Süleyman Karan

Süleyman Karan

İnsanlık için 'köprüden önce son çıkış'ı kaçırma

Pazartesi sabah telefonlarım çalmaya başladı. Arayan “Ne alemdesiniz, ev basıldı mı?”, “Merak ettim, bir şey yok değil mi?”, “Neler oluyor?” ve benzeri sorularla güne başladım. Cumhuriyet gazetesi basılmış, birileri çökme hesabında, yanlarına da birkaç kişisel hırs içinde gözü kör eski Cumhuriyetçi’yi almışlar. Benim aranma sebebim Ceyda’nın (soyadından malumdur) Cumhuriyet yazarı olması ve bu İhvancılar tarafından bir kaşık suda boğulmak istenmesi... O sırada Bağdat’tan Ceyda arıyor, “Ne olup bitiyor?” diye... “Olağan faşizm, değişik bir şey yok. Bağdat’ta sen keyfine bak, orası daha güvenli, zaten vizeyi almak zordu... İşlerini bitir öyle gel, oyalanma, demokrasi için mücadelede oyalanmak olmaz. Yurtdışına kaçacak kadar da haysiyetsiz değiliz ya” diyorum, gülüyoruz. 


‘Yeni Türkiye’de olağan bir gün!


Aynı saatlerde, Güneydoğu illerinde internet kesik, ne olup bittiğini kimse bilmiyor! Yine aynı saatlerde, birileri (bir bölümü demokrat, bir bölümü belki Cemaatçi) evlerinden toplanıyor. Yine aynı saatlerde, bir yerlerde birilerine işkence yapıldığı iddiaları var. Yine aynı saatlerde, sınır ötesinde TSK’ya bağlı birlikler ne yapıyor kimse bilmiyor. Bu arada Irak yetkilileri ile Türk yetkililer arasında bütün zamanların en bayağı ‘diplomatik’ kayıkçı kavgası sürüyor. 


Yeni Türkiye’de olağan bir güne başlamış oluyoruz. Koştur koştur, Cumhuriyet gazetesinin önüne... Gidene kadar ise bir hafta önce katıldığım Demokrasi için Birlik toplantısını düşünüyorum... Bir meclis oluştu, toplanacak, bir yürütme ve koordinasyon seçilecek, sonra da demokrasi ve insanlık adına bitmez bir mücadeleye girilecek. Cumhuriyet’in önünde yaklaşık 2 bin kişi var, genelde sinirler gergin, benim gibilerde nefret, kiminde yorgunluk ve hüzün... Öyle ya da böyle bu gazeteye sahip çıkılacak, bu konuda bir kararlılık var. Daha öncekilere yeterince sahip çık(a)mamanın utancı da vardır biraz umarım. Her neyse öyle üç-beş kişi değil, kalabalık gazetenin önü. 


Arkadaşlarla nöbetleşe Cumhuriyet nöbeti sürecek. Ve her alanda, her inisiyatifte, her oluşumda, her demokrasi birlikteliğinde, ‘yurtta ve dünyada savaş’ isteyenlere karşı mücadeleye devam... Ülke tam anlamıyla uçurumun kenarındayken, kendini demokrat, hatta sosyalist ilan eden bazılarının saçmalamaları, her zamankinden çok mide bulandırıcı olmaya başlıyor artık.


Aptallık ve ihanet seçenek değildir


Söz gelimi bu Cumhuriyet’e çökme operasyonunda eski gazete yöneticilerinin parmağının olduğunu hatta bal gibi müsebbibi olduklarını bilmek. Ve bunların utanmazca “Gazeteyi bize ver” diye iktidardakilere yaltaklandıklarını görmek.. Ya da Cumhuriyet için “Nerede eski Cumhuriyet, liboşları doldurdular, oh oldu” diyen ultra ulusalcı zihniyet! Veyahut tüm bunar olurken, “Çözüm sosyalist cumhuriyet” diyen harikalar diyarındaki bazı sosyalistler... Yani ateş bacayı sarmış değil, ev yanıyor, bunlar böyle diyor! Her neyse, bunlarla zaman kaybetmeye gerek yok, bu toz duman içerisinde insanlık ve demokrasiyi savunmak ve karanlığa karşı bir kıvılcım çakmak için çabalar da var, zira insan nefes aldığı sürece umut kesilmez, insanlık onuru olan için mücadele asla bitmez! Yeter ki üç kuruş da akıl olsun! 


Şimdi kırmızı çizgisiz birlik zamanı


Demokrasi için Birlik (DİB), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı Rıza Türmen ve bir grup aydın tarafından yapılan çağrı sonrasında, ortaya çıkan bir demokrasi bloku... Daha yeni doğdu sayılır ve umarım hepimizin çabasıyla kısa sürede tüm yurtta bir demokrası odağı olarak yayılır. DİB, aydınların, gazetecilerin, siyasetçilerin, CHP ve HDP’den miletvekillerinin, sivil inisiyatiflerin, demokratik kitle örgütlerinin içinde yer alan bireylerin, bireysel olarak katılacağı bir platform olarak tasarlanıyor. Bu  sayede, örgütsel çekişmelere, ‘benim olsun, küçük olsun’ ruh hastalığına bir nebze engel olması umuluyor. Her neyse, yakında meclisi toplanacak ve yola çıkılacak. 


Yüzde 50’lik bir demokrasi çağrısı


DİB toplantısından bir hafta sonra, pazar günü Diyarbakır Belediyesi eş başkanlarının tutuklanması ve belediyeye bir ilçe belediye başkanının kayyım olarak atanmasından bir gün sonra, siyasal İslamcı saldırı, bu kez Cumhuriyet’e çökerek kendini gösterdi. Çok önemli ve rastlantısal olmayan bir gelişme bu. Siyasal İslamcı klik, bir grup ırkçı ulusalcı ve tescilli aşırı sağcı ırkçı dışında, bu ülkenin tüm haysiyetli, yurtsever, demokrat insanlarını düşman ilan etmiş, suni dengeden yararlanıp, devletin tüm olanaklarını yasadışı şekilde sömüren bir yöntemle, muhalefete savaş açmış bulunuyor. Bu silsile de zaten bunun kanıtı... 


Bunu anlamak umarım güç olmaz. Ki anlayanlardan biri de HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş. Yaptığı çağrı, asılnda ‘uçağa son çağrı’ gibi... Birkaç hedef doğrultusunda bu ülkenin insanca geleneklerini koruyacak laik ve demokratik bir cumhuriyet için bir araya gelmek mesele... Nedir mesela? Laikliğe sahip çıkmak, başkanlık referandumu denen oldu bittiye ve sultanlığın sultasına, içeride ve dışarıda savaşçı politikalara, ifade ve basın özgürlüğüne yapılan faşizan saldırılara karşı çıkmak. Yani insanlığın bugüne kadar ürettiği tüm insani değerlere sahip çıkmak. Gerisini sonra tartışırız, gerekirse günü gelince birbirimizle de hesaplaşırız. Ama bugün değil. Evin kapısını kırmaya çalışan vampirler varken, “Senin kan grubun A, benimki B... Senin kanını emer, ben yırtarım” demek aptalıktır. Sarımsağı biri alır, biri kazığı tutar, vampir defedilir ya da halledilir! Bazı şeyler bu kadar basittir. Şimdi kör kuyudan çıkmış, bu ilkel mezhepçi, faşizan, insanlık düşmanı gidişe dur diyecek bir insanlık savunması zamanıdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar