Süleyman Karan

Süleyman Karan

Alternatifsizlik içinde büyük çöküşe doğru

Çok garip zamanlardan geçiyoruz. Sanırım biraz Birinci Dünya Savaşı’nın öncesinden baş- layıp, İkinci Dünya Savaşı’nın bitimine kadar sü- ren o zorlu süreçlerden biri daha insanlık tarihinin karşısında... Ama bir farkla; bu kez kamplaşmalar çok silik ve geçişken, zeminler çok kaygan, mücadele biçimleri farklı ve bundan daha da garibi; yeni bir çağa adım atmak için sancılar sürerken, hiç de yakın bir zamanda bir doğum olacağına dair bir ibare yok. Böyle süreçlerin, yeni bir döneme işaret etmesi gerekirken, tek aldığımız işaret doğadan, o da pek hayra alamet cinsten değil!.. ‘Küresel ısınmayla bu insan denen türü, pek çok türle birlikte fena hırpalayacağım’ mesajını kasırgalarla, kuraklıkla veriyor. Bir diğer yandan gezegenimiz yeni bir depremsellik ve volkanlar çağına doğru gidiyormuş, böyle bir berbat haber de bilim dünyasından geliyor. Bu kez, homo sapiens sapiens denen memeli türünün karşı karşıya kalacağı sınav çok terletecek gibi, zira ne zekasıyla ne de eylemleriyle hazır değil... Bu tek zeki canlı organizmadan hiç de bir umut ışığı çıkmıyor.

Cari siyaset tümüyle rezalet

Durum buyken, yaklaşık 5 bin yıllık yazılı tarihine karşın insanoğlu kendi yarattığı sorunlara çö- züm geliştirecek yeni fikirler ortaya koymakta, en azından siyaseten ve ahlaken başarısız kalıyor. Bakın şöyle bir dünyanın siyasi haritasına... Geçmi- şin köhnemiş ideolojilerini savunan partilerin sözde demokrasi oyunuyla, hemen her ülkede rezil bir vodvil sahnelenip duruyor. İşte Almanya, Helmut Kohl’un yetiştirmesi Angela Merkel, neredeyse 20 yıldır iktidarda... Bırakın onu, partinin adına bakın yeter değil mi; Hıristiyan Demokrat Birliği/Hıristiyan Sosyal Birliği... Almanya gibi, hani felsefenin, siyasi kültürün, bilimin gelişkin olduğu, üstüne üstlük Nazizm gibi bir hastalığı yaşamış bir ülkede, hala dinsel göndermeli merkez sağın biraz daha sağında bir parti iktidarı sandıkla gasp etmiş...

Avrupa’da iktidar ‘merkez’ denen düzenin rezilliklerini sürdürmek için varolan partiler arasında gidip geliyor. Ya da bir süreliğine umut gibi görü- len yeni partiler ortaya çıkıyor, hatta iktidara geliyor ve bir bakıyorsunuz; bir yıl içinde savundukları alternatif tezleri gevelerken, aynı sistemi, aynı yöntemlerle sürdürüyorlar. Hemen komşumuzdan bir örnek verebiliriz; Syriza... Daha iktidara gelirken bölünüp, sistemin içinde kaynayıp gittiler. İspanya’nın Podemos’u da aynı belayla karşı karşı- ya gelebilir iktidarla tanışınca... Yani sorun sadece cari siyasetin ‘oyuncu’ partileriyle de sınırlı değil, temel sorun ortaya sağlam bir muhalefetin çıkamı- yor oluşunda... Bunun sebebi ise büyük olasılıkla yeni oluşumların eski referanslara hala fazlaca bağlı olması, bir iki süslemeyle aynı yemeği aynı tabakta sunması... Yani geçmişin tozları, geleceğin ipuçlarını bayağı bir örtüyor ve hatta siliyor.

Demek ki hâlâ bunlara layığız

Sosyalist Blok’un çöküşünden sonra, Doğu Avrupa ülkelerinin geldiği noktaya bir göz atalım... İşte Polonya’nın aşırı sağ, dinci ve ırkçı söylemli iktidarı Avrupa Birliği’ni çileden çıkartan anti-demokratik yasaları geçirmekle uğraşıyor. Macaristan’da bir ruhu faşist iktidar, komplo teorileri üretip, boyunduruğunu güçlendirmek peşinde...

Rusya’nın otokratı, eski KGB ajanı Vladimir Putin, daha uzun yıllar iktidarda kalacak gibi... Bu yeni çağın ‘çarı’ olarak çok kutuplu bir dünyayı in- şa ederken, ABD’yi Ortadoğu ve Pasifik’te maymuna çeviriyor. E zaten ABD’yi maymuna çevirmek için bir Rus otokrata bile ihtiyaç yok, Amerikalılar güle oynaya bir maymunu Beyaz Saray’a getireli bayağı bir zaman geçti. Ondan önceki çikolata soslu Barack Obama’nın ise sosunu aldığı- nızda, zaten karşısınıza çıkan eli kanlı bir emperyalist, yanında da ‘dünyayı kadınlar kurtaracak’ tekerlemesiyle tekfirci selefi terörist ve İhvan dostu Hillary Clinton... İşte size BOP, işte size GOP... Sırf Suriye’deki maliyeti yarım milyon ölü değil mi?

Diktatör öldü, yaşasın Timsah!

Bana bu yazıyı yazdıran ise bir başka ülke ve yeni lideri... Britanya kolonyalizminin simgesi Rodezya’nın, bağımsızlığını kazandıktan sonraki ismiyle Zimbabve’nin yeni lideri olacak şey! Hani şu dünyanın ilk siyahi ırkçı diktatörü unvanına sahip Robert Mugabe denen ruh hastasını ordu yardı- mıyla deviren, diktatörün eski yardımcısı Emmerson Mnangagwa... Öldükten sonra bile iktidarda kalmayı hayal eden bir delinin yerine, şimdi ‘Timsah’ lakaplı bir katliamcıyı kakalıyor bu dünya düzeni Zimbabve halkına... Halk da ne hikmetse bunu yemeye pek teşne, bu eli kanlı katilin ‘yeni demokrasi’ vaatlerini dans ederek kutluyor. 37 yıl önce de bağımsızlığı kutlarken, kürsüde o diktatör Robert Mugabe vardı! Şimdi de diktatörden kurtulan halk, bacağını Timsah’a kaptırdı, tıpkı tüm dünyanın bu berbat, sürdürülebilir olmayan, insan türüyle birlikte her şeyi yok etmeye azimli rezil siyasetine kolunu kaptırmış olduğu gibi...

Ya yeni siyasetler çıkacak, ya yeni örgütlenmeler, belki bambaşka ayaklanmalar, bambaşka mücadele biçimleri...

Kesin olan bir şey varsa, bu sistem çok fena error veriyor, “Error veriyor” diyenlerin ise error’ü düzeltmeye yönelik bir fikri henüz yok! Bir acizlik içinde bekliyoruz felaketleri...

Önceki ve Sonraki Yazılar