Ergenekon Neydi, Ergenekoncular Kimlerdi?

Pazartesi günkü “Cumhuriyet’i Cemaatle Kurtarmak” isimli yazımda Türkiye’de “davalar dönemi”nin kapanmakta olduğunu ileri sürmüşken, Ergenekon’da sona yaklaşıldığını gösteren bir gelişme oldu ve savcılık esas hakkındaki mütalaasını açıkladı.

Mütalaada her ne kadar “örgütün varlığı tespit edilmiştir” denilse de, örgütün liderine, merkez komitesine, birimlerine, eylemlerine, örgütlenme biçimine vs.ye dair en ufak bir somut bilgiye rastlamamız söz konusu değil.

Peki bu şaşırtıcı mı?

Hayır şaşırtıcı değil; çünkü Ergenekon, bu soruşturmayı yürütenler açısından hiçbir zaman, basitçe bir örgütün adı olmadı. Ergenekon bir örgüt olmanın ötesinde, iktidarın, yeni rejim inşasına karşı durabileceğini düşündüğü tüm isimleri içerisine dâhil ettiği bir “zihniyet”e işaret ediyordu.

Dolayısıyla, operasyonlar boyunca, örgütsel bağlantı ya da somut delil vs. aranmadı; önemli olan, iktidarın, sizin Ergenekon adını verdiği bu “zihniyet”in içerisinde yer alıp almadığınıza dair fikriydi. Orada yer aldığınız düşünülüyorsa “Ergenekoncu” olarak ilan edilmeniz kaçınılmazdı yani.

Bir dönem bu tabir, öylesine bir kullanıma maruz kaldı ki, iktidara yönelik en ufak bir eleştiri, her türlü demokratik ve barışçıl protesto gösterisi, herhangi bir muhalif yazı ya da program, “Ergenekoncu” damgasını yemek için yeterli hale geldi.

Örneğin Hopa’da başbakanı protesto ederken biber gazından etkilenerek ölen Metin Lokumcu için, Taraf solcularından Murat Belge, “kendisi değilse de çevresi, çevresinin çevresi Ergenekon’a hizmet ediyor” minvalinde birtakım saçmalamalarda bulunabildi.

Benzer bir şekilde, üniversiteli öğrencilerin iktidar mensubu siyasetçilere yönelik düzenlediği yumurtalı protesto eylemlerinin de arkasında Ergenekon’un bulunduğu, bu gençlerin farkında olarak ya da olmayarak Ergenekon’a hizmet ettikleri iddia edilebildi.

O halde şöyle diyebiliriz: Ergenekon, bir operasyonun, bir davanın, bir örgütün adı olmanın ötesinde, devletin ele geçirilmesi ve dönüştürülmesi sürecinin kod adıydı.

Bu nedenle de sürece karşı çıkma potansiyeli olan herkes, “ortak düşman” kategorisine dâhil edildi ve “Ergenekoncu” olarak damgalandı.

***

Devletin dönüştürülmesi ve ele geçirilmesi, böylelikle Türkiye’de bir rejim değişikliğinin gerçekleştirilerek 1923’ün tabutuna son çivinin de çakılması olarak görebileceğimiz Ergenekon sürecinin, eski rejimin en zayıf olduğu yerinden, yani “derin devlet”ten başlatılması hiç de tesadüf değildi.

Böylelikle hem “derin devleti temizliyoruz, Türkiye’yi demokratikleştiriyoruz” mesajı verilerek sürece kamuoyu desteği sağlandı hem de başka türlü tasfiye edilemeyecek unsurlar, örneğin askerler, yargı mekanizması kullanılarak, kolaylıkla tasfiye edildi. Bunda kuşkusuz emniyet ve yargının büyük bir bölümünün cemaatin kontrolü altında olmasının büyük payı vardı.

İşin ilginç yanı bu tasfiye süreci yaşanırken, eski rejimin devlet içerisindeki unsurları “tek bir kurşun atmadan” teslim oldular. Çünkü Cumhuriyet’e ve onun değerlerine ihanet süreci çok uzun süre önce başlamış ve rejimin sahipleri arasında çok ciddi bir çürüme yaratmıştı.

Sola, akla, bilime, düşman olmanın, emekçiye, Kürde, Alevi’ye kurşun sıkmanın, ABD’ye ve NATO’ya hizmet etmenin sonucunun bu olması kaçınılmazdı, çürümüşlerdi ve çürüdükleri için direnemediler.

***

Ergenekon’da sona yaklaşıyoruz, Türkiye’de bir dönem kapanırken yenisi açılıyor. Bu dönemde doğru siyasetin ne olacağına dair düşünmemiz, buna kafa yormamız gerekiyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar