Başkanlık yerine partili cumhurbaşkanı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar dönüşü Başkanlık
sisteminden “melez” diye tanımlanabilecek “partili
cumhurbaşkanı” modeline vites küçülttü. Erdoğan şöyle
diyordu:
“Yeni Anayasa önemli bir ihtiyaç ve şüphesiz ki başkanlık
sistemiyle güç kazanacaktır. Başkanlık sistemine de
hükümet programında yer verilmiş. Şu anda tabii hükümetin
gücü tek başına buna müsait değil. Ama bu, parlamentodaki
diğer partilerin desteği ya da Anayasa değişikliği
için referanduma destek vermeleri halinde, pekâlâ
mümkün olabilir. Bu hususta, Anayasa değişikliği yapılsa
bile, değişiklik referanduma götürülmeli…”
Erdoğan, “Başkanlık sistemi konusunda parlamentoda
bir konsensüs sağlanamadığı takdirde, “partili
cumhurbaşkanlığı” ile Türkiye mevcut “yapısal tıkanıklığı
aşabilir mi?” sorusuna yanıt verirken yol haritasını da
açık ediyordu:
“Tabii ki aşar. Zaten bu konuyu gündeme getirmiş
olmamın sebebi de o tıkanıklığın bu yöntemle de aşılabileceğine
inanmamdan kaynaklanıyor. Çift başlılığı ortadan
kaldırmak lazım. Aksi takdirde, birbirinizi ne kadar
sevseniz de geçmişte ne kadar beraber olsanız da
zaman zaman sıkıntılar söz konusu olabilir…”
***
Başbakan Davutoğlu, Erdoğan’dan bir gün sonra
Azerbaycan dönüşü “Türkiye karma sistem kaldırmıyor.
Bunu konuşurken kaçınılması gereken tutum ne?
Bir kere Türkiye’nin birinci gündem maddesi bu değil.
Meseleler şahsileşmeden sistemi doğru konuşarak çözmeliyiz.
Bunu bizim tartışabilmemiz için Meclis'te muhalefetle
hep beraber AK Parti'nin yapabileceği matematik
söz konusu değil” diyordu.
Davutoğlu bununla da yetinmiyor, şu kritik cümleyi
kuruyordu: “Kesin bir çözümle birlikte gündeme gelmeli.
Yoksa var olan sistemi de işletemez duruma düşeriz…”
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yaklaşımı en azından
zamanlama bakımından örtüşmeyince ister istemez
akıllara bazı sorular geliyor. Erdoğan zorluyor, Davutoğlu
direniyor mu? Erdoğan baskı yapıyor, Davutoğlu
zamana mı yayıyor? Saray, Türk tipi başkanlık isterken
ne oluyor da ani bir manevra ile “partili cumhurbaşkanına”
razı olabiliyor? Nedeni parlamento aritmetiğin
dayattığı zorunluluk mu, yoksa bir stratejik hesabın rol
paylaşımı mı?
***
Tam da bu noktada Erdoğan’ın 18 Kasım akşamı
ATV’de yayınlanan mülakatını hatırlatmak gerekiyor:
“Meclis Başkanını bir kenara koyduğumuz zaman
316 milletvekili var AK Parti’nin. Eğer referandumla
bir çözüm bekleniyorsa en az 330 gerekiyor. Diğer
gruplardan bir desteğin olması lazım ki yeni Anayasa
bu oylamadan geçsin. Ben yalnız şuna inanıyorum: Referandumla
yeni Anayasa ile ilgili hazırlıklar, metin geçerse,
millet bunu kesinlikle onaylar. Sadece ana muhalefetin
vereceği destekle de hiç milli iradeye başvurmadan,
milli iradenin parlamentodaki temsilcileriyle,
burada 1 ay bile sürmez, değişiklikler süratle parlamentodan
geçer.”
CHP’ye çağrısının üzerinden iki hafta geçmeden
Erdoğan’ın “partili cumhurbaşkanını” tartışmaya açması
anlamlı. Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçebilmesi
için Anayasa’nın yasamadan yürütmeye pek çok maddesinin
değiştirilmesi gerekiyor. Oysa “partili cumhurbaşkanlığı”
için küçük çaplı tadilat yeterli sayılacak.
