Puşide-i Siyah

Lozan Barış Antlaşmasının 96 yılı münasebetiyle AKP'nin ağır abisi Burhan Kuzu, "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen bir meczubu överek, Lozan'da 2.5 milyon metrekare vatan toprağının, 780.000 metrekareye düştüğünü yazmış.

Öyle ya Sevr'le İstanbul, İzmir, Adana, Antep, Antalya düşmanlar tarafından paylaşılmamış, payitahtta Vahdettin, İngiliz subaylarından emir almıyor; Boğaz'da düşman gemileri değil; Osmanlının zırhlıları dolaşıyordu.

Öyle ya İstanbul'dan Hicaz'a Fransızların, İngilizlerin, Almanların trenleri değil; padişah efendimizin şimendiferleri cuf cuf ediyordu. Dahası Akşehir - Afyon arasında demiryolu hattı kurabilmek için günde 20 saat çalışan, Anadolu'nun çilekeş kadınları değil; padişah efendimizin cariye ordusuydu.

Öyle ya Eskişehir'de, Kütahya'da, Afyon 'da Yunan'a karşı savaşsın diye Kuvay-i Milliye'ye üç uçak alan Erzurumlu vatansever tüccar Nazif Bey değil; Yeryüzü Halifesi Vahdettin'di, Ali Kemal'di, Damat Ferit'ti... Maaşlarını uçak alımı için bağışlayan 174. Piyade Alayı değil; İngiliz Muhipleri Derneği'ydi.

Mustafa Kemal ve arkadaşları bu ülkede ölüm dirim savaşı verirken de Yunan kazansın diyenler vardı. Bugün de olması bizi niye şaşırtsın ki?

Çok uzak geçmişte değil, daha geçenlerde, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Alinur Aktaş da "30 Ağustos halkın tamamını ilgilendiren bir bayram değil; "Ormancılık günü, hukukçular günü bir gün." demişti.

Doğrusu hiç şaşırmadım.

Sizce Aktaş;

“Onlar ki lâf ile verir dünyaya nizâmât (düzen/ler)

Binlerce teseyyüb (düzensizlik)bulunur hanelerinde”

diyen Ziya Paşa’nın oğlu, Yarbay Reşat’ın (Çiğiltepe) düşman mevzilerini, söz verdiği gibi yarım saatte ele geçiremediği için intihar edişini okumuş mudur?

Sizce Aktaş çocukluğunda, hasta yatağından cepheye koşan ve düşman demiryolu ikmal yollarını berhava eden Namazgâhlı Yıldırım Kemal'in kahramanlıklarını anlatan resimli romanları okumuş mudur?

Ya 24 yaşında bir tepe uğruna şehadet şerbeti içen Bayburtlu Agâh Efendi’nin destanını?

Bölüğün en yaşlısı, 43 yaşındaki Göcekli İsmail’i? Borlu Şerif’i ve Haçinli Ahmet’i, Henüz on altısında, bıyıkları bile terlememiş?

Sorsak ne anlatır bize, üç küçük kızına size bebek almaya gidiyorum diyerek cepheye koşan Harputlu Yüzbaşı Şekip Efendi hakkında?

Ya Şehit Sancaktar'ı. Hani öldükten sonra bile sancağı elinden düşürmeyen?

Keşke onların da benim gibi dedelerinden, Ahır Dağlarını bir gecede aşan atlıların destanını dinleme şansları olsaydı?

Vazgeçtim bütün bunlardan, vaz geçtim.

Alinur Aktaş elbette, Mehmet Akif’in 8 Temmuz 1920 de Yunan Bursa’yı işgal edince

“Eşin var aşiyanın var, baharın vay ki beklerdin

Kıyametler kopardın ey bülbül nedir derdin?”

diye başlayan o ünlü Bülbül şirini yazdığını da bir Bursalı; hele hele Bursa Büyük Şehir Belediyesi Başkanı olarak bilir.

Elbette 30 Ağustos’un, Osman Gazi’nin türbesine ayağını basarak;

“Kalk koca Türk!.. Senden ırkımın intikamını almaya geldim... Kalk!.. Seni bir kere daha öldüreyim de ırkımın intikamını alayım!” diyen Sofokles’in ardına bakmadan karşı yakaya kaçtığı gün olduğunu da çok iyi bilir.

Ah ah!

O, 30 Ağustos’un, Yunanlıların Bursa’yı işgali üzerine Meclis-i Mebusan’ın kürsüsüne serilen “Puşide-i Siyah”ın (siyah örtü) kaldırılmasını sağlayan gün olduğunu da adı gibi bilir.

Bilirler bilmesine; ama onlar, Cumhuriyet için "90 yıllık reklam arasıydı, bitti." diyenler takımının oyuncusudurlar.

Bilirler bilmesine; ama onlar, Atatürk'le İnönü'yü "iki ayyaş" olarak niteleyen bir liderlerin gölgeleridir.

O lider ki ikide bir "dava" dan söz eder.

Ben ki davası olan insanları severim.

Çünkü benim de bir davam var.

Benim davam, bu ulusun “puşide-i siyah” acısını bir daha yaşamaması için Atatürk devrimlerinin gösterdiği yolda yılmaz ve yanılmaz adımlarla yürümektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar