SIRADAN İNSANLARA UYARI: ‘VIP SENDROMU’ YAŞIYOR OLABİLİRSİNİZ

‘Very important person’ yani ‘çok önemli kişi’…

Türkçede de İngilizce tanımın kısaltması yani VIP ifadesi kullanılıyor.

Bir kere daha havalı.

Misal…

‘VIP odada doğum yap şekerim. Ben öyle yaptım, çok memnun kaldım.’

Ya da;

‘VIP kapıdan geçirdiler bizi. Orada bekleyecek halimiz yok.’ 

Bu tiplerin kendini ‘ÇÖK’ diye tanımlayacak hali de yok…

Özetle eğer ‘çok önemli’ bir kişiyseniz, -ya da en azından kendinizi buna inandırdıysanız- belirli ortamlarda ‘sıradan’ insanlardan soyutlanıp, farklı bir muameleye tabi tutuluyorsunuz.

Artık sadece havaalanlarında değil, restoranlarda ve hatta hastanelerde bile VIP uygulamaları var.

Bir de bunun sendromu var…

Tıp dünyasında ayrı, sosyal hayatta ayrı tanımlanıyor.

Ben burada sosyal yaşama dair tanımı kullanacağım. 

En basit haliyle kendini ‘çok fazla’ önemseyen insanlar için kullanılıyor. Bu tutum, kimi durumlarda başkalarına zarar veriyor. 

En bilinen örneği, 2010 yılında Polonya Cumhurbaşkanı ve neredeyse ülkenin üst düzey tüm devlet yetkililerinin ölümüyle sonuçlanan uçak kazası. 

Hem pilotun hem de kulenin tüm uyarılarına rağmen, Devlet Başkanı Kaçinski’nin ısrarlı emriyle sisli havada iniş zorlanınca olanlar oluyor.

Bizim siyasetçilerde de başka şekillerde ama benzer sendromun yaşandığı şüphesiz…

Hadi onlar gerçekten ‘very important person’ tanımına uyuyor diyelim…

Peki ya diğerleri?

Kanımca ülkenin en az yüzde 50’sinden fazlası ‘kendisinin çok önemli olduğunu’ ya da en azından diğer insanlardan daha önemli düşünüyor. 

Trafikte, markette, soyunma odalarında, restoranlarda, aklınıza gelebilecek her türden ortamda elinizi sallayınca mutlaka bir ‘very important person’ denk geliyor.

Hadi ünlüsü de bir yere kadar çekiliyor diyelim…  

Ama kendisini ünlü zannedeniyle, sıradan yurdum insanı kesinlikle çekilmez oluyor!

Kendisini ünlü zannedenin güncel örneği Somer Şef ve onu tam olarak neyden koruduğu belli olmayan korumaları.

Hadi onun yaşadığı VIP sendromumun da nihayetinde başkalarına zararı yok diyerek çıkalım işin içinden…

Peki ya ‘sıradan’ insanların şuursuzluğu? Bunu nasıl çözeceğiz?

Misal…

Çocuğunuzu okula bırakacaksınız. Sabah sabah bir ‘very important person’a denk geldiniz.

Okul kapısının ilerisinde maksimum 30 metre yürüme mesafesinde bomboş duran park yerleri var ancak ‘very important veli’ ve DOĞAL OLARAK onun ‘very important çocuğunun’ yürümesi söz konusu değil.

Sonuç, tek şeritli yolda sıradan yurttaşlar olarak onun keyfini bekleyeceksiniz!

Öncelikle o işini halledecek ve yorulmadan, yavrusunu öpe koklaya okula emanet edecek!

Siz de gerekirse işe geç gideceksiniz!

Benzer pek çok örnek trafikte sağa sola dönüşlerde, asansör sıralarında, bankalarda, market kasalarında, tuvaletlerde yani özetle akla gelebilecek her türden kamusal alanda yaşanıyor.

Düş dünyalarında kendilerini ‘very important’ görenler, reel hayatta alenen sabırları test ediyor.

Bir başka ifadeyle…

‘Very important person’ hissetmenin kartonpiyer özgüveniyle, başkalarını aptal yerine koyuyor!

Daha da acısı ‘very important person’ların sayısı korkutucu biçimde artıyor ve bu durum giderek toplumsal düzeni tehdit eder hale geliyor.  

Yeri Gelmişken…

Düşünceleri ve hayata bakış açısına hayranlık duyduğum; muazzam bir sosyal gözlem yeteneğine sahip olduğunu düşündüğüm Aslı Şafak’ın, “Bana Bana Hep Bana” isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Kitapta modern insanın ‘rant uğruna yaşadığı karakter aşınmasının’ yanı sıra içine düştüğü ‘ben özelim’ yanılgısı da bambaşka bir tarz ve üslupla ince ince işleniyor. Özellikle ‘very important person’lar için ders kitabı niteliğinde…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar