Demirel ‘Takdir-i İlahi’ demişti, Erdoğan, Bahçeli onu takip etti!

Örgütlü kötülüğün yeni yalakaları, girdikleri siperi derin kazabilmek için kuyruklu yalana ihtiyaç duyarlar.

Bunun için de gerçeği eğip bükmekten geri durmazlar!

 

***

 

Yandaş bir televizyonda sık sık ekrana çıkartılan gazeteci (!) 17 Ağustos 1999 depreminde Ecevit’in bölgeye bir hafta sonra gittiğini söyledi.

Milleti kör, alemi sersem sanan bu tip, “Ben Bülent Ecevit’e yakın gazeteciydim” demeyi de söylediklerinin inandırıcılığını artırmak için kullanmak istedi.

Ama ne oldu?

Gazeteci Devrim Gürkan, Hulki Cevizoğlu'nun sözlerini Twitter'dan yaptığı birdizi paylaşımla yalanladı:

1- Hulki Cevizoğlu ‘99 Depreminde Ecevit bölgeye gidemedi, devlet 1 hafta bölgeden haber alamadı’ buyurmuş. Görüntüde Rahmetli Ecevit'le röportajı yapan muhabir benim. Sakarya'da, Valilik önündeki koordinasyon merkezi önünde, deprem günü yapıldı bu röportaj.

2- Rahmetli Ecevit her zamanki gibi samimiydi, gerçekleri söyledi. Hızla yaraları sarmak dışında bir amacı yoktu. Hatta koordinasyon merkezlerinden acil ihtiyaç listelerini gün boyunca yayınlamamız ricasını da yapan ve o listelerin Ankara'dan takibi emrini veren de O'dur.

3- Depremin ilk bir-iki gününde bölgede izlediğim - röportaj yaptığım bazı Bakanlar; Sabahattin Çakmakoğlu, Mustafa Yılmaz, Fikret Ünlü, Yüksel Yalova, Cumhur Ersümer, Metin Bostancıoğlu. TRT arşivlerinde bunlar duruyor. Koordinasyon merkezinde bilgi aldılar, bölgeyi incelediler.

4- Devlet yokmuş. TRT olarak saat 8.00 sıralarında canlı yayındaydık. Ben Ankara'dan bölgeye saat 6.00 gibi geldim. Montaj zamanı olmadığı için kesintisiz ham çekim yaptık. 15 dakikalık o ilk kaset ilk gün çok kez yayınlandı. Asker de oradaydı, itfaiyeler de ambulanslar da.

5- Ecevit'e yakın olduğunuzu iddia etmişsiniz. Rahmetli Ecevit tüm basın mensuplarına son derece saygılı yaklaşırdı. Majestelerinin gazetecisi diye bir kavram yoktu. Ve her şey, TRT de dahil, çatır çatır sorulurdu. Ne kabuğumuz sizinki gibi inceydi ne içindeki ceviz kurtlanmış.”

 

****

 

Bu paylaşımı özellikle şunun için aldım; bugünkü iktidarın deprem bölgesiyle ilgili organize olamamasına gerekçe bulamayanlar, “Bak geçmişte de böyle oldu” diyerek, yeni efendilerine yaranmaya çalışıyorlar.

 

Yüksel Baysal 24 yıl önce neler yazmıştı?

 

Bu arada belirteyim ki, bu satırların yazarı 1999 depremine ilişkin olarak da sert eleştiriler yapan biridir.

Değerli gazeteci arkadaşım Namık Göz, Bursa Hakimiyet arşivini karıştırırken 1999 depremi sonrasında yazdığım yazıyı gönderdi.

Kefen soyucularına ne yapılacak?” başlığını atmışım yazıma…

Giriş bölümü çok ilginç, sağ siyasetçilerin hepsinin aynı kumaştan olduğunu ortaya koymuyor mu?

En çok Cumhurbaşkanı Demirel’in sözüne takıldım. Depreme ‘Takdiri ilahi’ diyor. Eh o zaman yapacak bir şey de yok demektir.

Acaba öyle mi?

Plansız ve çarpık kentleşmenin acıları değil midir bugün yaşadıklarımız?

Yan yana iki bina, birisi bizim oranın deyimiyle ‘Kırım-kırcon’ olmuş, öbürü sapasağlam ayakta…

….

Bu işe dur demenin zamanı gelmedi mi?

Erzincan, Adana, Dinar depremlerinde hep aynı sahneyi yaşamadık mı?

….

Olacakları şimdiden görür gibiyim.

8-10 gün daha depremi, depremin sonuçlarını konuşacağız. Ölülerimize ağıt yakıp, yaralılarımızla ilgileneceğiz. Birkaç köşe yazarı mimar ve mühendislerin düşüncelerini alarak, uyarı görevini yerine getirecek. Kaçak yapılaşma, müteahhitlerin kontrol edilmesi ve benzeri konularda görüşler ortaya konulacak.

15-20 gün sonra her şey unutulacak, eski tas eski hamam aynen devam edecek.

Bir başka büyük felakete kadar tabii…

O zaman da ‘Burası Türkiye olur böyle şeyler’ denecek…”

 

****

 

Bu yazının dipnotu: 24 yıl önceki öngörülerim aynen çıkmadı mı? Bakın tarihe kayıt düşüyorum, yine aynı şeyler olacak. Bir süre konuşacağız, sonra eski eski hamam devam edeceğiz. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” cümlesi bu ülke için geçerli değil ne yazık ki…

Önceki ve Sonraki Yazılar