlerinde öğle namazını kılmalıdırlar.”

UYAN TÜRKİYE!

Bu yazılanların ‘idare-i maslahat’ cinsinden bir duyuru olduğunu anlamak zor değil. Diyanet her şeyi yapıyor, ama tedbir alın, demiyor. Namazın farz olmasını çarpıtıp, cemaatle kılınan namaz farzdır, şekline sokuyor. Böylece, İslâm görevlerini yerine getirmeyi candan isteyen Müslümanlara bilerek yanlış bilgi veriyor ve onları topluluk ortamlarına yönlendiriyor.

Peki, Diyanet neden böyle davranıyor? Bütün Türkiye çırpınırken, neden tam tersi tepkiler veriyor?

Bu memlekette Milli Güvenlik Kurulu var. Milli İstihbarat Teşkilatı var. Bu kurumlar ne iş yaparlar? Diyanet’in Cumhuriyet karşıtı davranışlarını incelemek ve izlemek onların görev alanına girmez mi?

Daha da önemlisi, devlet kurumlarının bu konuda uyanıp önlem alması için, ülkenin koronavirüs salgınına teslim olmasını beklemek mi gerekiyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar