Süleyman Karan

Süleyman Karan

'Bir sor; 'Katliam yaptım ama niye yaptım?' diye!..'

El Kaide, Boko Haram, el Şebab, IŞİD ve diğerleri... Ortaçağ’da bile az görülmüş, insanlık dışı katliamlarıyla her gün şiddeti tırmandıran, ‘kitlesel’ terör örgütleri... Zira eskiden bu tür uç eylem biçimleri, ki hiçbiri bunların yaptığı kadar iğrenç değildi, ‘bireysel’ terörizm olarak adlandırıldı. Oysa ki, bugün IŞİD’in kimine göre 20 bin, kimine göre 50 bin kişilik bir ordusu, işgal ettiği bölgelerde parasından devlet aygıtına yine tarihin pek az gördüğü korkunç despotik bir yönetim biçimi söz konusu...

Biz bu terörün acısını tattık, Ankara Katliamı ile bir terör örgütüyle bir devletin girdiği kirli ilişkilerin nelere mal olduğunu gördük ve görünen o ki çok daha beterlerini de göreceğiz.

Asıl tehlike ‘taraftarlar’

Tekfirci selefi denen, İslam’ın en kitaba bağlı, yoruma kapalı, en sekter öğelerini öne çıkaran bu yaklaşım, el Kaide ile birlikte, başta ABD’nin desteğiyle Afganistan İç Savaşı’nda büyüdü, serpildi, sonra döndü tüm dünyaya terör estiren ve İslam coğrafyasında hızla yayılan bir politik etmen olarak büyüdü, artık Suriye, Irak ve Yemen topraklarında hiç de azımsanamayacak yüzölçümlerinde egemenlik alanlarına sahip bir ‘devlet’ oldu. Büyümeye devam ediyor ve sadece militan devşirmekle kalmıyor, aynı zamanda lümpen, muhafazakar, saldırgan ve insani değerlerden uzak geniş bir sempatizan kitlesiyle, İslam coğrafyasında ideolojik hegemonya kurma yolunda ilerliyor.

Vahşeti kutsamak!..

Pek çoğumuz, büyük olasılıkla bu ülkenin yüzte 70’i en azından tiksinerek izledik, Konya Stadı’ndaki saygı duruşunu ıslıklayan tribünü... Ankara Katliamı’nda ölenlere saygı duymadıkların, ‘iyi ki öldürüldüklerini’ ifade etmek istiyordu bu insanlıktan yoksun kitle... Şaşırdık, utandık, infiale kapıldım. Bir istisna olarak görmek istedik. İşte çok kısa bir süre sonra Fatih Terim Stadı’nda bu kez Paris Katliamı için saygı duruşunu ıslıklayıp yuhalayanları görünce anladık ki bir istisna falan yok ortada... Bu ülkede IŞİD ve benzeri tekfirci selefi terör örgütlerinin en aşağılık eylemlerini destekleyen bir kitle var? Hem de öyle bir elin parmakları kadar falan değil... Yapılan araştırmalar eğer güvenilir ise; en az nüfusun yüzde 8’i, kimilerine göre yüzde 10’u! Yani 7-8 milyoncuk!

Diyeceksiniz ki, “Evet ama bunların çoğu serseri, işsiz güçsüz, eğitimsiz”... Büyük ölçüde haklısınız da, zaten dünyada kafa kesen, insan yakanlar da bunlardan çıkıyor genelde... Yani çok ciddi bir meselemiz var bu topraklarda artık. Kendinden görmediği herkesi fırsat bulduğunda katletmeye meyilli bir kitle... Hadi bunu anladık diyelim, bunlar da Avrupa’nın neo-Nazileri gibi bizim insanlık ayıbımız olsun! Tabii her şekilde önlem almak, yılanın başını küçükken ezmek gerekliliğini unutmadan... İşte bu nokta, zurnanın zırt dediği yer!

“Sadece biz yapmadık ki, onlar da...”

Türkiye’nin sözde liberalleri, geleneksel muhafazakarları ve bu biraz ‘eciş bücüş’ fikirlerin kanaat önderlerinin yazılarını, beyanatlarını gördükçü, duydukça; çok ciddi bir başka tehlikenin varlığını anlıyor insan... Sabah gazetesinin akademisyen yazarlarından M. Şükrü Hanioğlu’ndan örnek vereceğim. Bol janjanlı, bol alıntılı bir ‘akademik’ yazısından...

Ankara Katliamı ile başlayıp, Paris Katliamı ile devam eden süreçte, ‘terörün dini imanı olmaz’ parolasından yola çıkan politikacılara entelektüel zemin hazırlamak için kaleme alınmış bir yazı yazmış; ‘DAİŞ ‘Medeniyetler Çatışması’nın ‘İslam’ Kutbu Mu?’ yazının başlığı... Girişte tipik Samuel Huntington’a yönelik alıntı ve eleştiriler (artık demode olmadı mı o hikaye?)... Hemen ardından, ‘onlar bizden önce çok dana fazla yaptılar’a gelen rövanşist, ötekileştirici, meseleyi din ekseninden çıkartmak için argümanlar... Kısaca özetleyelim, Budist, Hindu, Musevi ve Hıristiyan menşeli terör örgütleri, terör eylemlerini sıralıyor. Ve buradan bir sonuç çıkarmaya çalışıyor; ‘İslamiyet’in diğer inanç sistemlerine göre şiddete daha fazla cevaz veren bir din’ olduğu önermesini yanlışlamaya çalışıyor. Hani sosyal medyadaki ‘gerçek İslam bu değil’ klişesininin akademik versiyonu...

Potansiyel teröriste entelektüel destek


İşte asıl tehlike bu... Zira ‘Onlar da yaptı ama biz yapınca suç mu oluyor?’ gibi bir yaklaşım. Hem ‘terörün din eksenli olmadığını’ iddia edip, sonra da ‘diğer dinlerden de terör çıkar’a gelen bir garip tekerleme... Bu yaklaşım belki de statlarda vahşi katliamları destekleyen lümpen, fanatik, potansiyel teröristlerden bile daha büyük tehlike. Zira utangaç biçimde, ‘benim teröristim, onların terörleri nedeniyle ortaya çıktı’ hastalıklı bakışının bir ifadesi... Al bir Evanjelist terör destekçisi ABD’liyi, vur bir sözde yerli ve milli geleneksel muhhafazakar mezhepçi bakış açısına! Hanioğlu’nun dediği bu, AKP’lilerin dediği bu, MHP’lilerin en azından Türk-İslam sentezcilerinin dediği bu... İşte asıl tehlike bu, çünkü kafa kesen, insan yakan, kadınlara tecavüz edip çocukları öldürenlere bahane aramak bu.

Özeleştiri yapmak zor olunca!

Madem ki geleneksel muhafazakarsınız, madem ki siyasal İslam’a entelektüel zemin hazırlamak gibi bir göreviniz var, bırakın topu başka dinin teröristlerine atmayı, önce bu mikrobu İslam’dan uzak tutacak bir tartışma ortamı yaratmaya çalışın. ‘O dinin teröristi daha iyi, bu dinin teröristi daha iyi’ diye bir zırva yoktur herhalde. Din kaynaklı terörizm bal gibi varsa eğer, her dinden mütedeyyin münevverin yapacağı tek şey, bunu teorisiyle, söylemiyle ispat etmek değil midir? Hadi bunu yapın da, Gaziantep’te IŞİD sancaklarıyla katliamı kutlayan insanlık düşmanlarından bir nebze farkınız olduğunu görebilelim! Son bir soru, Türkiye her ne kadar içi oyulmaya çalışılsa da, seküler bir ülke değil mi? Bize ne hangi dinin daha teröre yatkın olduğuna, dinsel terör nereden gelirse gelsin lanetleyin de bir görelim! İslam adına katliam yapıldığında, ‘terör nereden gelirse gelsin’ gibi kaçamaklara, dinden soyutlamaya uğraşmak yerine, gidin üstüne üstüne de biraz inandırıcı olsun...


Önceki ve Sonraki Yazılar