Süleyman Karan

Süleyman Karan

Muhalif kesimlerden garip manzaralar (II)

Kendi ütopyalarınızı herkesin gündemi sayarsanız, her konuyu kendi hayallerinizi paylaşmanın bir fırsatı gibi görürseniz, sonuç genelde itici olmaktan öteye gitmez. Hele ki, kendi ütopyalarınız konusunda fazla bir fikriniz yoksa ve sloganlarla belli başlı birkaç cümleyi tekrar tekrar tekrarlıyorsanız, o ütopyanız gayet de değersiz görünür. İşte bu sebeple, gözlemlerimin içten bir eleştiri olarak alınmasını dilerim.

Bazlama mı yapsak, halay mı çeksek?

Gezi sürecinde büyük bir ivme kazanan sivil inisiyatiflerin önemini yadsımak imkânsız. Siyaset kültürüne getirdikleri yenilikleri ve katılımcılığı da... Ancak bunların içinde de ‘sıkıntıdan tartışanlar’ diye de bir gruptan söz etmek gerek... Alın size, ‘hadi gel köyümüze geri dönelim, Halime’nin düğününde halay çekelim’ modunda bir tartışma... Gezi sürecinden sonra kurulmuş bir derneğe tanım yarışması gibisinden... ‘Komün olsun’, ‘Yok imece olsun’... Yahu dernek işte, hem de İstanbul’un en ‘eğitimli’ semtinde, bırakın dernek gibi kalsın! Yok illa ki bir nostalji, bir bozlak, ardından bir Karacaoğlan... Böylece halka ulaşacağız, köklerimizi bulacağız. Kardeş, biz de halkız ya, unuttun mu? Bir de üzerine bireyiz yani... Ne imecesi?.. Hemen her konuyu saatlerce tartışma, kendi fikrini illa ki birkaç kez tekrarlama, kendi ilgi alanını dünyanın merkezine oturtma gibi bir eğilim, pek çok insanın bu tip inisiyatiflerden kısa sürede soğumasını getiriyor.    

Pusuda bekleyen agresyon

Buraya kadar yine idare eder, hani biraz dişini sık gider... Ama şu altkültürleri temsil ettikleri iddiasındaki o sevimsiz tipoloji yok mu, işte o insanlıktan soğutuyor. Bir zamanlar, feminist hareketin arayışları sürecinde, ‘büyük harf zulmüne karşı küçük harfle başlayan cümleler’ tavrını apartıp ülkemize taşımış, her cümlede ‘eril’, ‘erkek egemen ideoloji’ izi arayan ‘cinslerarası eşitlik adına üstünlük’ peşinde koşan kadınların, o agresif, sevimsiz ve ‘öğreten’ üslupları... Toplantı diyelim ki ‘Marmara Denizi’ndeki endemik balık türleri’ ve bir kadının önerisine yanıt verirken, ‘Fatma Hanım’ deme gafletinde bulundunuz! Balıkları unutun; anında “Bana ‘hanım’ demeyin!” çıkışı, “Peki ne dememimizi istersiniz?”, cevap “İsmimle hitap edebilirsiniz”, karşı çıkış “Öyle bir samimiyet hissetmiyorum size karşı...” Buradan sonrasında balıklar kendi başına kalır, siz bu ‘önemli’ konu üzerinden en son ‘Fatma Kadın’ demeye karar verirsiniz, aklınızda deli sorular; “İyi ki Ayşe değilmiş, yoksa Ayşe Kadın fasülyeyle karışacak”... ‘Hanım’ kelimesinin Türkçe, ‘han’ kökenli olduğu ve aslında bir iktidar paylaşı- mında kadınlara iktidarın paydaşı olan bir hitap ifadesi olduğunu (tabii ki o zamanlarda) anlatmaya sakın kalkmayın, o tartışma hiç bitemez! 

Sivil toplum memurları

Maden cinsel kimliklerden söz ettik, o zaman LGBTQ aktivistlerine, daha doğrusu bu kesimi temsil ettiğini birilerine tescil ettirmiş sivil toplum memurlarına gelelim. Önemli bir bilgi, bunlar kendilerini birbirlerine tescile ettiren uluslararası fon avcıları... Her şekilde LGBTQ içinde ayrım yapan, bu ayrımı ideolojik değil kankalık düzeyinde yapacak kadar da ‘feodal’ insanlar...  En önemli özellikleri, LGBTQ’ya ilişkin fikir öne sü- ren farklı kesimden insanların ağzına biber sürmek! Zira onlar dışında kimse bu konularda fikir yürütmemeli, onlar gibi ahkam kesmememli, yoksa ‘rolleri’ elden gidebilir. İşte bu sebeple yine bir üst tiplemede sözünü ettiğimiz gibi üst perdeden agresif, ‘transfobik’, ‘homofobik’ gibi yaftalar bir ellerinde, diğer ellerinde tutkal toplantıdan toplantıya koştururlar.

Desteksiz at ki, havan olsun!

Gezi’den beri bizim cenahtaki ergenlerin vazgeçilmez üç ikonik ideolojik formasyonu oluşmuş bulunuyor: Anarşist, ateist, vegan... Hiçbiri hakkında zerre bir şey okumuş olmak, bir yaşam biçimi geliştirmek gerekmiyor. Çok kolay bir formül var, sosyal medyada en sert salla ki, farkındalık yaratmaya çalış. “Kedime mercimek yediriyorum” diyen veganı görmüş bu gözler, Cizre’de ölenlerin ardından “Şimdi gördünüz mü mangal yapmak neymiş? Kuzuların ne çektiğini anladınız mı?” gibi akıl almaz saçmalıklara kadar varabiliyor. Anarşist sanal gruplarda ‘uyuşturucu’, ‘pornografik cilveleşme’ anarşizmin a’sıyla ilgili olmayan birkaç paylaşımı çerez olarak kullanıyor. Hemen hepsi fake isimli ‘allahına kadar ateist’ tiplemeler, esip üfürüyor. Küfür ve eşek muhabbeti dışında dikkat çeken bir lafa rastlamıyorsunuz.

Kısırlığın temel sebebi

İşte Bilgi Çağı’nın olanaklarıyla serpilen, ama bir o kadar psikolojik tanımlamaya da müsait bir portreler silsilesi... Türkiye’de muhalif haraketlerin bu denli kısır kalmasının en önemli sebeplerinden biri... Baskıcı, gerici, akıldışı bir iktidara karşı mücadele ederken, elinizi kolunuzu bağlayan, deli gömleği geçiren bir mesele... Mecburen omuz omuza yürümek zorunda olduğumuz bu içimizdeki ‘baskıcı, agresif ve özünde faşizan karakterler’le de mücadele etmeye mecbur bırakı- yor insanı... Bu en yorucusu, zira gerçekten zaman ve enerji kaybı...

Önceki ve Sonraki Yazılar