Zafer sarhoşluğu

Kumarbazların, kumardan vazgeçememelerinin nedeninin de bir çeşit madde bağımlılığı olduğunun bilinmesi gerekir. Bu madde insan vücudunun salgıladığı bir hormondan başkası değildir. Onun adına ''adrenalin'' diyorlar.
Aşırı güç gerektiren eforlar, yoğun stresler, heyecanlar, kaygılar vücutta adrenalin salgısını arttırıyor ve bu hormonun uyarıcı etkisi ile vücudu, sarhoşluğa benzeyen bir hâle sürüklüyor.
İnsan nasıl alkol ve benzeri maddelerin etkisi altında çök sağlıklı düşünemez, algılama bozukluğuna uğrar, dış dünyayı değerlendirmede yanlışlara düşerse, aşırı adrenalin yüklenmesinin ardından da aynı psiko-sosyal bocalamaları yaşayabilir. Eğer gergin, stresli ortam kişilerin ya da ait olduğunu düşündüğü sosyal grupların kazanımları ile sonuçlanırsa, arkasından yaşanacak bu hallere ''zafer sarhoşluğu'' denebilir.
Şimdi, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, toplumun ve iktidar mensuplarının bir kesiminde böyle bir hâlin yaşandığı görülüyor.
Kalabalıkların, haklı olarak çıktıkları o meydanlarda teslim olan sıradan erleri sopalarla, kemerlerle dövmeleri, gözaltına alınan her rütbeden subayların dayak ve işkenceye maruz kaldıklarının açıkça belli olduğu görüntüleri, bu denetlenemeyen sarhoşluğun belirtileri olarak ortaya çıkıyor. Kitle psikolojisi, zafer sarhoşluğu ile en ilkel duygu ve dürtülerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bunun için kitleler, ''idam cezasını istiyoruz'' diye bağırabilirler. Bazıları, ''darbeci askerlerin karıları helaldir'' diye fetva verebilir. Bu mazur görülemez ama anlaşılabilir. Ancak ülkeyi yönetenlerin böylesi bir zafer sarhoşluğuna kapılmaları kabul edilemez.
Binali Bey'in, olayın stabilleşmeye başladığı saatlerde, ''bu krizden demokrasimizin güçlenmesi için yararlanacağız''. ''İntikam duyguları ile değil hukuk kuralları içerisinde davranacağız'' şeklindeki açıklamaları, zafer sarhoşluğuna kapılmadığının bir göstergesi olarak insanları rahatlatırken, Tayyip Bey'in damdan düşer gibi, ''isteseler de istemeseler de Taksim'e Topçu Kışlasını yapacağız'' demesi; ''İdam cezası halkın isteği ise bunu gözardı edemeyiz'' sözleri; Tayyip Bey'in hem de hukukçu olan danışmanlarından birinin halkı silahlanmaya teşvik etmesi, zafer sarhoşluğunun istenmeyen komplikasyonları olarak ortaya döküldü.
Şimdi OHAL ilan edildi. Bir gün önce Fransa'da da 6 aylığına OHAL ilan edilmişti. Ben bir tek Fransız’ın bile ''bunun sonunda benim başıma ne gelir?'' diye düşünüp kaygılandığını sanmıyorum. Ama bizim ülkemizde büyük bir kitlenin ''bana, çocuklarıma, aileme arkadaşlarıma  ne olur, başımıza  ne gelir?'' diye ürküye, korkuya kapıldıklarına eminim. Zira Fransa'dakinin aksine, bizde toplumsal ayrımı şiddetle zorlayan ve şimdi üstelik zafer sarhoşluğuna kapılmış gibi görünen bir tek adam iktidarı mevcut.
İktidarı elinde tutanların, darbe girişimine canı pahasına karşı koyanların, sivil, asker, polis, yalnızca kendi yandaşları olduğu düşüncesine kapılıp, muhaliflerinin insani, siyasal, sosyal, ekonomik haklarına saldırmayacaklarını umuyorum. Aksi halde en az o yaşanan direniş kadar güçlü bir direnişi kendi karşılarında görebileceklerini düşünerek, zafer sarhoşluğundan bir an önce ayılmalarını naçizane tavsiye ediyorum.


Önceki ve Sonraki Yazılar