Toplumsal sermayeyi kediye yükledik

Sermayenin ne demek olduğu ekonomik anlamda hepimiz biliyoruz.

Sermaye denilince akla para ile ilgili unsurlar ve zenginlik geliyor.

Oysaki bir toplum için sosyal ve kültürel açıdan zenginlikte çok şey ifade eder.

Sosyal Sermaye kavramı, bir ülkenin gelişmiş bir ekonomiye ve demokratik siyasal sisteme sahip olması için gerekli siyasal kültür öğelerinden birisi olarak kabul edilmektedir.

Aynı zamanda kimileri tarafından toplumsal hayatın etkilerini ortaya koymayı amaçlayan sosyal içerikli iktisadi bir kavram olarak tanımlanmaktadır.

Gelişim sürecinde ülkelerde sosyal sermayenin önemli bir rolünün olduğu, son yıllarda çok fazla irdelenen bir konudur.

Çünkü birçok ülkenin gelişmişliğini, ya da az gelişmişliğini sadece fiziki sermaye zenginliği veya fakirliği ile açıklayabilmek yapılan araştırmalar açısından mümkün değildir.

Sosyal sermaye, ABD’li Siyaset bilimci Putnam’ın 1993 yılında yazmış olduğu (Making Democracy Work) adlı kitabında geliştirdiği kavramlardan birisidir.

Yapmış olduğu araştırmalarda sosyal sermayenin insan hayatının her aşamasında kalıcı etkilerde bulunduğunu ve buna bağlı olarak, suç oranlarının azalmasında, hükümetlerin daha verimli çalışmasında ve yolsuzlukların azalmasında, etkili olduğunu iddia etmiştir.

Putnam kitabında, bir ülkedeki insan sermayesinin demokrasinin ve ekonomik gelişmenin
anahtarı olduğu kanıtlamaya çalışmıştır.

Sosyal sermaye, özetle bir ülkenin insan sermayesi olarak anlaşılmalıdır. 

Sosyal sermayenin kaynaklarını ise aile, sivil toplum örgütleri, kamu sektörü, diğer sosyal gruplar oluşturmaktadır.

Toplumu bir arada tutan bütün değerleri sosyal sermayenin unsurları olarak değerlendirir. Özellikle içinden geçtiğimiz, siyasi ve ekonomik açıdan mücadele verilen bu zor dönemde ülkemizde her bireyin aynı sorumluluk bilinciyle sağduyu ve güven duygusuyla birbirleriyle işbirliği yapmalarının, demokrasiye, bir arada yaşama kültürüne sağlayacağı katkı kuşkusuzdur. Sosyal barışın sağlanması için de ülkedeki adalet sisteminin “adaletinden” hiç kimsenin en ufak bir kuşkusunun bulunmaması, hayati bir zorunluluktur.

Sözün özüne gelirsek, ülkemizde demokratik yapıyı geliştirmenin yolu, vatandaşların birbirlerine ve devlete olan güvenlerini arttırmak, vatandaşların aralarındaki işbirliği olanaklarını geliştirmekten geçer.

Neden mi öncelikle “güven” diyorum. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) nin 2014 İnsani Kalkınma Endeksi raporunu göre Türkiye’de 100 kişiden 92’isi güvensiz…

Ankete katılanlara güven oranını ölçmek için ‘Genel olarak, insanların çoğu güvenilirdir der misiniz? Yoksa insanlarla ilgili dikkatli olmak gerektiğini mi düşünüyorsunuz?’ sorusunu yöneltiliyor.

Türkiye’de 100 insandan sadece 8’i insanları güvenilir bulurken, 92 kişi ise ‘İnsanlara karşı dikkatli olmak gerek’ yanıtını  veriyor.

Toplumda güven yaymak için siyasette üslubun değişmesi, güven verecek söylemlere ve bunları ispatlayan davranışlara ihtiyaç vardır.

Bilim bize gösteriyor ki güven, iletişim, yönetime katılım demokrasinin temelidir.

Bilim diyorsa izinden gidilmelidir.

Son 14 yılda sosyal sermayemizi kediye yükledik yeniden kazanmak için önceliğimiz toplumsal barış olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar