Celal Şengör'den: 'Aptalı Tanımak'

Zihin, insanı düşündüren, hissettiren ve davrandıran yetenekler topluluğudur. Yirminci yüzyıla kadar yaygın kabul görmüş olan, üç grup yetenekten oluşan bir Zihin Modeli vardı: Akıl/Zeka, Duygusal Mekanizma ve İrade.
Akıl/Zeka, düşünmemizi ve öğrenip bilmemizi sağlayan yetenekler topluluğudur. Algı, Hafıza, Hayalgücü, Anlama (Soyutlama, Kavramsallaştırma, Yargılama, Akıl Yürütme) ve Sezgi yetenekleri, Akıl/Zeka dediğimiz bütünü oluşturur.
Duygusal Mekanizma, bizim çeşitli duyguları hissetmemizi sağlayan yetenekler topluluğudur. Hayatın zevk ve hüzünlerini bize hissettiren Basit Duygular (veya Birincil Duygular), Şefkatler ve Arzular, Duygusal Mekanizma’yı oluşturur.
İrade, bizi bir şey yapmaya karar verdiren ve o şeyi yaptıran yetenektir.

Bunlardan, Akıl/Zeka’nın gücünü ölçen testlerden ve bu gücün ölçüsü olan bir orandan (IQ) bahsedilir, yüz yıldır. Son zamanlarda, Duygusal Makanizma’yı ifade eden bir “Duygusal Zeka”dan bahsedilir oldu. “Duygusal Zeka” IQ gibi genel kabul görmüş bir oranla ifade edilmemektedir; ancak, işverenlerin, işçi adaylarına verdikleri testlerle ölçmeye çalıştıkları bir şey haline gelmiş durumdadır. İrade üzerine henüz genel bir test türü yok; fakat, mesela Askerlik gibi İrade’nin çok önemli olduğu mesleklerin eğitimindeki çoğu adım, bu yeteneği geliştirmek ve ölçmek üzere atılır.

Bu yetenekler, insanlarda, genellikle aşağı-yukarı birbiriyle dengeli olarak, nadiren de birbiriyle çok dengesiz olarak dağılır. Kurgu edebiyatından örnek verelim, ki hayat da aynen öyledir. James Bond veya Superman maceralarında boy gösteren, dünyaya hakim olmak isteyen “Çatlak Bilim Adamı” tipi Akıl/Zeka ve İrade bakımından Deha derecesinde yukarıda, Duygusal Mekanizma açısından Geri Zekalı derecesinde aşağıdadır. Forest Gump karakteri, Akıl/Zeka bakımından Geri Zekalı derecesinde aşağıda, Duygusal Mekanizma ve İrade bakımından Deha derecesinde yukarıdadır.

Peygamberler, Aristo, Farabi, İbni Sina, İbni Rüşd, Atatürk gibi istisnai bireyler, her üç yeteneğin de Deha ölçüsünde yüksek olduğu insanlardır.

Hayatımıza önemli katkılarda bulunmuş çoğu ünlü bilim adamı, ilginç bir şekilde, Akıl/Zeka ve İrade bakımından Deha derecesinde yukarıda olmakla birlikte, Duygusal Mekanizma açısından, Geri Zekalı seviyesinde olmasa da gayet sıradan insanlardır. Bunlar arasında en önemli örnek, pek geçimsiz olduğu bilinen Newton’dur.

İşte, dünyaca ünlü bilim adamımız Prof. Celal Şengör’ü istisnai kılan yön buradadır: Kendisi hem büyük bir bilim adamıdır; hem de, ülkesi için duyduğu heyecanın büyüklüğünden çıkarabileceğimiz gibi Duygusal Mekanizması gayet yukarıda birisidir.

Bu yüzden de yayınladığı her kitap, sadece bilimsel bir ziyafet olmakla kalmıyor, bizi de duygulandıran, heyecanlandıran bir nesne halinde oluyor.

KA Yayınları’ndan çıkan “Aptalı Tanımak” isimli kitap da bu kalibrede.

Kitap, bilimden, sanata, popüler kültüre bir çok alana değinen makalelerden oluşuyor. Özellikle İslam Medeniyeti’nin ilk yıllarındaki büyük bilim sevgisi ile, son yüzyılların İslam Dünyasındaki bilim düşmanlığı arasındaki şiddetli zıtlık hakkında önemli bilgiler, gözlemler var. Mesela, Adnan Adıvar’dan aktardığı şu bilgiler, ibret verici:
“Adıvar, çok hoşgörülü diye bizlere anlatılan Osmanlı’nın yalnızca bilimsel düşüncelerinden ötürü katlettirdiği bilim insanlarını anlatır. Takiyüddin’in Rasathanesi’nin de din adamlarının tavsiyesiyle bizzat Osmanlı Donanması tarafından topa tutularak yok edildiği herkesin mâlumudur.”

Kitapta “Porno Siteleri ve Sayısız Faydaları Hakkında” başlıklı bir bölüm bile var ve zevkle okunuyor. O bölümden:
“Geçenlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Beyefendi demişler ki, ‘TÜSİAD ve Boyner iktidara gelseler pornoyu bile serbest bırakırlar.’ Muhakkak doğrudur, zira TÜSİAD mensuplarının ekserisi ve küçüklüğümden beri yakından tanıdığım Boyner Ailesi uygarlıktan nasibini almış kişilerden oluşur. Ailelerinde adam boğazlayan kimse yoktur. Bülent Bey de bir-iki porno filmine gitse de konuştuğu konuda önce bir fikir sahibi oluverse.”
Velhasıl, hem epey şey öğreneyim, hem zevkle vakit geçireyim, hem de henüz tam tanımadığım bir insan türü tanıyayım derseniz, kitabın adı belli: “APTALI TANIMAK”


Bu ‘yalayıp, ısırmaz’ Kılıç Çeker


Basından öğrendik ki, bir vatandaşımız, sevgisini göstermek için,“Isırırım Recep Tayyip Erdoğan’ı, yalarım bir de” demiş. Gülümsedik, o vatandaşın samimiyetinden şüphe etmek aklımızdan geçmedi.

Fakat…
Yiğit Bulut’un, “İki silahım, yüzlerce mermim var, ben ölmeden cumhurbaşkanına kimse dokunamaz.” demesindeki samimiyetsizliği, Bulut’un daha önce Erdoğan ve AKP hakkında söylediklerini hatırlatan bir çok gazeteci ifade etti.

Elbette, Sorbonne’da Master yapmış bir Bulut, “yalayıp, ısıracak” değil; o ‘hayranlığını’ böyle ifade eder.

Fakat, bizi endişelendiren iki şey var.

Birincisi, Erdoğan, insan değerlendirme yeteneğini tamamen kaybedecek kadar mı realiteden kopmuştur ki, riyakarlığı bu derece belli olan “Varlığım Erdoğan varlığına armağan olsun!” türü konuşan ünlü iş adamları veya “Siper ederim gövdemi, durdurmak için bu hayasız anti-Erdoğan akını!” diyen müptezeller cesaret bulmaktadır?

İkincisi, nereden çıktı bu “Cumhurbaşkanı’na dokunmak” endişesi? Bildiğimiz kadarıyla, AKP tepe taklak gitmektedir, er veya geç, Erdoğan da halkın oylarıyla iktidardan düşecektir.

Zaten, o endişeyle değil midir ki, Erdoğan, Anayasa’yı ihlal ederek meydan meydan “taraflı” davranmaktadır. Neden Yiğit Bulut’un silahına ihtiyaç olsun?

Ama, endişelendiğimiz nokta şu: Acaba, Yiğit Bulut, Erdoğan’ın ne yapıp yapıp, hile-hurda iktidarda kalmak üzere, yani diktatör olmak üzere bazı planlar yaptığından mı haberdardır? Böyle bir şey varsa, elbette, Ceausescu veya Marcos gibi, zorla gönderilmek gibi bir ihtimal ortaya çıkar. Bulut, böyle bir durumda mı Erdoğan’ı iki tabancasıyla koruyacaktır?

Umarız bu endişelerimiz yersiz çıksın ve Yiğit Bulut, çektiği kılıcı kınına soksun.

Nuray Mert partisine kayırma istiyor

Bu hafta, HDP Lideri Selahattin Demirtaş’la Cumhuriyet yazarlarının yaptığı mülakattan manşete çekilen cümle, “HDP dışardan desteğe sıcak”, aynı gazetenin yazarı Nuray Mert’i rahatsız etmiş.

Hem,
“Belki o esnada Demirtaş’ın genel siyaset üzerine yaptığı yorumlardan manşete konu olan yorumu çıkarmak mümkün idi, bilemiyorum” diyor.

Hem de, “bence asıl önemli olan, sohbet içinden çıkan bu ‘izlenimin’ manşete taşınması; kötü niyet söz konusu değilse de, unutmayalım ki ‘cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşenebilir’. Mevcut siyasi atmosfer dikkate alındığında böylesi bir ‘ izlenim’in, HDP’ye yönelik kuşkucu bakışı pekiştireceği bilinmek gerekirdi.”

Yani, Nuray Hanım, açıkca, “Ben bu partiyi tutuyorum; bu konuda gazeteciliğinizi unutun; doğru da olsa bu haberi vermeyin ki, benim gibi, öküz altında buzağı aramaya meraklı insanlar uyanıp, HDP’yi tanımasın!” demiş.
Hanımefendi, yıllarca AKP’yi desteklemişti; ayıplanmak bir yana, atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra icat ettiği “sivil vesayet” kavramıyla, ‘itibar’ bile edindiydi.

Şimdi yeni fantezisiyle oyalanmakta. Birkaç yıl sonra uyanıp, “Alevo-Kürdi Milliyetçiliği” gibi bir kavram uydurursa, şaşırmayın.

YEŞİLBAHAR Ortaokulu çilesi

Göztepe’de Bağdat Caddesine ikinci paralel sokakta eski bir okul vardır: Yeşil Bahar Ortaokulu. 2014 Ders Yılı sonunda, bu okulun İmam Hatip Okulu haline getirileceği ve mevcut öğrencilerin, eğer imam-hatip olmak istemezlerse, zaten kalabalık olan civar okula monte edilecekleri velilere söylendi.

Hem taşınan öğrencilerin velileri, hem sınıfları daha da kalabalıklaştırılacak taşınılacak okulun velileri, hem de bölgede İmam-Hatip’e talep olmadığından, başka semtlerden taşınacak öğrencilerin varlığı ile dokusu değişecek semtin sakinleri, infial halinde geçen yıl bir çok gösteri düzenlediler; Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yığılıp dilekçeler verdiler. Bu çabalarında, laik eğitim taraftarı öğretmenler ve bazı sivil toplum örgütleri de yanlarındaydı.
Gayretleri sonuç verdi ve okul, geçen yıl İmam-Hatip yapılmadı.

Fakat, niyetlerinden henüz vaz geçmediklerinden olacak, okulun 5. Sınıfına kayıt almadılar. Belli ki, okulu ilerde dönüştürmeyi planlıyorlardı.

Bu yıl, yeniden ilk sınıflara kayıt almayacaklarını söylemişler. Bu yüzden de, geçen yıl fedakarca direnen öğrenciler, veliler, komşular, öğretmenler yeniden harekete geçmiş.

Göztepe civarında, cenazeden cenazeye dolan bir-iki camide imam eksiği mi vardır? Bu bölgede, çocuklarının İmam-Hatip okuluna gitmesini isteyen çok sayıda veli mi vardır?

Elbette, hayır. Nerede demokrasi? Nerede, laik Anayasa?

Amaç, aldıkları oyun sadece üçte biri siyasal islamcı olan bu iktidarın, yani bir azınlığın, çoğunluğa göz dağı vermesidir. “Ayağınızı denk alın; biz buradayız. Varoşlara hapsolmuş değiliz. Bakın burnunuzun dibine girdik!” demeleridir.

Bu şımarıklığa karşı, özgürlük, demokrasi, laiklik taraftarı herkesin tavır alması bir görevdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar