Arkasından da konuşamayacaksak, ne zaman konuşacağız?

Diktatör Kenan Evren iktidarda iken hakkında konuşulamıyordu. Çünkü çok güçlü idi. İktidardan giderken arkasında serbest konuşulmasını engelleyen bir Anayasa ve kanunlar bıraktı. Halk gene konuşamıyordu. Şimdi artık o yok. Eh yeter. Bırakın da herkes konuşsun.

1980 darbesinde üniversitede o zamanki deyişle asistandım. Başıma gelen, işkence edilenler dikkate alındığında yaz tatili gibi düşünülebilir. Sadece, üniversite içinden de bazılarının çabasıyla üniversiteden atıldım. Ancak başına aynı şey gelmiş bazı arkadaşlarımızın depresyona girdiğini de görmüştük. Epeyce işe girip çıktım, üç-dört yıl sonra iki defa idari mahkeme kararı sonucu fakülteye döndüm. Dışlamalar, beş altı yıl daha sürdü. Daha sonra bölüm başkanı da oldum. YÖK yasası üniversite yöneticilerine derebeyi yetkileri vermişti. Hatta geri döndüğümde o zamanki dekan bana “Biz YÖK yasası ile istediğimiz kişiyi rahatça atabileceğimizi düşünmüştük, yanılmışız” diye itiraf etmişti. Aslında söylediği epeyce doğru idi. Döndüğümüzde bazı arkadaşların bizi “tanıyamadığını”, yollarını değiştirdiğini izledik. Artık üniversitede başka bir iklim vardı. Çıkarcı, boyun eğen bir yapı giderek yerleşti. Hâlâ da o yapı kökten değişmiş değil.

Evren ilk konuşmasında beş yıldızlı bazı otellerde garsonların kendinden daha fazla para aldığını, üniversite hocalarının bir bayrağı kaldırmaları istense “ne kadar para alacaklarını sorduklarını” söyledi. Bunları duyunca bütün bir halkın başına neler geleceğini tahmin edebildik. “Netekim” de halkın, işçilerin, köylülerin başına çok çoraplar örüldü. Şimdi üniversiteler sistemik olarak para kazanmaya odaklandırılmıştır. Örneğin hemen her üniversitede en büyük başarı patent alma olarak belirlenmiştir. Bu konu nerede ise tartışılmadan kabul edilir. Açık kaynak araştırmaları, katılımcı araştırmalar genel olarak sadece azınlık bir grup araştırmacının ilgilendiği bir alandır. Patent üretip şirketlere satıldığında bunun nasıl bir hegemonya yarattığı pek düşünülmez. Kısacası Evren öldü, ama beyinlere koyduğu hegemonya (gönüllü olarak onay verme) yaşamaya devam etmektedir.

Evren anayasası için evet oyu veren herkes, bu seçimin kuralları gereği bilerek veya bilmeyerek Evren’i de cumhurbaşkanı seçmiş oldu. Bunun bugün algılanması epeyce zordur. Bu olaya benzettiğim bir fıkra var. Amerikalı bir kadın film artisti boşanmakta zorluk çekiyormuş. Bir Latin Amerika ülkesinde tuttuğu avukat bunun ülkesinde kolay olacağını, sadece hâkim ne sorarsa sorsun “Si” yani İspanyolca evet demesini söylemiş. Hâkim konuşmasını yapmış ve artistimize dönerek bir şeyler sormuş. Artistimiz “si” demiş. Hâkim tekrar bir şey sormuş, artist tekrar “Si” diye yanıtlamış. Salonda bir alkış kopmuş. Artist avukatına “Ne oldu?” diye sormuş. Avukat “birinci 'si' ile boşandın, ikinci 'si' ile hâkimle evlendin” demiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar