“Köyler fakirlerin ve yaşlıların oturduğu yerdir”

Başlık İzmir’de komşumuzun yedi yaşındaki oğluna ait bir köy tanımı.
“Köy nedir?” diye sormuşlar.
Cevap bu.
Fakirler ise parası az olanlarmış.
Gerçekten son on beş yirmi yıldır köyler bazı istisnalarla bu hale geldi.
Gerçi İzmir Kemalpaşa’da köylerde sorunlarını anlatan gençlere “Niye kente gitmiyorsunuz?” diye sorduğumuzda “bu çamlarla dolu köyü bırakıp nasıl gideriz?” demişlerdi.
Ancak tarım gelirinin göreli olarak iyi olduğu böyle köyler ne yazık ki çok değil.
Yıllar önce kendilerine ikinci cumhuriyetçi diyen, sonraları FETÖ’cüleri de destekleyen birkaç yazar ülkede gerçek bir köylü düşmanlığı yaratmayı başardılar.
Tabii aslında bu akımın arkasında kırsal, tarımsal kaynaklarımıza el koymak isteyen IMF, Dünya Bankası gibi merkezler vardı.
Destekleme politikaları terkedildi.
Tarımsal kuruluşlar özelleştirildi.
En son da Şeker fabrikalarının özelleştirildiğini gördük.
Büyük şehir yasası ile köyler mahalle oldu ve köylerin kendini yönetmesi ve bir bütçe kullanması bile imkânsız hale getirildi.
Kırsal kesimlerin büyük ölçüde bu uygulanan politikayı desteklemesini ise halkı inananlar ve inanmayanlar diye bölerek sağladılar.
Kırsal kesim büyük ağırlığı ile ezilenlerden oluşuyorken kendi çıkarlarına karşı politikaları desteklemesi mümkün oldu.
Hâlbuki kırsal kesim de dâhil olmak üzere insanlar ezenler ve ezilenler diye ayrılır.
Artık bu oyunlar giderek zorlaşmıştır.
Köylerin insanların yaşamak için can atacakları yerler olması mümkündür.
Daha önceleri tarımsal kuruluşların özelleştirilmesine ses çıkarmayan hatta destekleyen birçok partinin artık şeker fabrikalarının özelleştirmesini iptal edeceklerini açıklamaları sevindiricidir.
Herhangi bir üründe çiftçinin eline geçen fiyat ile tüketicinin ödediği fiyatı inceleyin, arada
dört beş misli bir fark görürsünüz.
Bu ezenlerin kurduğu sistemdir.
Bu fark azaltılabilir.
Aradaki büyük fark bir avuç insanın eline geçmektedir.
Kooperatifler desteklenirse, hatta gereken yerlerde Et ve Süt Kurumu gibi kurumların doğrudan çiftçiden alım yapması sağlanabilirse hem üreticinin eline daha yüksek bir fiyat geçebilir,
hem de tüketici daha düşük bir fiyat ödeyebilir.
İki yıl önce İzmir’de mandarinde çifti eline geçen fiyatlar çok düşmüştü.
Çiftçiye 30 kuruş ödeniyordu.
Gıda grupları olarak organik mandarini bir liradan çiftçiden alıyorduk.
Tarım ilaçları ile yetiştirilmiş mandarin ise marketlerde 2 TL’den satılıyordu.
Kısacası başka bir tarım mümkündür.
Hiçbir devlet yardımı olmadan bu sonuç alınabiliyorsa, bunun bir tarım politikası olarak uygulandığında daha kolay ve yaygın olarak gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz.
Köyler refah içinde yaşayan her yaştan insanların oturduğu mekânlar haline getirilebilir.
Bu hepimizin elinde…

Önceki ve Sonraki Yazılar