İlhan Cem Erseven

İlhan Cem Erseven

MAGAZİNEL BİR YAZI: BEYİN DUMURA UĞRARSA

Çoğumuz az ya da çok sanal medyayı kullanıyoruz. İnternet yaşamımıza girdikten sonra ister cep telefonundan, ister bilgisayardan olsun dünyada olup bitenleri anında öğrenebiliyoruz. Ben, sanal medyayı fazla kullananlardan değilim, fakat arada bir baktığımda bazen öyle absürd, mantık dışı şeyler paylaşılıyor ki insanın mantığı kabul edemiyor. Kuşkusuz sizler de rastlıyorsunuzdur. Şimdi bunlardan bir kaç örnek vereceğim.

Örneğin arabesk müziğin temsilcilerinden olan Orhan Gencebay, “Bir gün gelecek bu millet Sayın Erdoğan’ı gözyaşları ile anacak ve onun yaptıklarını yıllarca kitaplarda okutacaklar”, gazeteci yazar Mehmet Barlas, “Erdoğan, Atatürk’ten daha çok güçlü”, AKP İstanbul Milletvekili Oktay Saral, “Erdoğan için hergün 2 rekat şükür namazı kılınmalı.”, Öznur Çalık adlı bir vatandaş ise, “ Hepimiz Recep Tayyip Erdoğan’ın askerleriyiz” demişler ve içlerindeki duygularını dışa yansıtmışlar. Eski başbakanlardan Tansu Çiller ise, “Benim başbakanlığım döneminde bizim görüşme taleplerimize cevap dahi vermeyen Batılı liderler, şimdi Erdoğan’la görüşebilmek için3 ay sıra bekliyorlar, tabi sevmezler Erdoğan’ı” diyerek hayranlığını sınırlarımızın dışına taşımış. Sayın Çiller, gerçekten bu söylediğine kendisi inanıyor mu acaba? Kendisine bunu dedirten şey, acaba bilmediğimiz bir çıkar olayı mıdır? Bir cemaat üyesi yaşlı bir şeyh ise, “Ak Parti’ye oy vermeyeni dergaha almam” diyerek kestirip atmış. Geçmişte Anayasa referandumunda FETÖ’nün başı Fethullah Gülen’in “Gerekirse ölülerinizi mezarlardan çıkarıp oy verdireceksiniz” talimatını bir benzeri. Yılların gazetecisi Habertürk köşe yazarı Serdar Turgut ise, “Gazetecilik şehvetine kapılıp hata yapmamak için yazılarımı yazmadan önce Saray’dan izin alıyorum, içim rahat” derken bir gazetecinin meslek onurunu Saray’ın güdümüne nasıl kiraladığını en açık bir biçimde anlatıyor. Serdar Turgut, eğer kendini gerçekten onurlu bir gazeteci olarak görüyorsa, Uğur Mumcu’yu, Barış’ları örnek almalı ya da bu mesleği bırakmalı. Her yazısı için Saray’dan izin almak demek, kendi düşüncesini açıklamak yerine Saray’ın düşüncelerini aktarmak demektir, buna da sanırım fotokopik gazetecilik denmeli. Zaten Saray’ın düşüncelerini sözcüleri, basın danışmanları açıklıyor. Hal böyleyken size gerek var mı?

Bir kişi, kendisine örnek aldığı ya da idol olarak gördüğü birisini sevebilir, hayranlık duyabilir. Bu, doğal bir duygudur, bundan dolayı kınanamaz. Fakat bu hayranlık, taparcasına sevme boyutuna ulaştığında büyük sıkıntı yaratır, her iki tarafa da zarar verir. İnternette yaptığım araştırmaya göre bu tip duygu beslemeye perestiş deniyor, Türkçe karşılığı taparcasına, şiddetli sevgi demektir. Psikolojide böyle bir hastalığa ne deniyor bilmiyorum. Bu ne derece sağlıklı bir durumdur, buna psikologlar karar verebilir. Yalnız bu hayranlığı belirtirken, yarın demokratik yoldan seçimi kaybedip bir köşeye çekildiğinde o zaman da aynı şeyleri söyleyecek misiniz? Yoksa şimdi bir rant olayı mı var da böyle sevgi muhabbet besliyorsunuz? Örneğin Barlas, o sözü söylerken acaba Atatürk’ü de göz önünde bulundurmuş mudur? Geçmişte Özal için de benzer sözler söylenmişti ama şimdi kimse fazla adını anmıyor neredeyse unutuldu gitti. Her şey tahttan inene kadar.

***

Gelelim diğer aforizmalara.

AKP’li bir yönetici, “Örtüsüz kadın kiralıktır” demiş, tam anlamıyla zırvalamış. Bu söz doğrudan tüm kadınlara hakarettir. Konuyu inanç üzerinden tartışmak yanlış. Bugün inancına bağlı, namaz kılan, başı açık gezen kadınlarımız var, onları da inciten aşağılayan bir söz. Sanırım bilinçaltında başı açık kadınlara bir kin, öfke var ki bu da bir başka hastalık belirtisi olsa gerek.

Bir başka kadın ise, “Erkeklerle aynı havuzda yüzen kadınlar, hamile kalabilir” demiş, böylece tıp dünyasına büyük katkıda bulunmuş (!). Gerçekten insanın dili tutuluyor. Ya çok cahil, ya da üfürükçü bir hocadan duydu ki saçmalıyor. Sormak gerek, bir kadın havuzda yüzerken nasıl hamile kalabilir? Acaba erkekler yüzerken tüm spermlerini havuza mı salıyorlar?

Türkiye’de kadına şiddet, töre ve kadın cinayetleri son yıllarda artmış durumda. Gazetelerde hergün 3-5 tane kadın cinayetleriyle, şiddetle ilgili haberler okuyoruz. Fakat AKP İstanbul İl Başkanı Şeyma Döğücü’ye göre böyle bir şey yok. Ona göre, “ Kadın ve töre cinayetlerinin çoğaldığını iddia edenler, Avrupa’ya baksın. Bizde kadına el kalkmaz”mış. Şimdiye kadar ben Avrupa’da bir töre ve kadın cinayetinin yüksek olduğunu hiç duymadım, hele töre adına bir cinayet hiç yok. Çünkü Avrupa, çağdaş, kadın-erkek eşitliğine önem veren ve kadına saygı gösteren demokratik bir ülke. Günlük yaşamlarında bizdeki gibi gelenek ve törelerine göre hareket etmiyorlar, hele ataerkil bir kafaya hiç sahip değiller. Bizde, özellikle Doğu’da kadın ve töre cinayetlerinin, ensest ilişkilerin temelinde katı gelenekçilik ve mutaassıplık yatmaktadır. Konuyu Avrupa’yla kıyaslayarak geçiştirmek değil, bu tür cinayetlerin önlenmesi için caydırıcı, önleyici yasal önlemler alınması gerektiğini söylemek gerekirdi.. Hiçbir anne baba Özgecan olayını yaşamak istemiyor, yaşamamalıdır da…

Son bir aydır küresel boyutta bir sağlık sorunu yaşıyoruz. Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan Corona virüs, dünyanın her tarafına yayıldı ve pandemi boyuta ulaştı. Türkiye de ne yazık ki bu virüse yakalandı, dileğimiz çabuk kurtulmamız. Ama yine bir süper akıl bize yol gösteriyor. MHP Manisa İl Başkan Yardımcısı, sosyal medya hesabından paylaşımda bulunarak, koronavirüsün abdestlilere bulaşmayacağını söylüyor. Bu da tıp tarihine geçecek bir fikir. Evet camiye namaz için gidenler ellerini, kollarını, ayaklarını, kulak arkalarını suyla temizleyerek abdest alıyorlar, doğru. Ama bu, belki namaz için abdest almayanlara göre belli bir oranda şans yaratabilir ama kesin bir önleyici çözüm demek yanlış.

Daha önceki yazılarımda Diyanet’in nevi şahsına münhasır türde fetvalarından örnekler vermiştim. Diyanet İşleri Başkanı’nın bu tavrı devam ediyor. Bu kez, 12 milyon emekliyi ilgilendiren ve sevindiren, hemen herkesin aldığı banka promosyon paraları için “harama yakın” demiş, yani helal olmadığını söylemiş. Diyanet Başkanı’nın bu tür fetvalarına artık şaşırmamak gerek.

Sözümüzü medyanın fanatiklerinden, gazeteci yazar Sibel Üresin’in fantezi kokan rüyasıyla bitirelim. Üresin, sosyal medya hesabında “Peygamber efendimizi rüyamda gördüm, öyle uzaktan bana bakıyordu. Sonra birden başını havaya kaldırdı, ayet gelmişti ve yanıma geldi. ‘Allah benimle olmanı istiyor’ dedi. O kadar mutlu oldum ki… Sabah uyandığımda ağlıyordum, herhalde mutluluktan” diyerek paylaşımda bulunmuş. Yorum siz okurlara ait, başka söze gerek yok. Koronasız sağlıklı günler dileğiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar