Hırsızın hiç mi suçu yok?

ABD’ye nota verildiği gün hepimiz anlamıştık,
Rıza Sarraf’ın anlaşma yaparak itirafçı olacağını ve ceza almadan bu işten yırtacağını...
Günlerdir öğlenden sonra sosyal medyanın başına geçip yabancı ve birkaç Türk gazetecinin davadan yaptığı canlı yayını izliyoruz hepimiz.
Tonlarca altın, para trafiğinin karmaşık şemaları, dağıtılan milyonlarca euroluk, dolarlık rüşvetler, saatler vs...
Sarraf, çoğu daha önce rüşvet nedeniyle gözaltına alınan ya da istifa eden isimleri açıklıyor, şaşırmıyoruz.
Yeni oturumlarda yeni isimlerin de işin içine gireceğinin göstergesi bunlar.
Kısaca rezillik diz boyu...
Ancak bir o kadar can sıkıcı başka bir durum, bu davanın ülke içindeki yansıması.
Yıllardır alışık olduğumuz üzere “Efendim bu bir siyasi oyun, Batı Türkiye’de güçlü liderlik istemiyor, FETÖ’nün bitmeyen kumpası vs...” listeyi uzatmak mümkün.
Bir ülkenin vatandaşı başka bir ülkede ambargoyu delmekten, para aklamaktan yargılanıyorsa ve işin içinde siyasiler varsa bu elbette bir siyasi davadır.
Konuyu birkaç ay önce ‘muteber işadamı’nın “vatan hainliğini” seçmesiyle geçiştirmek mümkün değil.
O davada yargılananlar birkaç isim değil, Türkiye yargılanıyor.
Nedeni ise uluslararası anlaşmalara uymamak üstelik taahhüt ettiğin şartları delmek!
ABD’nin İran ambargosu tartışılabilir bir karar, itiraz etmek de herkesin, her ülkenin en doğal hakkı.
Peki, Türkiye bu ambargoya itiraz etti mi?
Etmedi, sadece bir ayrıcalık istedi.
Dedi ki “Biz enerji açısından İran’la iş yapmak zorundayız, doğal gaz ve petrol alıyoruz.”
Onlar da “Peki madem öyle, bu ticaretin karşılığını ilaç ve gıda yardımı şeklinde ödeyin.”
Ancak biz ne yaptık?
“Biz” diyorum çünkü söz konusu olan bireyler değil, ülkemiz.
Siyaset ve bürokrasi işin içine Sarraf gibi isimleri katarak, milyonlarca dolarlık haksız kazanç elde ederek yani rüşvet alarak ülke olarak verilen taahhüdü deldi.
Dünyanın her yerinde gözü kulağı olan ABD, bu para trafiğinden habersiz değildi elbette, defalarca kez uyardılar, Ankara’yı ziyaret ettiler, durumu anlattılar.
Ama kimse ‘sallamadı’, havadan gelen tatlı milyon Euroları kaybetmek istemedi.
Sonuç ortada...
Bu durumda kalkıp işi FETÖ’ye, ABD’nin emperyalist politikalarına (daha düne kadar emperyalizme selam duranlar) yıkmak, ülkemizi bölmek istiyorlar hamasetinin arkasına sığınmak, başını kuma gömmekle eşdeğer.
Bu rüşvet trafiği ortaya serildiğinde bugün isimleri ortadan dolaşanları korumak yerine, yargılasaydık ülkemizin itibarı ABD mahkemelerinde sorgulanmazdı!
Bitirirken dün ASKON yani Anadolu Aslanları İşadamları Derneği’nden yapılan basın açıklamasına değinmek istiyorum.
Açıklamada, Sarraf davasının (gerçi dernek konuyu “Hakan Atilla” davası olarak isimlendirmiş) siyasi olduğuna, kirli oyunlara falan dikkat çekiliyor ve…
“1973 yılında Şili’de Allende’ye kirli tuzaklarla saldıran bu meşum küresel güçlerin oyunları, ruhunu 700 yıllık bir geleneğe dayandıran, kendine açılmış tüm kumpasları tarihin dişlileri arasında paramparça etmiş bir milletin aziz iradesi karşısında çökmeye mahkumdur” deniyor.
Düne kadar Allende’yi, sosyalistleri şeytan olarak gören bir anlayışın sıkıştığında sosyalistlere sarılması da bize nasip oldu!

Önceki ve Sonraki Yazılar