Süleyman Karan

Süleyman Karan

Vizyonsuz, misyonsuz akıldışı saçmalamalar (I)

Şunun şurasında seçimlere kaldı iki ay. Daha doğrusu AKP-MHP-BBP-YSK’nın oluşturduğu şer ittifakının oldu bittisiyle, tüm yurtseverlerin bu ülkenin geleceği için canla başla mücadele etmesi gereken kısa bir süreç... Önce hemen belirteyim ki; şer ittifakı her zamankinden daha da erimiş, kendi anketlerinde bile yüzde 44’lere çakılmış gibi görünüyor. Bu sebeple, kötü bir tiyatro eseri olarak MHP Genel Başkanı çirkin bir pas attı, AKP pası alıp ofsayttan gol attı. Nereden bakarsanız bakın, tümüyle kural dışı bir hamle, ancak şu da bir gerçek ki bu hamleyle tam da kendi ayaklarına sıkıyor olabilirler. Bu alelacele alınan kararın, temel sebebinin yurtsever blok ile şer ittifakı arasındaki oy makasının açılması olduğunu düşünüyorum. Yüzde 44’e yüzde 56’lık bir makas, YSK tarafından kapatılacak bir makas bile değil, yani sandık hileleriyle bile bunu kapatmak çok zor. İYİ Parti’yi seçime sokmamaya kalkacaklardı belki, ama o fırsat da dün CHP’nin çok akıllı manevrasıyla engellenmiş oldu, YSK mecburen İYİ Parti’yi onayladı. Şimdi yeni ayak oyunlarıyla, kutuplaştırmayla, kolluk güçlerini ve bağımlı yargıyı muhalefetin üzerine daha da sert biçimde salarak faullü oyunlarını sürdürecekler. Neyse ki artık şer ittifakının neler yapabileceğini bilen çok geniş bir kesim var ve öyle kolay kolay kumpasa kimse boyun eğmeyecek gibi görünüyor. Yeter ki yurtseverler bloku bir hata yapmasın. Ve ne yazık ki böyle bir ihtimal hiç de azımsanacak gibi değil!

Şer ittifakının bilinçsiz maşaları

Bugüne kadar yapılan, bir arada hareket etmeyi engelleyen, iktidarın Türkiye’nin fay hatlarıyla oynayarak muhalefeti bölme çabalarına, ne yazık ki pek çok çevre, hıyarı görüp tuzla koştu. Bunun sonucunda, sandık güvenliğinden tutun, ortak bir cephede  tek bir hedefe kenetlenmek konusunda büyük zafiyet yaşandı. Öncelikle, demokrasi mücadelesini bölen bu cılız ve hastalıklı seslere bu kez ağzının payını vermek şart. Örnek verelim, bir grup ulusalcının HDP’ye yönelik önyargılarıyla hareket ederek demokrasi cephesine kama sokması gibi… Aynısını Kürt siyasetindeki demokrasi cephesi bozguncular için de söylemek mümkün. Sabah akşam CHP’ye ve Atatürkçüler’e laf sokmayı marifet sayan bu kesim de aynı oranda demokrasi cephesinde çatlak oluşturup, şer ittifakının ekmeğine yağ sürmeyi vazife belliyor. Benzer bir diğer eğilimdekiler ise İYİ Parti’ye ezberlenmiş ‘faşist, ırkçı’ yaklaşımlarıyla kara çalmayı bir sosyalistin görevi sayanlar. Bu bir ölçüde CHP içindeki sol eğilimlerde etkili olabiliyor. Veyahut Saadet Partisi’nin bu süreçteki tavrını, meseleyi salt laik-dindar ekseninde bir ayrışma sığlığında değerlendirip tavır koyanlar… Kimse bir diğerinin ideolojisini benimsemek zorunda değilken, sadece şu seçim sürecinde bir arada gücümüzü sinerjik kılmak gerekirken, bu işkembeden atıp tutanlar, muhalefete büyük zarar veriyor.

Depresyon geyikçileri

Bu topraklarda çok sıkça rastladığımız bir sosyokültürel tipoloji vardır… Fikirsiz oldukları kadar geveze, ödlek oldukları kadar yalancı kahraman ve bir o kadar tembel bu güruh açısından ülkenin geleceği hiçbir şekilde önem taşımaz. Sosyal medyadan kıraathaneye, ev sohbetinden meyhane geyiğine sürekli birkaç saçma sapan fikri temcit pilavı gibi tekrarlar dururlar. Bu ülke için zamanını, parasını, enerjisini harcayanların ‘aptal’ olduğunu iddia eden bu onursuz tipler, aslında kendi ödleklerini ve aptallıklarını savunmak dışında bir saikle hareket etmez. Söz gelimi konu sandık güvenliğiyse, bunlar oy vermeye bile gitmeye üşenirken, “Ne yaparsanız yapın çalarlar” ya da “Seç-Sis varken, boşuna koşturuyorsunuz” gibi, beyin gerektirmeyen iki argümanı her mecrada tekrarlar dururlar. Ne yazık ki, bu umutsuzluk yayan tipleri ciddiye alanların sayısı hiç de azımsanacak gibi değildir. Tam şer ittifakının istediği bir modeldir bunlar; sokakta, meydanda, sandık başında yılgınlık yaratmak için bu güruh şer ittifakının beşinci kolu gibi çalışır. İşte bunlara karşı mücadele etmek de, aynı zamanda şer ittifakıyla mücadele etmek demektir. Nerede görürseniz, bu boş fikirli gevezelerin ağzını tıkamak, beş para etmez fikirlerinin gerçekle ilgisi olmadığını anlatmak, tam da demokrasi mücadelesi vermektir.

Küçük tekkenin büyük lafları: Boykotçular

Her zaman vardılar, şimdi de varlar ve yine her zamanki gibi çok küçük bir azınlıklar… Bunlar genelde asosyal ve asosyal oldukları kadar ‘her şeyi bilen’ tiplerdir… Veyahut herhangi sağlıklı bir bireyin arkadaş çevresinin yarısı kadar kişinin oluşturduğu siyasi oluşumlar, tekke gibi bir şey yani… Bildim bileli her seçimde ‘boykot’u gündeme getirip, kimse iplemediği için hayata küsen bu güruh, bir kez daha aynı öneriyi getiriyor. Aslına bakarsanız, ortalama bir demokrasi ortamında olsak, hiç dikkate alınmayacak bu kesim, bu toz duman ortamda üç-beş kişiyi etkilese bile bir zarar, zira bu seçimlerde her bir oya ihtiyaç var. İşte bunlara da her fırsatta hak ettikleri cevabı vermek gerek. Zira öylesine komikler ki, Ege sahillerinde çimip, güneşlenen ve bira içenlerin üşenip oy sandığına gitmeyenlerini bile ‘boykotçu’ sanacak kadar zeka sıkıntısı içindeler… Yüzde 0.5’lik bir kesimde bir kafa karışıklığına sebep olabilirler ve bu seçimlerde demokrasi cephesinin yüzde 0.1’e ihtiyacı olduğu için, işte bunların saçma argümanlarına cevap vermek bir zorunluluk. Hele ki daha önce saydığım iki güruhun saçmalıkları nedeniyle, bunlara kulak asanlar olabileceği için…
Demokrasi blokunu içten içe tahrip etmek isteyenler bunlarla da sınırlı değil, daha pek çok fikirsiz, vizyonsuz ve misyonsuz var. Bunları da yarınki yazımda sıralamaya devam...

Önceki ve Sonraki Yazılar