Ömer Adıgüzel
Mağlup olmak – galip gelmek
Oyunlar gerçek dünyadan yola çıkarak ve gerçek dünya içerisinde oluşturulan kurgusal dünyada gerçekleşir. Tüm yaşamsal eylemler aynı zamanda hem oyun hem de eğlence olarak betimlenebilir. Oyunların çoğu, yapısı gereği bir yarışma olgusuna sahiptir. Rekabet içerir. Ya kazanmak ister ya da kaybetmek istemez.
Kazanma ve kaybetme ikilemi oynayanların tamamını içine alır ve onlara bir gerilim yaşatır. Çatışmalar oyunların en gizemli ve önemli kısmıdır. Bu anları yaşama durumu oynayanlara aynı zamanda bir haz ve mutluluk verir. Oynayanlar oyun sürecinde heyecan da yaşarlar. Eğer bir oyunda heyecan ya da gerilim yoksa oyun ya gerçekleşmez ya da sürdürülemez. Ayrıca bu gerilime ulaşılması ve gerilimin sürdürülebilmesi, eşit güçte katılımcıların varlığı ile gerçekleşebilir. Aynı haz ve heyecanı yaşamak isteyen “yenilen pehlivan” bu nedenle güreşe doymaz. Eric Berne “Hayat Denen Oyun” (Yaprak Yayınları, 1992) kitabında yaşam ve oyun örnekleri arasındaki ilişkiyi çoğu zaman kazanma ve kaybetme ikilemi üzerinden açıklar. Berne, kitabında oyun dışı kalmanın ne demek olduğunu örneklerle açıklar. İnsanlar arasındaki en sağlıklı ilişkinin “yetişkin” davranışı gösteren biriyle yine “yetişkin” davranışı gösteren biri arasında olabileceğini ama aynı gün içinde hem ebeveyn, hem çocuk hem de yetişkin davranışları sergilenebileceğini ve tüm bunların kişisel arası ilişkilerdeki oyunlar olduğunu savunur.
Oyun kimi uzmanlar tarafından amaçsız olarak ve kendi kendini eğlendirmek için yapılan eylem; olarak tanımlanırken, kimileri tarafından da önemli ve amaçları olan, yaratıcılık, öğrenme ve istekli olmayı sağlayan eylemler olarak açıklanır.
Sahip olduğu tüm özelliklere bakarak yaşamın aynı zamanda bir oyun olduğu vurgusu da yanlış sayılmaz. Yarışmaya dayalı oyunlar, tıpkı yaşamdaki çeşitli çatışmalar gibi farklı çatışmaları içinde barındırır. Oyuna başlayan herkes ya kazanmak ister ya da kaybetmek istemez. Bu nedenle tüm eğitimciler yarışmaya dayalı oyunların en başında başta çocuklar olmak üzere oynayan herkese “oyunda kazanmanın ve mağlup gelmenin normal bir davranış olduğunu kavrar” kazanımını davranışa geçirecek her türlü yöntem ve tekniği kullanmalıdır. Bir “yetişkin” davranışı mağlup gelirken de galip gelirken de gösterilebilecek en doğru davranıştır. Önemli olan bu oyun kazanımının davranışa geçmesidir. Davranışa geçmeyen “mağlup olma” eylemi yaşamın bir anında insanın kendisini aynada görmesi ya da inatla görmemesi ile de sonuçlanabilir.
Oyunda önemli olan hep kazanmak değil, kazanmanın ve mağlup olmanın normal bir sonuç olduğunu kabul etmektir. Ya da oyuna hiç girmemek de seçilecek bir yoldur.
Murathan Mungan Kaf Dağının Önü (Metis Yayınları, 1994,s.177) romanında mağlup olma ve galip gelmeyi tek bir tümce ile öyle güzel anlatır ki başka bir sözcüğe gerek kalmaz.
“KAZANANLAR KAZANMAK İSTEDİKLERİNİ KAZANDILAR, KAYBEDENLERSE KAYBETMEK İSTEMEDİKLERİNİ…”