Anayasa falan istemiyorum!

1960 ihtilalini takip eden günlerde, Milli Birlik Komitesi tarafından görevlendirilen ‘Kurucu Meclis’in Anayasa çalışmalarını dikkatle izledim.

Henüz yeni yetme bir çocuktum ama hepsi delikanlı olan ağabeylerimin etkisi ile olsa gerek, siyasete yoğun bir ilgi duyuyordum.

Gazetelerden, yazarlardan yeni Anayasanın ne kadar özgürlükçü olduğunu okudukça içime sevinçler doluyordu.

Memleketteki özgürlük havası yüreğimi şenlendiriyordu.

Bu 1961 Anayasasının sadece beni değil, hemen herkesi umutlandırdığını görüyordum.

İronik şair Şemsi Belli ''Anayasso'' isimli bir şiir yazmıştı.

Onu da Aşık İhsani besteleyip plağa okumuştu. Nakaratı şöyle idi:

''Angara'da Anayasso

Ellerinden öpiy Hasso

Yap bize de iltimasso

Bu işin mümkini yok mi hooy baboov?''

Ama kısa bir süre sonra iktidarı ele geçiren Süleyman Bey, bu anayasanın bize ''bol'' geldiğini dillendirmeye başladı.

Böylece başta özgürlük alanları olmak üzere ucundan bucağından kırpmalar başladı.

1971'de 12 Mart darbesinden sonra, sivil siyasetçilerin Anayasa düşmanlığı, askerlerin de güç vermesiyle doruğuna ulaştı.

Atanmış Başbakan Nihat Erim ''Anayasanın üzerine bir şal örtmeyi '' önerdi.

12 Eylülde şala falan gerek kalmadı.

 

Anayasa lâğvedildi ve 5 kişilik Askeri Konseyin istediği gibi, hiç bir uygar, çağdaş ilkeye uymayan bir ucube, Anayasa diye halkoyuna sunuldu. Göğsümü gere gere o şekilsiz metne ''ret'' oyu verdim. Halkımızın yüzde 96'sı ''kabul'' dedi.

 

Şimdi tarihimizin en gerici iktidarı o şekilsiz metni bile aratacak bir düzenleme yapmaya çalışıyor.

Cumhurbaşkanı olacak şahsı, doğunun ''sultanlarını'', batının ''tiranlarını'' kıskandıracak yetkilerle donatacak bir Anayasa hazırlıyorlar.

 

Bakın göreceksiniz, bu Anayasa yürürlük kazansın, üç gün geçmeden, başta bunu hazırlayanlar ve oyları ile destek verenler olmak üzere pek çok kişi, ''bu da olmadı, bunu da değiştirmeliyiz'' demeye başlayacaklar. Görüp yaşayacağız İnşallah.

 

Toplumlar ''Magna Carta''dan beri, toplum düzenini sağlayacak, bireyleri muktedirlerin tasallutundan koruyacak, insanları ahlaki olarak bağlayan bir ''temel metin'' üzerinde anlaşmaya çalışıyorlar.

 

Bunu beceren toplumlar da var, beceremeyenler de. İngilizlerin yazılı bir Anayasa metinleri bile yok. Amerikalılarınki bir ''toplumsal barış bildirgesi'' düzeyinde. Pek çok gelişmiş ülkenin Anayasası bir kaç sayfadan ibaret bir ''etik metin'' biçiminde. Bizimkisi ise ''piyade talimatnamesi'' hacminde!

 

Ben, yazımın başlığında da söylediğim gibi, kendim ve ait olduğum Türk ulusu için bir Anayasa istemiyorum. Bunu gereksiz görüyorum. Zaten kimse de buna uymuyor. Her gelen iktidar kendi kafasına göre takılsın anasını satayım. Kim bu milleti daha çok ''yere yatırıp seviyorsa'' onun iktidarı uzun sürsün. Milletimizin neredeyse yarısı bundan hoşlanıyor.

 

Öyleyse, bu anlamsız, Türkçesi bozuk, nereye çekersen oraya giden, herkesin kendi kafasına göre yorumladığı yazıları kaleme almaya, hele de buna ''Anayasa-Babayasa'' gibi cafcaflı isimler koymaya hiç gerek yok.

 

Hani adam demiş ya ''Layıklık çok iyidir. Layık olan camiye gider, layık olan meyhaneye'' diye. Kimse kimseye karışmasın. Kim ''Tayyip Bey'in g...nün kılı'' olarak yaşamak istiyorsa öyle yaşasın. Biz de kendi işimize bakalım.

''Bu işin mümkini yok mi hooy baboov?''

Önceki ve Sonraki Yazılar