İbrahim Aktaş
Kubilay Koşusu
Kubilay Koşusu
İzmir’den, kıyı şeridine yakın vaziyette kuzeye doğru yol aldığınızda Menemen ilçesinden de geçersiniz; sağlı sollu, yol boyunca renk renk imalatları olan çömlekçiler saygı dururlar geçenlere… Bir de elleriyle, tarımsal ürünler üreten ve ülkemizin gerçek emekçileri sıralanır yol boyu… İzmir merkezi ile mesafelidir yıllarca; ancak, bu mesafe küreselleşme ve göç etkileriyle, günümüzde, dakikalarla sınırlandırılacak kadar da kısalmıştır!
İşte o Menemen’de, neredeyse bir asır öncesinde, ulus devlet olma yolunda dev adımlar atanları dehşete düşürecek, özgür ülke isteklilerini, aydın geleceklerini kilit altına almak isteyenlerle bir kez daha yüzleştirecek kahrolası bir gün yaşanır.
23 Aralık 1930 günü, Manisa’nın Ege Denizine açılan patikası olan Muradiye yolu üzerinden, bir kısım Cumhuriyet ve devrim düşmanı, karanlık çığırtkanı, bilim, ilim ve kendini bilmez güruh Menemen’e yürürler… Kendilerine karşı koymaya çalışan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve silah arkadaşlarını, şeriat istemleriyle, hunharca şehit ederler.
Bilmezler ki, o dehşeti yaşattıkları gün, henüz yedi yaşında olan, ancak asırlar boyu gelişerek ve yenilenerek yaşayacak olan Cumhuriyetimizin ne denli zorluklarla kurulduğunu;
Neden mi bilmezler?
Cumhuriyetimizin kurucusu, topraklarımızın gördüğü en büyük devrimci, mavi gözlü dev Mustafa Kemal’in; büyük usta Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” romanında da kendisine yer bulan şöyle bir yaşanmışlığı vardır:
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Rusya Büyükelçisi Aralov, Ataşemiliter Zvonaryev ve Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilov ile beraber Sivrihisar’a, oradan da Akşehir’e geçerler. Sonrasında da trenle Konya’ya;
“1 Nisan 1922 günü, istasyon paşayı karşılamaya gelen Konyalılarla doluydu. Yüzlerce meşale parıldıyordu. Sakarya kahramanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı büyük coşkuyla karşıladılar.
İnceleme ve gezi programları içinde bir medrese de vardı. Kanlı canlı, genç mollalar ile hocalar avluda dizilmiş, bekliyorlardı. En yaşlı hoca, Paşa’dan medrese sayısının artırılmasını ve medrese öğrencilerinin askere alınmamasını rica edince, M. Kemal Paşa sinirlendi:
- ‘Sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerli? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz. Bu asalakların askere alınmaları için yarın emir vereceğim’.”
“Şu Çılgın Türkler” romanından yukarıda alıntıladığım kısacık bölüm, Cumhuriyet uğruna dökülen kanlardan, bu uğurda verilen 45 kilogramlık çocuk canlardan bihaber olanların varlığını gün gibi yüze çarpmaktadır. Ve o neslin işe yaramaz soyunun, bugün de kımıldamaya çalıştığını bilmek, onlarla savaşa hazır birer devrimci olmak yetmemeli bize!
Yetmez diyenlerdir Kubilay’ı anmaya, inatla devam edenler…
Yetmez diyenlerdir her yılın 23 Aralık’ında Menemen’e, Kubilay Anıtına koşanlar…
Gerçi, son yıllarda devlet töreni olarak da anamıyoruz maalesef... Bu kutsal anma törenine, devletimiz, Valilik düzeyinde en son ne zaman katılmıştır, hatırlayamıyorum doğrusu!
Ama Kubilay gibi devrimciler, Cumhuriyet devrim şehidi Kubilay’ı anmaya inatla devam edecekler; bu anlamda da son on dört yıldır, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kubilay Koşusu adını verdiği, bence “devrime koşanlar” olarak da nitelendirilebilecek bir maraton organize ediyor.
Normal şartlarda Buruncuk mevkiinden koşmaya başlayan sporcular, Kubilay Anıtı’na kadar yaklaşık 10 kilometre koşar ve koşuyu tamamlarlardı. Ancak bu sene, salgın şartlarında, gerçek koşuyu iptal etmek ve yerine sanal koşu uygulaması getirmek zorunda kaldı büyükşehir. (Detaylı bilgiye www.bizkosariz.org web sitesinden ulaşabilirsiniz.)
Olsun, bir şekilde devrime koşalım da, karanlıklar gerimizde kalsın.