Süleyman Karan

Süleyman Karan

Çay beleş, çorba beleş, yetmez hela da beleş

Hiç değişmeyen bir ahlak seviyesizliği ve aynı zamanda bir devlet memuru ya da belediye çalışanı için işten atılma vesilesidir beleşçilik. Ve ben bildim bileli, hangi partiden olursa olsun belediye zabıtaları, arsız bir sırıtma ya da zevzekçe bir gözdağı havasıyla gider, tezgahtan elma, armut, ayva artık ne varsa alır, bir de utanmadan orada yer. Bir gün önce de belki, aynı tezgah biraz öne çıkmış diye “Ceza keseceğim” diye gelip, üç-beş kuruş rüşvet alıp gitmişlerdir. Bu bir rutindir ve esnaf da sanki doğal bir şeymiş gibi kabullenmiştir. Yani esnaf da suç işlemektedir ya da en azından bu ahlaksızlığın hem ortağı hem de kurbanıdır. Ve aslında böyle esnafa da her şey mubahtır... Zira o verdiği rüşvetin birkaç katını ‘komşu’ diye hitap ettiği müşterisini kazıklayarak zaten çıkarmaktadır. İşte asalaklar dünyasında simbiyosis böyle bir şeydir. Olmaz olsun!

 

Esnaf-memur arası cepçilik

 

Hadi diyelim ki, zabıta ile esnaf arasında böyle, kabile devletlerinden kalma bir ahlak dışı ilişki yerleşmiş bu ülkede ve bunu ortadan kaldırmak için önce şeffaf belediyecilik ve katılımcı demokrasiyi yerleştimek gerek ki, bu pislik ortadan kalksın. Zira esnafların bir araya gelip bunu tüm kamuoyuyla paylaşmak ve direnmek gibi bir bilinci ve geleneği yok.

Zabıta böyle... Peki kanunların caydırıcılığını sağlamakla görevli polislerin yaptıklarına ne demeli?.. Ki onlar da bildim bileli böyle... Rüşvet almıyorlar belki ama beleşçilikte bu denli sınır tanımaz ve utanmaz bir polise herhalde ancak Arap ülkeleri ve Afrika’nın ücra ülkelerinde rastlanır. Diyeceksiniz ki, “Ulan uzayda mı yaşıyorsun? Bu ülkede polisin yaptığı kötü muamele, yargısız insaf, keyfi gözaltılar varken, sen neyle uğraşıyorsun?” Öyle mi, öyle... Ama bu biraz önce belediye zabıtası-esnaf arasınndaki simbiyosis’in çözülmesi gibi, ülke siyasetinde demokrasinin egemen olmasıyla ilgili bir mesele, yani uzun erimli siyasi bir mücadele... Sözünü ettiğim beleşçilikse, hepimizin hayatın her alanında müdahale edeceği bir durum.

 

Tuvalete bile beleş girmek de ne?

 

Ortaokuldan bu yana gözlemlediğim bir şeydir, polis kahveye girer para ödemez, gider büfeye tost ister para vermeden yutar, dolmuşa biner para vermez, tuvalete gder o 1 TL’yi vermez. Para isteyen biri çıkarsa da çemkirir! Kimse de “Sen kimsin be? Ne hakla? Git duvara işe o zaman” demez, diyemez. Oysa ki biri dese, gerekirse bu sebeple dayak yese, bir diğeri daha çıkıp, aynısı diyecektir de, ne hikmetse olmaz! Neyse ki bu yurdun onurlu ve ahlaklı yurtsever, insani değerlere sahip çıkan, üniforma gördü mü el pençe durmayan insanları var da, bu sözde devlet memurları bazen apışıp kalıyor ve gerçek yüzlerini herkes görüyor!

 

Kapıdan kovulmayı çoktan hak ettiler

 

Perşembe günü Kadıköy’de birileri çıktı ve bu üniformalı beleşçilere “Size beleş çay yok” dedi. Zira orada bir maç için güvenlik amacıyla görevlendirilen polis birimi, yine aynı utanmazlığı yapmaya kalkışıyordu. Esanfa çekirge sürüsü gibi çullan, beleş iç, beleş ye ve bir de üstüne korku salmaya kalk... İşte bu her zaman yemez! Bundan sonra da umarım yemeyecek, birileri dana “Sen kimsin be?” diyecek! Bunu diyen 26A çalışanlarına “Helal olsun” diyelim önce, sonra da rezaleti özetleyelim. Caferağa Spor Ssalonu’nda oynanacak olan bir maç için
güvenlik amacıyla gelen çevik kuvvet ekipleri, spor salonunun yanında bulunan 26A Kolektif Cafe’de oturup çay içmek istemişler. Tabii ki beleşe... Bu kafeyi bilen bilir, burası özgürlüklere aşık iyi insanların mekânıdır. Büyük olasılıkla bu polisler de zaten buradakileri rahatsız etmek için böyle bir girişimde bulunmuş. Gönüllü
çalışanlar da cevabı yapıştırmış; “Ali İsmail’in katillerine çay yok”'. Beleş çay beklerken böyle bir cevap alınca bu sözde devlet memurları, Demek öyle kafeyi kapatıyoruz” diye efelenmişler. Yetmemiş, kafeyi kapatmayı da
geçip, sokağı ablukaya almışlar! Niye? Gövde gösterisi yapacak ki beleş çay kaynakları sürdürülebilir
olsun. Yetmemiş, bir de gelip geçene GBT uygulaması... Bunun da amacını söyleyelim, mekân sahiplerine bir gözdağı daha, mesaj şu: Bize beleş çay vermeyenin ekmeğiyle oynarız!

 

Beleşçilik rüşvetçiliktir!

 

İşte devletin memurunun, yani bizim vergilerimizle ‘ekmek parası’nı kazanan ve sokakta acımasızca kadın döven bu memur tipinin, bir de böyle bir yönü var. Asla eyvallah demeyin! Asla beleş zırnık vermeyin! Asla tehditlerine boyun eğmeyin! Kapıdan kovun, yetkili mercilere şikayet edin. Zira ha beleşçilik, ha rüşvet almak.. İkisi de suç... Böyleleri değil devlet memuru, bu ülkede hiçbir iş yapamamalı... Ekmeğiyle oynamak mı? Oynayın, bakın onlar herkesin ekmeğiyle oynamak için sokak kapatıyor, esnafı ve halkı taciz ediyor. Herkes yerini bilecek, herke haddini bilecek ya da kapıdan kovulacak! Bu ülke böyle temizlenecek...

Önceki ve Sonraki Yazılar