101. Madde’deki "Cumhurbaşkanı seçilenin varsa
partisiyle ilişkisi kesilir" cümlesinin Anayasa'dan çıkarılması
bu yolu açabilecek. Bu sayede Erdoğan hem partisinin
başında kalabilecek hem de Cumhurbaşkanı
kimliği ile görev yapabilecek. Erdoğan’ın ifade ettiği”
iki başlılık” ortadan kalkacak, Davutoğlu’nun küçük dirençleri
olmadan ülkeyi yönetebilecek.
***
Erdoğan’ın Başkanlıktan “melez model”e geri adımının
ardında ne yatıyor? Edindiğim izlenimi aktarayım.
Saray, mevcut konjonktürü ve Meclis aritmetiğini
dikkate alarak Başkanlığa geçiş için “partili cumhurbaşkanlığını”
basamak görüyor. 2019’a yeni titriyle gitmeyi,
zaman içinde kontrolü tam olarak ele almayı istiyor.
O koşulda 2019 seçimlerini Başkanlık referandumuna
çevirebilecek. AKP’nin 16 eksikle bugün başkanlığı
yaşama geçirme şansı yok. Saray, şimdilik HDP ile
yürümenin imkânsızlığını görüyor. Transfer gibi etik dışı
yollarla sistem değişikliğini zorlamanın vereceği hasarı
da hesaplayarak, CHP ya da MHP ile uzlaşabileceğini
düşündüğü “partili cumhurbaşkanı” kartına oynuyor.
“Partili cumhurbaşkanlığı” için muhalefete özelikle de
ana muhalefete baskı kurabileceği en güçlü argüman Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu, CHP’nin ilk Genel Başkanı
Mustafa Kemal Atatürk dönemi uygulamaları. Atatürk
ve İsmet İnönü, 30 yıl boyunca “partili cumhurbaşkanı”
olarak ülkeyi yönettiler. Saray, bu tezi işleyerek muhalefet
partilerini Atatürk ile sıkıştırmayı hedefliyor.
Kulislere göre Erdoğan, güçlü kozu sonuna kadar
kullanacak ve CHP’nin karşı çıkması halinde referandum
resti çekecek. “Kurucu genel başkanınızın uyguladığı
sistemi halka soralım” diyerek öncelikle CHP’yi ardından
Atatürk milliyetçisi MHP’yi baskı altına almaya
çalışacak.
***
Taktik tutar mı, muhalefet oyuna gelir mi bilinmez
ancak başkanlığa adım adım geçişin ilk ayağını kotarma
formülü bu ise Erdoğan ve O’nu Başkan yapmak
isteyen AKP yönetiminin tarihin bir başka kritik durağını
anımsamalarında yarar var…
İktidar çevreleri kendilerini Demokrat Parti (DP) ve
Menderes’in mirasçısı kabul ediyorlar.
Peki, Atatürk ve İnönü’nün sürdürdüğü “partili
cumhurbaşkanlığını” Demokrat Parti’nin kaldırdığını
bilmiyorlar mı?
1946’da kurulan DP, “parti reisliği ile Cumhurbaşkanlığı’nın
birbirinden ayrılması” ilkesini savunuyordu. Yetinmediler,
duruşlarını parti kararına dönüştürdüler. DP,
1950 seçimlerinde iktidara geldiğinde Genel Başkan Celal
Bayar, Cumhurbaşkanı oldu. DP’nin benimsediği ilke
çerçevesinde Bayar, genel başkanlıktan istifa etti, yerine
Adnan Menderes seçildi. Böylece 1920’den 1950’ye kadar
süren “partili cumhurbaşkanı” dönemi sona erdirildi.
Bugün Saray her fırsatta eleştirdiği tek parti döneminin
“partili cumhurbaşkanı” uygulamasına sarılarak, “köküm”
dediği DP’nin aldığı tutuma aykırı düşmüyor mu?
“Partili Cumhurbaşkanı” diyerek Atatürk ile muhalefeti
vurmak isterken DP ve Menderes ile vurulmak da var…

Önceki ve Sonraki Yazılar