Ergenekon işbirlikçileri (1)

Her şey Ümraniye’de bir gecekondu damında saklanan bombaların sahne almasıyla başladı.

Emekli bir astsubayın askerlik görevi sürecinde çalıp, yanında getirdiği bombaları AKP’li Mehmet Demirtaş’a ait bir gecekonduda saklaması ve Demirtaş’ın yakınlarının korkmasıyla jandarmaya ihbarı sonucu başlayan operasyonlar zinciri gün geldi adını Ergenekon olarak aldı.

Emekli astsubay Oktay Yıldırım’ın bombaları önce kabul ettiği sonradan da inkara kalktığı günlerce konuşuldu.

Mehmet Demirtaş gözaltında her soruya cevap vermiş, ancak... 

"12.06.2007 tarihinde Trabzon İl Jandarma Komutanlığına yapılan bir telefon ihbarı ile ilgili olarak yakalandınız ve yakalanmanıza konu olan yirmi yedi adet el bombasını yakalandığınız esnada askerlik yaptığınız dönemde komutanınız olan astsubay Oktay Yıldırım’ın bıraktığını beyan ettiniz ve bu beyanınıza istinaden Oktay Yıldırım isimli şahısta yakalanmıştır. Neden bu şekilde beyanda bulundunuz? Bu konu hakkında detaylı bilgi veriniz?..."

Mehmet Demirtaş bu soru karşısında süt dökmüş kediye dönmüş ve "Bu soruda susma hakkımı kullanıyorum” demişti.

Yıldırım, gazi olmadığı halde kendini gazi olarak tanıtmış, yetmemiş levazımcı görevini yaptığı halde yine özel harpçi olduğu şeklinde kendi hakkında gerçek dışı bilgiler yaymıştı.

Ne garip ki, bu bilgilerin yayılmasında Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal ve tabii ki Doğu Perinçek başrolü oynamıştı.

Oktay Yıldırım alelade bir astsubay olmasına rağmen Ergenekon tezgahından bir süre önce ABD’nin İstanbul Başkonsolosu ve konsolu ile görüşmüş, bu görüşmenin kayıtları dava dosyasında olmasına, Yıldırım tarafından inkar edilememesine rağmen, kendini eleştiren herkese “ciyacı” diyen Perinçek hiçbir tepki göstermemişti.

Oysa Yıldırım, Perinçek için "PKK'ya sempatisi var", "Ruh doktoruna ihtiyacı var" demişti. Yıldırım, bu sözlerini "Basın Danıştay’ın neresinde" adlı yazısında paylaşmış, bu yazı Perinçek başta olmak üzere tüm partililer tarafından görülmüştü.

Ne garip ki, Yıldırım'a "CİYACI" diyemeyen Perinçek, onu partisinin genel başkan yardımcılığına kadar yükseltti.

Şaban Gülbahar Ankara Emniyetinin Fetullah Gülen’in yargılandığı Ankara DGM ye gönderdiği belgelerde FETÖ'nün yüksek istişare kurulunda yer alıyordu.

Perinçek'in yayın organlarında bu durum defalarca işlenmişti. Şaban Gülbahar başka bir AKP'li isim olan Mahmut Öztürk ile Oktay Yıldırım’a vakıflardan kafe yeri ayarlamış, o dönem ortak olan bu ikiliye her türlü desteği vermişti. Yıldırım’ın telefon kayıtlarında Şaban Gülbahar başı çekiyordu.

Yine ne yaman çelişki ki, FETÖ ile mücadele ettiği masalına sık sık sarılan Perinçek ve avanesi Oktay Yıldırım'ın bu özelliğini de görmemeyi tercih etmişti.

Perinçek'in Oktay Yıldırım'ın avukatı ve yine Oktay Yıldırım'ın "can dostum" dediği Ahmet Ülger, gazeteci Metin Göktepe’yi döve döve öldüren polislerin de avukatıydı. Avukatın abisi ise polis müfettişi...

Ne garip değil mi?

Perinçek'in Oktay’ı bir de kasatura hırsızlığından yargılanıyor ve evinde bulunan 307042 seri numaralı G-3 Piyade tüfeği kasaturasının aşırılması sebebiyle 3.Kolordu Askeri Mahkemesinin 21.10.2010 tarih ve 2010/67-60-8 sayılı gerekçeli kararı sonucu 5 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılıyor, bu ceza da kesinleşiyordu. Oktay Yıldırım’ın bombalarıyla ilgili dava aynı kasatura davası gibi ayrı görülmeliydi!

Doğu Perinçek'in kahraman olarak lanse ettiği Oktay Yıldırım be Mehmet Demirtaş, bombaların Ali Yiğit’in babasına ait olduğuna dair Ali Yiğit'e sözde bir iftiraname imzalatarak, kendi suçlarını Yiğit ve babasına yıkma oyununa girişiyorlar, Yıldırım ile Demirtaş, Ali Yiğit'i tehdit ve baskı altına alıyor, özellikle Oktay Yıldırım tarafından çocuklarının ve ailesinin ölümle tehdit edilmesi suretiyle Mehmet Demirtaş tarafından yazılan iftiraname imzalatılmak isteniyordu.

Ali Yiğit'e imzalaması için, Mehmet Demirtaş tarafından yazılan ifade, insanlık adına tam bir yüz karası ve insanlık değerlerinin nasıl ayaklar altına alındığının net kanıtıydı. Perinçek'in kahramanı Oktay Yıldırım'ın tehdit ve baskılarıyla Ali Yiğit'ten dayısı yani Mehmet Demirtaş eliyle babasını ateşe atması isteniyordu.

Öyle ki,

Ali Yiğit bu sözde itirafı imzalamazsa çocukları dahil, yakınları ölümle tehdit ediliyordu.

Doğu Perinçek'in kahramanı Oktay Yıldırım, sevindirik halde Muzaffer Tekin’in yanına geliyor ve “Komutanım, komutanım bu işten kurtulduk. Bombaların Ali Yiğit’in babasına ait olduğuna dair ifade” diyerek Mehmet Demirtaş tarafından yazılan kağıdı Tekin’e uzatıyor, O da bu kağıdı "ayıp ayıp" sözleriyle fırlatıp atıyordu. Gelin şimdi Perinçek’in kahramanlarının Ali Yiğit’e tehdit ve baskı ile imzalattırdıkları beyanı okuyalım:

"Cezaevinde bizi ihbar edenin babam olduğunu öğrendim. Ben bombaları ilk gördüğümde babam zaten kaçak silah alıp sattığı için bunları da öyle yaptığını düşünmüştüm. Oraya en çok babam girip çıkardı. Babamın arka bahçedeki merdivenden inip çıktığını büfeyi işleten Burhan amca da defalarca görmüştür. Şu anda korkunç bir vicdan azabı çekiyorum. Çünkü hem kandırıldım hem polisin vaatlerine kandım.

Bugün, 2007 yılı Haziran ayının 19. günü.

Ben; Şevki oğlu, Trabzon ili Of ilçesi Eskipazar Köyü nüfusuna kayıtlı 1984 Sürmene doğumlu Ali Yiğit yukarıdaki ifadeyi hiçbir baskı ve cebir altında kalmadan, polis baskılarından kurtulup, Bayrampaşa B1 üst ve 15 No’lu karantina hücresinde yazdığımı beyan ederim."

Yukarıda üç sayfa olarak kaleme alınan sözde itirafname Ali Yiğit tarafından yazılmış süsü verilerek savcılığa yollanmıştı.

06.05.2013 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde mütalaaya karşı beyanlarında Mehmet Demirtaş’ın üçüncü sınıf orta oyuncuları gibi verdiği ifadeyi okuyalım:

"Bu yazı hakkında Mehmet Demirtaş, mealen Ali Yiğit’e sipariş verildiğini 'Oktay’ın ya da Mehmet’in yazısını getireceksin' talimatını verdi, işin özü budur. Bu mektubu dilekçeyi savcılığa gideceğini bile bile ben temize çektim. Ama şöyle bir şey vardı. Savcılık makamında bir Cumhuriyet savcısı oturduğunu düşünüyordum. Yanılmışım. Her insan hata yapıyor. Sayın Başkan her insan hata yapıyor. Temel’i idam etmişler. Hakim demiş ki son sözünü söyle “bu bana ders olsun” demiş. Bu da bana ders olsun...”

İşçi Partili Mehmet Demirtaş ve yine İP’li Oktay Yıldırım’ın gecekondu damında sakladıkları bombalarını Ali Yiğit’in babasının üzerine yıkma için cezaevinde yaptıkları tertipleri de Muzaffer Tekin’in 10 Eylül 2007 tarihinde savcıya yazdığı mektuptan görelim:

"Oktay, ‘Komutanım olay çözüldü, bakın konuyu sizde öğrenin’ diyerek Ali Yiğit’e söz verdi. Karşımda baskıdan ruh gibi bir adam ürkek, elinde bir kağıt ‘bombaları babam koymuş vs’ Yarı ezber, yarı okuyarak saçmalıyor, canım sıkıldı ‘yarın dinlerim’ dedim ve kendi bölmeme geçerek ilk anda bir tepki koydum.

Ertesi gün, Çarşamba öğlen yine aynı konu açılınca insiyaki olarak Ali Yiğit’e dönerek ‘sen utanmadan nasıl öz babanı böyle bir olayın içine karıştırırsın, yarın baban vefat ettiğinde hangi yüzle mezarının başına gidersin. Her şeyi bir kenara bırak sen bir Karadeniz delikanlısısın. Senin bu ihanetini ailen affetmez. Yazıklar olsun’ dedim ve diğerlerine dönerek (Oktay, Mehmet) iki defa elimi göğsüme vurarak bağırdım be bu bombalar bana ait olsa aslanlar gibi çıkar ve ne için bulundurduğumu da söylerim’ dedim..."

Rahmetli Muzaffer Tekin, “bu bombalar bana ait olsa aslanlar gibi çıkar be ne için bulundurduğumu da söylerim” demişti.

Tabi ki onu söylemek için aslan olunması gerekir, Oktay Yıldırım değil...

Bize ayrılan yeri doldurduk ve aştık bile. Devamında görüşmek üzere...

Önceki ve Sonraki Yazılar